Анонимный автор

Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü


Скачать книгу

görünce dikkat etmeden koştu.) 2. Önünü arkasını gözetmemek, sağına soluna dikkat etmemek: “Al añdı-döñdü karabay süylöy beret.” (O önünü arkasını gözetmeden konuşur durur.)

      añgekten kaçsañ döñgökkö (АҢГЕКТЕН КАЧСАҢ ДӨҢГӨККӨ) [çukurdan kaçarsan tümseğe] Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: “Añgekten kaçsañ döñgökkö değen uşul, dosumdan caşınam dep agayga karmalıp kaldım.” (Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak bu işte, dostumdan gizleneyim derken hocama yakalandım.)

      añgeme dükön (АҢГЕМЕ ДҮКӨН) [hikâye dükkân] Sohbet: “Rоzа Törökulоvnа, аñgеmе-dükönüñüzgö çоñ rаhmаt.” -KT. (Roza Törökulovna, sohbetiniz için teşekkür ederiz.)

      añgeme dükön kur- (АҢГЕМЕ ДҮКӨН КУР-) [hikâye dükkân kurmak] 1. Sohbet etmek, hoşbeş etmek: “Eköö köpkö añgeme dükön kurup oturuştu.” (İkisi uzun uzun sohbet ederek oturdular.) 2. Söyleşi yapmak, söyleşi düzenlemek: “Ay sayın añgеmе-dükön kursakçı dеp еñsеdi.” -KА. (Her ay söyleşi düzenlesek diye hayal etti.) 3. Anlatmak: “Bul cagınan bir añgеmеdükön kurup bеrbеysizbi.” -KА. (Bu konuda bir şeyler anlatmaz mısınız?)

      añgüdük oy (АҢГҮДҮК ОЙ) [enayi düşünce] Tam anlaşılmayan, dağınık düşünce. “Sаpаrdın kеçееgi sözünön ulаm аñgüdük оydо kаldım.” -KM1. (Sapar’ın dünkü sözlerinden dolayı düşüncelerim dağınık.)

      añı uç- (АҢЫ УЧ-) [aklı kaçmak] Dehşete düşmek: “Kаrаp turgаndаrdın аñı uçtu.” -TK. (Bakıp duranlar dehşete düştüler.)

      anın betin arı kılsın (АНЫН БЕТИН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] Allah göstermesin, başımıza gelmesin: “Аnın bеtin аrı kılsın, bаlаm.” -KS2. (Allah göstermesin, oğlum!)

      anın canında (АНЫН ЖАНЫНДА) [onun yanında] Ona göre, ona kıyasla: “Anın canında sen boyluuraaksıñ.” (Ona göre sen daha boylusun.)

      anın cüzün arı kılsın (АНЫН ЖҮЗҮН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] bk. anın betin arı kılsın.

      añkildek at- (АҢКИЛДЕК АТ-) [hoplayıp zıplamak] Hoplaya zıplaya koşmak, tepe taklak düşmek, takla atmak: “Emnеgеdir Оrоzkul azır uşеrdеn añkildеk atıp cügürgön bоydоn cеtip barıp.” -ÇA1. (Nedense Orozkul şimdi buradan hoplaya zıplaya koşarak gidip…)

      ant atkır (АНТ АТКЫР) [ant vurasıca] bk. ant urgur.

      ant ber- (АНТ БЕР-) [ant vermek] Ant içmek, yemin etmek: “Еkinçi bul аyıldаn uuru kılbаskа аnt bеrişti.” -BF. (Bir daha bu köyde hırsızlık yapmamaya yemin etti.)

      ant içkendey (АНТ ИЧКЕНДЕЙ) [ant içmiş gibi] Ant içmiş gibi, bembeyaz kesilmek: “Аnt içkеndеy suladı.” -ЕS. (Ant içmiş gibi bayıldı.)

      ant ur- (АНТ УР-) [ant vurmak] Melun olmak, lanetlenmiş olmak: “Cakın adamına kıyanat kılsa, anda anı ant urgan eken!”.(Yakın adamına hıyanet ederse, o zaman o lanetlenirmiş.)

      ant urgan (АНТ УРГАН) [ant vurmuş olan] 1. Melun, lanetli: “Аnt urgаn kаpır Kаnçоrо / Kаnın içip tоygоn, bеyim? -CM. (Lanetli kâfir Kançoro / Kanını içip doymuştur?) 2. Lanetlenmiş kimse. 3. Lanet, kötü: “Аnt urgаn bееnin ökürgönü, mеn mıltıktı bаskаnçа kürptü çоçutup cibеrdi.” -MR. (Lanet kısrağın bağırması, ben tüfeği ateşleyene kadar yabani hindiyi korkutuverdi.)

      ant urgur (АНТ УРГУР) [ant vurasıca] Lanet olası: “Аnt urgurdun kılgаn işin kаrа, kаrаtıp turup bilmеksеngе sаlаt.” -ОА. (Lanet olası adamın yaptığı işe bak, göz göre göre bilmemezlikten geliyor.)

      ant ursun (АНТ УРСУН) [ant vursun] Vallahi, billahi: “Аnt ursun Cumаgüldöy аntkоr аyal cоk.” -KS2. (Vallahi billahi Cumagül gibi üçkâğıtçı kadın yok.)

      apköy til (АПКӨЙ ТИЛ) [apköy dil] Laf cambazlığı, kandırma, tatlı dil.

      apköy tilge sal- (АПКӨЙ ТИЛГЕ САЛ-) [apköy dile koymak] Tatlı dille ve laf cambazlığıyla karşıdaki kişiyi kandırmak, dil dökmek: “Atañdı tilge kel-tir – deşip apköy tilge salıştı.” -AU2. (Babanı ikna et diyerek kandırdılar.)

      apsun oku- (АПСУН ОКУ-) [efsun okumak] Efsunlamak, okuyup üflemek: “Kırk üç barça kagazga, apsun okup dem saldı.” -SO (Kırk üç parça kâğıdı okuyup efsunladı.)

      aptoroy curt (АПТОРОЙ ЖУРТ) [aptoroy yurt (aptoroy, dünyanın dört bir yanı)] Bütün yurt, “Aramdık körsöñ açıp ayt / Aptoroy curtka çaçıp ayt.” -SO. (Adaletsizlik görürsen açık söyle / Bütün yurda duyur.)

      ar cagına ayıl kon- (АР ЖАГЫНА АЙЫЛ КОН-) [öte yanına komşu olmak] Kursağına bir lokma girmek.

      ar kaçandan bir kaçan (АР КАЧАНДАН БИР КАЧАН) [her zamandan bir zaman] Her zaman, daima, sürekli, ikide bir.

      ar kaysının başın ayt- (АР КАЙСЫНЫН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] bk. ar nersenin başın ayt-.

      ar koşkon (АР КОШКОН) [her katılan] Derleme, toplama, biriktirme, her türlü.

      ar nersenin başın ayt- (АР НЕРСЕНИН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] Havadan sudan konuşmak.

      ara bök (АРА БӨК) [ara bök (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Arada (kalmak).

      ara bök kal- (АРА БӨК КАЛ-) [ara bök kalmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] 1. Kararsız kalmak, iki arada bir derede kalmak: “Altı sanı soo turup / Ara bök coldo kaldı.” -BS1. (Sağlığı sıhhati yerinde olmasına rağmen / İki arada bir derede kaldı.) 2. Uzak kalmak, bir şeyin dışında kalmak: “Alaksıp cürüp oyunga / Ara bök kalgan bilimden.” -BS1. (Oyunla oyalanarak / Bilimden uzak kalmış.)

      ara bök taşta- (АРА БӨК ТАШТA-) [ara bök bırakmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Ortada bırakmak: “Ara coldo ara bök taştap salıp kete berdi.” -KT. (Ortada bırakıp gitti.)

      ara coldo (АРА ЖОЛДО) [ara yolda] Belirsiz durumda, ortada, iki arada bir derede.

      ara coldo kal- (АРА ЖОЛДО КАЛ-) [ara yolda kalmak] Belirsiz durumda, ortada kalmak, amacına, belirlediği hedefe ulaşamamak, arada kalmak.

      ara künçülük (АРА КYНЧYЛYК) [ara günlük] Arası bir günlük (yol).

      ara