John Hendricks Bechtel

Mitoloji Sözlüğü


Скачать книгу

H. Bechtel

      Mitoloji Sözlüğü

      John H. Bechtel: John H. Bechtel, özellikle mitoloji, dil ve tarih alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Amerikalı bir yazardır. Hazırladığı sözlükler, eşanlamlı sözcükler kılavuzları, yazım kılavuzları ve dil hatalarını düzeltmeye yönelik kitaplar okullarda uzun yıllar boyunca kaynak kitap olarak kullanılmıştır.

      Macidegül Batmaz, İzmir’de doğdu. İzmir Kız Lisesi’nde ortaöğrenimini tamamladıktan sonra Ege Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümlerinde eğitim gördü. Ardından Hacettepe Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde ‘’Eski Uygur Türkçesinde Tıp terimleri’’ adlı tez çalışmasıyla yüksek lisansını tamamladı. Almanya ve Belarus’ta dil eğitimi aldıktan sonra çevirmenlik alanına yoğunlaşarak çeşitli yayınevleri ve web siteleri için çeviri ve içerik üretme projelerinde yer aldı. Halen Uluslararası İlişkiler alanında yüksek eğitimini tamamlamaya çalışmakta ve Maya Kitap için kitap çevirileri yapmaktadır.

      Giriş

      Mitoloji, edebiyatla daima iç içe olmuştur. Öyle ki okuyucular ile öğrenciler, kadim halkların işlerinde bu kadar önemli bir rol oynamış tanrı ve tanrıçaları, ilah ve kahramanları tanıma gereksinimini çok geçmeden hissedecektir. Daha eski bir zamanın bu resimsi yaratımları, tüm medeni ulusların edebiyatlarıyla o kadar iç içe geçmiştir ki yalnızca günlük yahut haftalık gazete okuyan bir kişi dahi bu efsaneleri öğrenmesi gerektiğini düşünür. Coleridge’in dediği gibi:

      Aklın hâkim olduğu bu çağda artık yaşamıyorlar.

      Ama kalbin hâlâ bir lisana ihtiyacı vardır,

      O eski içgüdü eski isimleri hatırlatmaya devam eder.

      Bir zamanlar dostları insanlarla bu yeryüzünü paylaşmış olan ruhlar yahut tanrılar.

      İşte bugün bile harikulade her şeyi getiren Jüpiter’dir,

      Ve güzel olan her şeyi getiren de Venüs.

      Neredeyse tüm halklar ilkel hallerindeyken bile kendi mitoloji sistemlerine sahip olmasına rağmen edebiyatımızı süsleyen masalları Yunanlar ile Romalıların canlı hayal güçlerine borçluyuz.

      Mitolojinin Medeniyet Üzerindeki Etkisi: Modern çağda bu inanç sisteminin insanlar üzerindeki güçlü hâkimiyetini ve medeniyet üzerindeki tesirini anlamak neredeyse imkânsızdır. Çiftçi, tapındığı özel tanrının gerekli tüm yağmurları sağlayacağına ve mahsulün büyümesiyle ilgili tüm ayrıntılarla ilgileneceğine sıkı sıkıya inanarak tohumunu ekerdi. Zanaatkâr, kalkanı ile mızrağını yaparken mahareti için bir tanrının yardımına güvenirdi. Denizci, canını ve malını ona rehberlik eden bir tanrıya emanet ederdi. Şair ve sanatçı da benzer bir güvenilir kaynaktan ilham alırdı. Tabiatın tüm işleyişlerinde aynı gizemli tesirler kontrol sahibi olmuştur: Bulutlar ile fırtınada, sıcakta ve soğukta, değişen mevsimlerde, yeşeren bitkiler ile solan yapraklarda, dalgalar ile gelgitlerde, ormanlar ile vadilerde, ırmaklar ile şelalelerde, dağlar ile ovalarda, denizde ve gökyüzünde, karanlık ile aydınlıkta, hayatta ve ölümde daima bir rehber ilah hazır bulunmaktaydı.

      Bilgi Kaynakları: Yunanlar ile Romalıların mitolojisine dair bilgimizin kaynağı, eserleri günümüze kadar ulaşmış olan kadim yazarlar, şairler, tarihçiler ve başka kimselerdir. Ayrıca hâlâ mevcut olan mermer ve bronz heykeller, boyalı vazolar, madeni paralar ve oyma işlemeli taşlarda gördüğümüz antik sanat örneklerinden de bilgi ediniyoruz.

      Romalılar mitolojilerini büyük ölçüde Yunanlardan ödünç almıştır. Bu iki dini sistem arasında bir bütünleşme gerçekleşmemesine rağmen Yunan mitolojisine dair modern fikirler, temel olarak Latin şairlerin eserlerinden edinilmiştir. Bu şairler, şiirlerini Yunancadaki örneklere göre kurmuş, kimi zaman aynı özellikteki Yunan tanrılar yerine kendi yerli tanrılarının isimlerini verirken kimi zaman da Yunanca ismi Latinceleştirerek vermişlerdir. Bu durum çoğu zaman akıl karışıklığına yol açmıştır.

      Homeros ile Hesiodos yaratılışa bir tür açıklama getirir. Buna karşılık Yunanlar dünyanın nasıl meydana geldiğinden ziyade onun mevcut haliyle ve dünyayla olan bağlantılarıyla daha çok ilgilenmiş gibi gözükmektedir. Günlük hayattaki olaylar ve rastlantılar insanları bir araya getirir. Birbirlerini tanırlar; güçlerini ve zayıf yönlerini, tutkularını ve içgüdülerini, sevdikleri ve sevmedikleri şeyleri öğrenirler. Başka standartları olmadığı için her şeyi kendilerine göre ölçerler. Aralarında en güçlü, en cesur ve en bilge olanlar liderleri olacaktır. Fiziksel ölçüler, güç ve mükemmellik, hayranlık nedenidir. Bu özelliklere tapınma, insana tapınmanın bir şekli haline gelir. Tanrılar insan şeklini alır fakat hayal edilebilen en yüksek niteliklere sahiplerdir. Bilgi ve medeniyet ilerledikçe bu özellikler daha da fazla yüceltilir, ta ki sayıları katlanan tanrılar yeryüzü ile gökyüzüne, hava ile denizlere hâkim olana dek.

      İlahların Dereceleri: İnsanlar etkilerinin derecesine göre değerlendirilirken tanrılar da güçlerine göre değerlendirilmekteydi. Tabiatın büyük güçlerini yöneten veya insanlığın faydası için en çok uğraşan tanrılar ilk sıraya yükseltilmiştir. Sayıları on iki olan Olimpos tanrıları genellikle Jüpiter, Juno, Neptün, Ceres, Apollon, Diana, Vulcan, Minerva, Mars, Venüs, Merkür ve Vesta şeklinde sıralanır. Jüpiter, Olimpos Dağı’nın tepesindeki tahtında oturmuştur. Öteki tanrıların yaşadığı yerler ise daha alçaktadır. Olimpos’un Teselya’da yer aldığı söylense de Yunanistan’da bu isimle anılan en az on dört dağ vardır. Daha sonraları Olimpos ismi, gözle görünen gökyüzünün yukarısındaki bir bölge için kullanılmaya başlanmıştır. Olimpos öyle yüksektedir ki zirvesinden düşen tunçtan bir örsün yere ulaşması dokuz günü bulacaktır. Titanların yaşadığı kasvetli ve büyük bir yer olan Tartarus ise yerin altında, buna eşit uzaklıkta bulunur.

      En yüksek seviyedeki tanrılar arasında yalnızca yukarıda bahsedilen Olimpos tanrıları ve tanrıçaları değil, tanrılar ırkının ilk üyesi olan Uranüs de vardır. İsmi “yeryüzünün kocası olarak görülen sema” anlamına gelen Uranüs, sağladığı sıcaklık ve nem sayesinde hayatı ve bitkileri yaratır. Onun halefi olan Kronos yani hasat tanrısı da her yaşam biçimini büyütüp olgunlaştırır. Satürn ise krallığının yönetimine ortak olması için Janus tarafından seçilmiş olup daha sonra bu krallığa “tahıl ve meyve diyarı” anlamındaki Saturnia adı verilecektir. Rhea, bütün o dağları ve ormanlarıyla yeryüzünün tanrıçasıdır. Ayrıca Plüton, Neptün, Jüpiter, Juno, Ceres ve Vesta’nın annesidir. Deniz tanrıçası Amfitriti, denizdeki canlılardan sorumludur ve çoğu zaman büyük dalgalar çıkararak suları kayalara ve yamaçlara fırlatır. Ceres’in kızı Proserpina annesiyle birlikte yaz boyunca büyüyen mahsullere göz kulak olur fakat sonbahar gelince tıpkı tohumlar gibi toprakta kaybolur ve ilkbaharda yeniden ortaya çıkar. Birçok isim adı altında tapınılmış olan Bacchus, insanlara üzüm yetiştirmeyi ve barış sanatını öğretmiştir. Son olarak, Urania adıyla bilinen Themis, misafirperverlik ritüellerinin tanrıçası olup insanlara doğruyu, ölçülülüğü ve adaleti uygulamayı göstermiştir. Bu tanrılara Sol ve Luna da eklenebilir zira medeniyet ilerledikçe fiziksel ve zihinsel aydınlanma arasındaki ayrım vurgulanır. Apollon zihinleri aydınlatarak bilgelik kâhini haline gelirken Güneş tanrısı Sol ise fiziksel ışık fenomenini simgeler. Bu yüzden Diana’ya ilk başta Ay’ın ilahi kişileştirmesi olarak tapınılmıştır. Fakat zamanla Luna gecenin ışık küresinin tanrıçası olarak kutsanmış ve Diana’ya da bol bol çiy düşürerek bitkilerin olgunlaşmasını hızlandırma görevi verilmiştir zira çoğunlukla berrak ve serin gecelerde çiy düştüğü keşfedilmiştir. Ayrıca perilerinin eşliğinde korulardan, tepelerden ve vadilerden geçip ırmakların kenarında dolaştığına, ışığıyla da sürüler ile çobanları ve gecikmiş yolcuları yaban hayvanlarına karşı koruduğuna inanılmıştır. Yalnızca Jüpiter’e itaat eden bu tanrılar ve tanrıçalar “En Yüksek Derecedeki İlahlar” olarak adlandırılmıştır.

      Alt Seviyedeki İlahlar: Daha alt seviyede yer alan çok sayıda ilah vardır. Bunlara bağımsız olarak tapınılmıştır. Bunlar Horae yani mevsim tanrıçaları, yeni açan çiçeklerin tanrıçası Thallo ile hasat ve meyve tanrıçası Carpo’dur. Kış, tabiattaki bir uyku ya da ölüm dönemi olduğundan mevsimlerden biri olarak görülmez. Bazı yerlerde mevsimlerin sayısı üç olarak kabul edilmektedir: