William Ralston Shedden Ralston

Rus masalları


Скачать книгу

/p>

      Yayımlayacağımız kitapları seçerken göz önüne aldığımız pek çok ölçüt var: Söz konusu kitabın yayın ilkelerimize ve çizgimize uygunluğu, daha önce dilimize çevrilmemiş olması, yayın dünyasında bir boşluğu dolduracak olması ve elbette ki bizi heyecanlandırması.

      2018 yılı için yayın programımızı şekillendirirken bir Japon masalları seçkisiyle karşılaştığımızda ölçütlerimizin hepsine ziyadesiyle uyduğunu fark ettik ve hemen bir masal dizisi çalışmalarına başladık.

      Dizi için öncelikle üç ülke seçtik: “Güneşin Doğduğu Ülke1” Japonya, rengârenk kültüründen beslen en rengârenk masallarıyla Hindistan, uzun ve karanlık kış gecelerini zengin masal geleneğiyle aydınlatan Rusya.

      Yayımlayacağımız versiyonu bulmaya çalışırken pek çok masal seçkisini inceledik ve en sonunda içimize en çok sinen, okurken en çok keyif aldığımız ve okuyuculara ulaştırmayı en çok istediklerimizi belirledik. Bolca araştırma içeren çeviri ve düzelti sürecinin ardından bu kez “Bu masalları en iyi yansıtan kapak nasıl olmalı?” sorusunun peşine düştük. Bu kültürlerin en önemli figürlerinin kapakta bulunmasını istedik. Uzun bir hazırlık süreci ve pek çok denemenin ardından hayalimizdeki kapaklara ulaştık.

      Masal, sözlü anonim halk edebiyatıdır. Anlatı yoluyla nesilden nesle ulaşmış, nihayetinde de bir yazar tarafından yazıya dökülerek kalıcı hâle gelmiştir. Her ne kadar masal kahramanları ve yaratıkları doğaüstü, masallardaki olaylar ise gerçekdışı olsa da, masalların o toplumun bir yansıması olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Öyle ki her ülkenin masalları tıpkı kültürleri gibi diğerlerinden tamamen farklıdır. Bizim seçkimizdeki ülkelerde olduğu gibi. Kimisinin ana teması dostlukken diğerininki korku ve ölüm olabiliyor. Fakat bir zamanlar hiçbir teknolojik ürünün olmadığını düşünürsek, masalların toplumların sosyal hayatlarında ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu tahmin etmek zor değil.

      1. Bölüm

      Giriş

      “Halk Masalları”nın sözünü ettiği Periler Diyarı sakinleri arasında, kız kardeşlerinin küçümsemesi ve kıskançlığına maruz kalıp uzun zaman kimsenin dikkatini çekmeden ocağın başında oturan, ama günün birinde herkesten habersiz muhteşem bir sarayı ziyaret ettiğinde geç de olsa takdir gören, meziyetleri sayesinde hak ettiği konuma getirilen Külkedisi gibi ünlü, çok az kahraman vardır. İşte bu bölümdeki halk masallarının kendisi de Külkedisi’nin talihiyle benzerlik taşıyor. Bu masallar, yıllar boyunca sıradan halkın kalbinde yer etmesine rağmen, toplumun üst tabakalarındaki kişilerce tamamen göz ardı edilmişti. Sonra kültürlü dünyanın bu masalların varlığını tanıdığı bir dönem geldi. Fakat bunlara “çocuk masalları” ya da “kocakarı masalları”ndan daha yüksek bir değer atfedilmedi. Tabii ki bir akademisyenin lütfederek elit tabakaya ulaşabilmeleri için masalları güzelce süslediği ender durumlar hariç. Halk masalları, bir köylü kulübesinin alacakaranlığından gün ışığına çıktığında ve onları çirkin gösteren giysilerden kurtulduğunda nihai değişimi yaşamış oldu. Kral soyundan gelen ailelerin evladı sayıldılar. Öyle ki bazı aile üyeleri, masalların kökenini eski tanrılara kadar götürüyordu.

      Günümüzde halk masalları gençlik ve cahilliğin dikkatsiz korumasına bırakılmak yerine, akademisyenlerin en yetkinlerince özenle ve büyük bir hürmetle ele alınmaktadır. Masalların kökeni konusundaki görüşler büyük farklılıklar gösterebilir. Halk masallarının çoğunun orijinal biçimleri korunarak yüzyıllar öncesinden günümüze geldiğine inanılmaktadır. Bir kısmının ise birbirini takip eden çağlardan geçerek tarih öncesi bir dönem boyunca kadim filozofların maddi ya da manevi dünyaya ilişkin fikirlerini ifade ettikleri o mitlere götürülebileceği düşünülmektedir.

      Fakat her halk masalı, böyle soylu bir kökene sahip değildir ve halk masallarının orijinal anlamını keşfetmeye uğraşan mitoloji uzmanlarının önündeki engellerden biri, bunlardan hangilerinin hakikaten kadim ve dolayısıyla eleştirel analiz yapmaya değer olduğuna karar vermektir. Bir ülkenin masallarını ele alırken bunlardan hangilerinin o ülkenin kendi varlığı olduğuna veya hangilerinin ödünç alındığı ya da uyarlandığına karar vermek de güçtür. Çeşitli Avrupa halkları arasında mevcut masalların büyük bölümünün iki farklı hipotezle açıklandığını biliyoruz. Birinci hipoteze göre bu masalların büyük kısmı, “göç etmeden evvel Aryan kabilelerinin özünü oluşturan topluluğun ortak varlığıydı” ve dolayısıyla “bu gelenekler, tıpkı lisanları gibi atalarımızın ortak mirasının bir parçasıdır.” Diğer hipotez ise masalların büyük çoğunluğunun ithal olduğunu söyler. Buna göre bu masallar; çeşitli tercümeler vasıtasıyla, Doğu ve Batı’yı daima birbirine bağlamış olan gezginler ve tüccarlar, Haçlılar veya İspanya’yı yönetmiş Araplar yahut da eski zamanlarda Rusya’ya hâkim olmuş Tatarlar gibi savaşçı aktarıcılar sayesinde Avrupa’ya getirilmiştir. İlk görüşe göre, “dadıların neredeyse aynı sözlerle Thüringen ormanında ve Norveç köylerinde hâlâ anlattığı ve Hindistan’da pippal ağaçları altında kalabalık grupların bugün bile dinlediği bu masallar, Hint-Avrupa halklarının ortak mirasına ait”tir. İkinci görüşe göre ise Avrupa masallarının büyük bölümü, Avrupa’daki yabancılardan öğrenilmiştir ve tıpkı bugünkü sakinleri gibi bu masal ve fabllar da aynı mirası yansıtmaz. Bu masallar dolambaçlı bir yolla Hindistan’dan gelip Boccaccio veya La Fontaine’e ulaşmıştır.

      Bu çelişkili hipotezlerin yol açtığı sorular üzerinde şimdilik durmayacağız. Şu an için Rus masallarını ele alırken bu hikâyelerin doğduğu yeri keşfetmek ya da orijinal anlamını ortaya koymaktan ziyade, bunların temel özelliklerini tanımaya ve böylelikle, bizimkiyle veya Rusya’ya göre daha çok aşina olduğumuz yabancı ülkelerde yaygın olan aynı türdeki masallarla hangi bakımlardan ayrıldığını görmeye çalışacağız.

      Bir ülkenin ezgi ve masallarından, o ülkede yaşayan insanların iç dünyasına dair çok şey öğrenebileceğimiz sıkça söylenir. Ayrıca bu türden halk anlatıları, daima ulusal karakterin izini taşır, ulusal zihnin refleksini sunar. Halk şarkıları söz konusu olduğunda bu ifade doğru gözükmektedir ancak aynı durum Avrupa halk masalları söz konusu olduğunda pek de geçerli sayılmaz. Her ülke, kendi örf ve âdetlerine özgü göndermelerin olduğu bazı masallara sahiptir ve bu tür masalları toplayarak o ülkenin ulusal yaşamının tasvirine yaklaşan bir şey oluşturulabilir. Fakat bu sınıftaki masallar çoğu zaman eski ve yabancı temaların karşılaştırmalı uyarlamalarından öteye gidememektedir. Öte yandan bu masallar, ulusal bir resmi tamamlamak üzere malzeme sağlamaya yetecek kadar çok sayıda değildir. Bıraktıkları boşlukları doldurmak için başka iklime açıkça işaret eden masallardan birçok parçayı bir araya getirmek gerekir. Yabancı filiz ya da tohum yahut da kök salmış bitkinin yerinden taşındığından beri maruz kaldığı yeni etkiler sebebiyle bu boşluklara, fazlalık ya da gelişme şeklinde bakılabilir.

      Rus halk masallarının ve bütün Hint-Avrupa uluslarının masallarının büyük çoğunluğu, sıradan erkek ve kadınlarla ilişkisi olmayan prens ve prenseslere, ayrıca yılanlar, devler ve ifritlerin maceralarına adanmıştır. Bu kahramanlar, yerli halklarla işgalciler arasındaki yıkıcı mücadelelerin sona ermesinden beri modern Avrupa’nın sakinleriyle uyumsuzdur. Kimi yorumcular bu mücadelelerin, halk masallarımızın kahramanları ile devler, troller, cüceler, yılanlar, ejderhalar ve diğer canavarlar arasındaki dövüşlerle temsil edildiğini düşünmektedir. Bu masallarda Periler Diyarı’nın havasını soluruz. Varlık koşulları, insan türünün hem maddi hem de manevi dünya ile arasındaki ilişki, şu an içinde bulunduğumuz ilişkilerle tamamen alakasızdır. Ölümlüler ve ölümsüzler, insanlar ve vahşi hayvanlar arasında sonsuz bir ilişki özgürlüğü vardır. Ayrıca daima dikkat edilmesi gereken bazı geleneksel kurallar olmasına rağmen bunlar, antropologlara göre insanlarca uygulanmış kurallar değildir. Tüm Avrupa’daki yaygın masallar hiç şüphesiz ki her ülkede farklılık göstermektedir; varyasyonlardaki içerik farklılığı, öğretici karakterden ziyade anlatıcıların coğrafi dağılımından kaynaklanıyor gibi görünmektedir. Bu masalların anlatılma şekli, anlatıcıların zihinsel kapasitesini gösteren bir test olarak alınabilir. Zira halk masalları seyahat ettikleri süre içinde büyük değişim gösterir. Bir ülkede kısa, öz ve eksiksiz anlatılan bir masal, başka bir ülkede belirsizlik veya laf kalabalığı nedeniyle anlaşılmaz hâle gelebilir. Bir millet tarafından şiir canlılığına