Джордж Оруэлл

Hayvan Çiftliği


Скачать книгу

lair olan Orwell 25 Haziran 1903 yılında Hindistan’da dünyaya gelmiştir. Aslen İngiliz asıllı olup 20. yüzyılın önemli İngiliz edebiyatçılarındandır. 1945 yılında yazmış olduğu Hayvan Çiftliği ve 1948 yılında yazmış olduğu Bin Dokuz Yüz Seksen Dört isimli iki önemli eseriyle ünlenmiştir. 21 Ocak 1950 tarihinde Londra’da vefat etmiştir.

      Eserleri:

      Paris ve Londra'da Beş Parasız (1933)

      Burma Günleri (1934)

      Papazın Kızı (1935)

      Zambak Solmasın (1936)

      Wigan İskelesi Yolu (1937)

      Katalonya'ya Selam (1938)

      Boğulmamak İçin (1939)

      Hayvan Çiftliği (Bir Peri Masalı) (1945)

      Neden Yazıyorum (1946)

      Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (1948)

      Faşizm Kehanetleri (1930-1950)

      Kitaplar ve Sigaralar (1938)

      Hatice Vildan Topaloğlu, Kilis’te doğdu. İlköğretimine Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulunda başlayıp Teğmen Kalmaz İlköğretim Okulunda tamamladı. Özel Sevgi Kolejini birincilikle bitirdi. Hacettepe Üniversitesinde bir yıl işletme okudu. ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Anadolu Ajansının İngilizce bölümünde 4 yıla yakın çalıştı.

      Çevirmenin yayımlanmış tercüme kitapları:

      1. Binbir Gece Masalları

      2. Alâeddin’in Sihirli Lambası

      3. Denizci Sinbad

      4. Ali Baba ve Kırk Haramiler

      5. Yeşilin Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery

      6. Avonlea Günlükleri / Lucy Maud Montgomery

      7. Avonleali Anne / Lucy Maud Montgomery

      8. Adanın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery

      9. Rüzgârın Kızı Anne / Lucy Maud Montgomery

      10. Beyaz Diş / Jack London

      11. Üç Silahşorler / Alexander Dumas

      12. On Beş Yaşında Bir Kaptan / Jules Verne

      13. Sokrates’in Savunması / Platon

      14. Mutlu Prens / Oscar Wilde

      15. Nar Evi / Oscar Wilde

      16. Tavşan Peter / Beatrix Potter

      17. Kadınlar Alayı / Jack London

      BİRİNCİ BÖLÜM

      Köşk Çiftliği’nin sahibi Bay Jones, o gece tavuk kümesini kilitlemişti. Ancak çok sarhoş olduğundan tavukların girip çıktığı delikleri kapatmayı unutmuştu. Taşıdığı el fenerinin ışığı dans edercesine sağa sola yansırken bahçeden sendeleyerek ilerledi, arka kapıda botlarını çıkardı ve kilerdeki fıçıdan son bir bardak bira koyduktan sonra Bayan Jones’un üzerinde çoktan horlamaya başladığı yatağın yolunu tuttu.

      Yatak odasındaki ışık söner sönmez çiftlik binalarında hareketlilik ve karmaşa başladı. Büyük Lider ismindeki ödüllü yaban domuzunun bir önceki gece tuhaf bir rüya gördüğü ve bu rüyayı diğer hayvanlarla paylaşmak istediği söyleniyordu. Bay Jones sağ salim ortadan kaybolur kaybolmaz büyük ahırda buluşma kararı almışlardı. Büyük Lider (Kendisine her zaman böyle hitap edilirdi, gerçi sergilendiği zamanlardaki ismi Willingdon Güzeli’ydi.) çiftlikte çok fazla hürmet gören biriydi ve ahırdaki herkes söyleyeceklerini duymak için bir saatlik uykularını feda etmeye seve seve razıydı.

      Büyük Lider, ahırın bir ucunda, tavan kirişlerinden sarkan bir fenerin altında bulunan ve hafif yüksek bir alana kurulmuş samandan yatağına çoktan yerleşmişti. Tam on iki yaşındaydı ve son zamanlarda oldukça semirmişti. Yine de heybetli görünüşe sahip bir domuzdu. Azı dişleri hiç kesilmese de bilge ve hayırsever bir duruşu vardı. Çok geçmeden diğer hayvanlar da gelmeye başladılar ve kendi usullerince yerlerini aldılar. İlk önce üç köpek, Bluebell, Jessie, ve Pincher geldi. Ardından gelen domuzlar derhâl Büyük Lider’in yatağının önündeki samanlara yerleştiler. Tavuklar pencere kenarlarına, güvercinler çatı kirişlerine tünediler. Domuzların arkasına uzanan koyunlar ve inekler geviş getirmeye başladılar. Birlikte giriş yapan iki araba atı Boxer ve Clover, küçük hayvanların samanların arasına gizlenme ihtimaline karşı yavaş yavaş attılar kıllı toynaklarıyla adımlarını. Clover, orta yaşına yaklaşmış anaç ve toplu bir kısraktı. Dördüncü yavrusunu da doğurduktan sonra bir daha eski vücuduna kavuşamamıştı. Boxer ise devasa bir hayvandı. Boyu on sekiz karıştı ve gücü, sıradan iki atın gücüne denkti. Burnundan aşağı uzanan beyazlık ona şapşal bir görüntü veriyordu. İşin aslı onun fevkalade akıllı olduğu söylenemezdi ancak karakterinin sağlamlığı ve muazzam çalışma gücünden dolayı herkesten saygı görürdü. Atlardan sonra beyaz keçi Muriel ve eşek Benjamin geldi. Benjamin çiftlikteki en yaşlı ve en aksi hayvandı. Nadiren konuşurdu. Bir şeyler söylemek için ağzını açtığındaysa alaycı şeyler söylerdi. Örneğin, Tanrı’nın kuyruğunu sinekleri kovması için verdiğini ancak kuyruğunun da sineklerin de olmamasını tercih edeceğini söylerdi. Çiftlik hayvanları arasında gülmeyen tek kişiydi. Bunun sebebi sorulduğundaysa gülünecek bir şey olmadığını söylerdi, yine de alenen itiraf etmese de Boxer’a sadıktı. Pazar günlerini Boxer ile birlikte meyve bahçesinin ilerisindeki küçük çayırda geçirir, tek kelime etmeden yan yana otlanırlardı. Annelerini kaybetmiş yavru ördekler sıra hâlinde ahırdan içeri girdiklerinde iki at henüz yerleşmişlerdi. Yavru ördekler cılız bir şekilde ötüşüyor, bir yandan da ezilmeyecekleri bir yer arıyorlardı. Clover, kocaman ön ayağı ile onlar için bir çeşit bariyer oluşturdu ve yavru ördekler bu bölgenin içine girip hemen uykuya daldılar. Bay Jones’un iki tekerlekli arabasını çeken güzel, beyaz ve şapşal kısrak Mollie zarifçe içeri süzüldü, bir yandan da kesme şeker yiyordu. Ön taraflarda bir yer tuttu ve beyaz yelesiyle cilve yapmaya başladı. Yelesinin örüldüğü kırmızı kurdelelere dikkat çekme beklentisindeydi. En sonunda kedi çıkageldi, etrafına bakındı ve her zamanki gibi en sıcak yeri bulup Boxer ve Clover’ın arasına sıkıştı. Büyük Lider’in konuşması sırasında hâlinden memnun bir şekilde mırlamaya devam etti. Konuşmanın tek bir kelimesini bile dinlememişti.

      Arka kapının arkasındaki bir tünekte uyuyan evcil kuzgun Moses dışında tüm hayvanlar hazırda bekliyorlardı. Herkesin yerleştiğini ve ilgiyle beklediğini gören Lider boğazını temizledi ve sözlerine başladı:

      “Yoldaşlar, dün gece gördüğüm tuhaf rüyayı duymuşsunuzdur. Ama rüyadan daha sonra bahsedeceğim. Önce söylemem gereken başka bir şey var. Sizinle birlikte geçireceğim çok fazla zamanım olmadığını zannediyorum yoldaşlar ve ölmeden önce sahip olduğum hikmeti sizlere aktarmayı bir görev sayıyorum. Uzun bir yaşamım oldu. Ahırdaki bölmemde tek başıma uzanırken düşünecek çok zaman buldum. Söyleyeceğim, yaşamın doğasını hâlihazırda yaşayan herhangi bir hayvan kadar iyi anlama fırsatını yakalamış bulundum. Sizinle konuşmak istediğim konu buydu.

      Şimdi yoldaşlarım, bizlerin yaşamının doğası nedir? Yüzleşmemiz gereken şey yaşamlarımızın sefil, zahmetli ve kısa olduğudur. Dünyaya geliyoruz, nefes almamıza yetecek kadar yiyecek veriliyor bizlere ve eğer yapabiliyorsak gücümüzün son zerresine kadar çalışmaya zorlanıyoruz. Artık kullanışlı olmadığımız an geldiğinde ise korkunç bir zalimlikle katlediliyoruz. İngiltere’de bir yaşını görmüş herhangi bir hayvan ne mutluluğun ne de dinlenmenin anlamını biliyor. İngiltere’deki hiçbir hayvan özgür değil. Bir hayvanın yaşamı sefalet ve kölelik ile dolu. Basit gerçek işte budur.

      Peki bu gerçekten de doğanın düzeninin bir parçasından mı ibaret? Yani bizim bu topraklarımız üzerinde yaşayanlara düzgün bir yaşam sunamayacak kadar fakir mi? Hayır yoldaşlarım, binlerce kez hayır! İngiltere toprakları verimli, iklimi elverişli ve hâlihazırda üzerinde ikamet eden hayvanların çok ama çok daha fazlasına yetecek kadar yiyecek üretme gücüne sahip. Sadece bu bizim çiftliğimiz dahi bir düzine atı, yirmi ineği ve yüzlerce koyunu besleyebilir, üstelik hepsine şu an için hayallerimizin dahi ötesinde olan bir rahatlık ve saygınlık sunabilir. Peki o zaman bu sefalete neden devam edelim ki? Emeğimiz ile ürettiklerimizin