Dr. Ecz. Metin Uyar

Mutluluk Doktoru


Скачать книгу

ki gerçekten nefes almadan çalışmıyoruzdur. Bir es vermeye ihtiyacımız olduğunu anlatırız. Bir daha es verdiğimizde gerçekten odaklanarak, derin bir nefes alıp nefesin tamamını boşalttıktan sonra ruh halimize tekrar bir bakalım derim. Biraz daha dingin, sakin hissetmemizde etkisi olmuş olabilir mi?

DERIN NEFES ALMA ALIŞTIRMASI

      Sessiz, rahat bir ortamda sırtüstü uzanın veya rahat bir pozisyonda oturun. Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizi nefesinize getirmeye çalışın.

      Nefes alma düzeninizin, nefes alış ve veriş sürelerinizin uzunluğunun farkına varmaya çalışın. Önce normal bir nefes alıp verdikten sonra, bu kez burnunuzdan derin bir nefes alın. Havanın ciğerlerinize doluşunu, göğüs kafesinin, karnınızın hareketini fark edin. Bir elinizi karnınızın üzerine yerleştirerek dikkatinizi bu noktaya daha rahat getirebilirsiniz. Nefesinizi yavaşça burnunuzdan, daha normal hissettiriyorsa ağzınızdan verin. Nasıl hissettirdi?21

      Nefes alıp verişinizin farkında olduğunuz, derin nefesler alıp verdiğiniz ve nefesinize odaklandığınız 4-5 dakika ayırın kendinize bugün. Derin nefesler alıp verirken odak noktanız nefesiniz olsun. Düşüncelerin peşine takıldığınızı fark ettiğinizde tekrar nefesinize dönmeye çalışın. Sonrasında nasıl hissettiğinizi gözlemleyin. Bu egzersizi düzenli olarak tekrarlayarak meditasyonu bir alışkanlık haline getirebilirsiniz.

      Düşünmeye Zaman Ayır

      Ölüm döşeğindeki kişilere en büyük pişmanlıkları sorulduğunda alınan yanıtlar arasında dikkati çeken, “Kendi istedikleri değil, başkalarının onlar için istediği hayatı yaşadıkları için pişman oldukları” olmuş. Bu ve benzeri kıssadan hisse hikâyelerini siz de duymuşsunuzdur. Bunu fark etmek için yaşamın sonunu beklemek ne kadar acı. Oysa verdiğimiz kararlarda, attığımız adımlarda daha bilinçli olmaya çalışarak hayatımızda büyük farklar yaratabilir, olası pişmanlıkların önüne geçebiliriz.

      Kendimizi hayatın koşturmasına kaptırmış giderken düşüncelerimize yeterince kulak vermiyoruz. Sonuçlara odaklanıp hemen harekete geçiyoruz. Harekete geçiyoruz geçmesine de, sorgulama süreci, her yönüyle derinlemesine ele alma evresi nerede? Aaa, arada gümbürtüye gidivermiş. Sonrasında da iyi düşünülmemiş çoğu planda olduğu gibi yolda karşımıza çıkan problemler bizi hazırlıksız yakalıyor. Oysa “Bunu gerçekten isteyen sen misin?” demek çok zor değil. Başkalarının, ailenin, eşinin isteği mi, yoksa senin mi? Başkalarını düşünerek, onlar için mi yapıyorsun ne yapıyorsan, yoksa kendin için mi? Tüm bunlar üzerine düşünmek için saatlerce boş vaktimizin olmasına lüzum yok. Sadece, rüzgarın önünde savrulan yaprakların kaderini paylaşmamak için kendi düşüncelerimizi duymaya birazcık zaman ayırmamız gerek.

      Ülkemizde ailesinin istediği bölümde eğitim alıp sevdiği işi yapamadığı için potansiyelini kullanamayan, verimsiz yıllar geçiren binlerce kişi var. Bir o kadar kişi de mesleğini eline aldıktan sonra aslında gerçek isteğinin bu iş olmadığını fark ediyor. Siyasal, ekonomik ve sosyal birçok faktör etkili bunların yaşanmasında. Yine de yaşamımızın çoğunu çalışarak geçirdiğimiz düşünülürse, kendimize hiç kulak vermediysek, mutluluğumuzu azaltanlardan biri de biz değil miyiz? Aynı durum ikili ilişkiler için de geçerli. İnsanları gerçekten istediğimiz için mi hayatımıza alıyoruz, yoksa tesadüfler sonucu, doğru zamanda doğru yerdeydiler diye mi arkadaşımız oluyorlar? Hangi özellikleri bizi besliyor? Hangi yanlarımız ortak, hangileri bambaşka? Haklarında en çok neleri seviyoruz mesela?

      Mutluluğunuz için olmazsa olmaz diye düşündüğünüz kaç şey gerçekten de bizi mutlu etme gücüne sahip? Dikkatimizi vermemiz gereken bir soru da bu. “Şu gerçekleşirse çok mutlu olurum” deyip de gerçek olduğu zaman düşündüğünüz gibi havalarda uçmadığınız durumları aklınıza getirin. Onların gerçekleşmesini isteyen kişi siz olmayabilirsiniz, fark ettiniz mi? Bir de ünlü Hollywood yıldızı Jim Carrey’ye kulak verelim: “Umarım herkes bir gün ünlü ve zengin olur, hayal ettiği her şeye kavuşur. Ve aradığı asıl cevabın bu olmadığını anlar.”

DÜŞÜNÜRKEN…

      • Üç ay sonra hayatınızda gerçekleşmiş olmasını istediğiniz üç şeyi düşünün. Büyük olaylar olmasına gerek yok, bir etkinliğe katılmak ya da ailece güzel bir gün geçirmek de olabilir. Şimdi de bu üç şeyi neden istediğinizi sorun kendinize. Cevaplarınız çok önemli. Örneğin bu etkinliğe katılmak sizin için mi önemliydi yoksa iş eksikliğiniz iş ortamında sorun yaratmasın diye mi gitmek istiyordunuz?

      • Özellikle sizin için önemli olduğunu düşündüğünüz kararları verme sürecinde kendinize, “Bunu isteyen gerçekten ben miyim?” ve “Bunun gerçekleşmesini neden istiyorum?” diye sorun. Başkaları istediği için de bir şeyler yapabiliriz tabii ki, buradaki konu bu durumun bilincinde olarak hareket edebilmek.

      • Düşünmeye zaman ayırırken de dikkat etmemiz gereken noktalar var. Düşünmek, bir konuyu takıntı haline getirip, takılmış bir film gibi aynı sahneyi yüzlerce kez kafanızda oynatmak demek değil. Bilincinde olursanız düşünceleriniz size yarar getirir, unutmayın.

      Bi Rahat Ol Ya!

      Her birimiz bu cümleyi duymuşuzdur herhalde. Biz etrafı fikir bombardımanına tutuyorken, birazcık gamsız bulduğumuz bir arkadaşımız “Aaa bi rahat ol ya” demiştir. Her şeyi kontrol edemediğimiz gerçeğini unuttuğumuz anların bazılarında, zihin başlıyor: “Önce şunu halledersin, oradan buna geçersin. Ee, şu kaldı. Onun için de şöyle yapman lazım. Sonrasında şunları yaparsan, yetiştirmiş olursun. Sonuç da istediğin gibi olur.” Planlar şahane. Bir sürü iş var halledilecek veya bizi rahatsız eden bir sorun var. Zihnimizde çözümü için aşama aşama rotayı belirledik. Tamam, oldu bitti. Ama işte gün 24 saat. Biz robot değiliz. Duyguları, ihtiyaçları olan insanlarız. Planın aynı hızda ve şekilde ilerlemesine engel olabilecek bir sürü çevresel faktör var. Karşımıza yapılması gereken başka şeyler çıkabilir… Gördüğünüz gibi liste böyle uzayıp gidiyor. Yani zihnimizdeki yol haritasında hesaba katmadığımız engeller, gecikmemize yol açacak pürüzler çıkabiliyor. Ve zaten bir yarıştaymışçasına, “Bu etabı geçtim, hoop diğeri, kaldı yirmi dakika” mantığıyla, dört bir yanımızı stresle sararak sonuca ulaşmak en ideal çözüm değil. Planladıklarımızı gerçekleştirirken bu süreci sanki bir ateşin üzerinde duruyormuşuz gibi geçirmemek, kendimizi ve çevremizi germeden, rahat kalarak yapacaklarımızı halletmek mümkün. Alışkın olduğumuz bu değilse, özel bir efor sarf etmemiz gerekiyorsa, düşüncelerimizin farkına varıp kendimize rahatlamayı hatırlatabiliriz çünkü bir vana gibi, kendimizi de bir yerden fazla sıkıştırdığımızda başka bir yerden mutlaka bir patlama yapıyor. Örneğin yirmi gün çok sıkı diyet yapınca, yirmi birinci gün üç öğün sağlıksız beslenip, abur cubura saldırılıyor. Beş gün gece gündüz çalışılsa, vücut bu defa dinlenebilmek için altıncı gün on altı saat uyku istiyor. O halde, rahatlamayı unutup, “Dayan az kaldı” diye diye beden ve zihin pilimizi bitirmektense, ara ara rahat olmayı hatırlayıp dilediğimiz sonuçlara daha hızlı ulaşmak mümkün. Böylece kendimize de daha şefkatli davranmış oluyoruz üstelik. Peki siz en son ne zaman kendinize “Bi rahat ol ya” dediniz?

RAHATLAMANIZA NELER YARDIMCI OLABILIR?

      Tropik bir adaya seyahat edip kendimizi serin sulara bırakabilsek pek çoğumuz rahatlarız herhalde ama evde otururken hızlı ve kolayca rahatlayabileceğimiz metotlar lazım bize. Kendinizi nelerin rahatlattığını düşünürken, listedeki maddelere de bir fırsat verin:

      • Sıcak bir banyo keyfi.

      • Çocuklarla geçirilen zaman.

      • Kendiniz ve sevdikleriniz için güzel bir sofra hazırlama