ş
Kahramanların Cep Aynası, görünüşün ve çoğunlukla da dalaverenin yönettiği rekabetçi bir dünyada mükemmelliğe ulaşmak için bir taktik kitabı.
Bu bir ayna; çünkü “olduğunuz ya da olmanız gereken insanı” yansıtıyor. Bir cep aynası; çünkü yazar kısa ve öz yazmak için uğraşmış. “Kahramanların” aynası; çünkü etik ve ahlaki mükemmellik için göz alıcı bir resim çiziyor. Yazara göre kahraman “dört dörtlük, olgun ve mükemmel biridir; muhakemesi düzgün, zevki olgun, dikkatle dinleyen, bilgece konuşan, eylemlerinde dirayetli, tüm mükemmelliğin merkezidir.” Kitabın yazarı, zeki ve nükteyi seven İspanyol Cizvit rahibi Baltasar Gracián’dır. Sağduyulu davranışlar üzerine insanı düşündüren 300 aforizmadan oluşan, yazarın en bilinen kitabı Akıllı Yaşama Sanatı, 1641’de yayınlanmış ve günümüzde büyük takdir toplamıştır.
Yazarın bu iki kitabı da akıllı yaşama üzerine özlü sözlerden oluşuyor. Fakat Akıllı Yaşama Sanatı’nda Dünyevi Bilgelik Sanatı’nda Gracián, kısa ve öz yazma olayını son raddeye taşıyor. Cümle yapısı bile en temel öğelere indirgenmiş durumda: “İyi özlüyse iki katı iyidir; kötü azsa daha az kötüdür.” Bu 300 sağduyu hususunu çözüp yorumlamak çok fayda sağlasa da her zaman kolay değildir. Okuyucu, metni derinlemesine anlamak ve paradoksları çözmek için bu özlü sözlerle yazar arasında bağ kurmalıdır. Bu sayede çoğu kişi Kahramanların Cep Aynası’nın dolambaçlı üslubundan memnun kalacaktır. Yalnızca aforizma değil de diyalog, makale, mektup, fabl ve alegori gibi daha farklı edebi yazın çeşitleri de kullanan Gracián, aptallık ve bilgeliğin, cömertlik ve kıskançlığın uç noktalarını bir araya getiriyor. Hayatın güçlükleriyle olasılıkları üzerine eşit yoğunlukta kafa yoruyor. “Yüzyılların sonunda” yaşadığına ve bu dönemde yüceliğe ulaşmanın her zamankinden zor olduğuna inanan yazar, okuyucuya “mükemmele doğru yelken açan bir pusula”, “bir fark yaratma sanatı” sunuyor.
Yazarın dört eserini barındıran Kahramanların Cep Aynası, bize daha “açık seçik” bir Gracián sunuyor; yine muazzam, yine mükemmeli arzulayan, ama daha komik, daha oyunbaz, daha az korunan. Bu sayfalar yazarın “her mevsim, her saat” yanımızda olduğunu kanıtlar nitelikte; hayatın zorluklarını tanıyan ama aynı zamanda tadını çıkaran herkesle arkadaşlık etmeye hazır.
Gracián’a göre hayatın zorlukları önemli. Dünya aldatıcı, kirli ve tehlikeli bir yer olabilir. Zaten hayatın kendisi bir aldatmacayla başlıyor. “Kim böylesine gizemli bir hazineyi bile bile miras olarak kabul etsin ki?” diye soruyor yazarımız. Bize böyle bir miras kaldığı için tedbirle ilerlemeli, şartlara uyum sağlamalı, hiçbir şeyi kanıksamamalıyız. Hayatın zorluklarını kabullenen Gracián, insanları “vücut bulduğumuz çamurun içine saplanmış” olarak görüyor. Ama bize, biraz da iç geçirerek, her şeye rağmen şunu hatırlatıyor: “Devam etmekten başka yapacak hiçbir şey yok”. Yalnızca hayatta kalmak için değil, tamı tamına bir “insan” olmak için; hayatın her mevsiminin tadını çıkarmak için; durup “bu evrenin güzelliğini ve mükemmelliğini” görmek için…
Gracián’da aşırı uçlar buluşuyor. Bilgeliğin başlangıcı, eşdeğer çevirisi bulunmayan İspanyolca kelime desengaño’da yatıyor. Desengaño, “gözü açılma” tabirinden çok daha fazlasıdır. Aldanıştan (engaño) kurtularak gerçeğe (insan doğasına, belirli bir duruma, başkalarının karakterinin gerçeğine) uyanmak anlamına gelir. Ahlaki açıdan şüphecilikle yoğrulmuş net bir görüş sahibi olmak, saf ve duygusal yanılsamayı bir kenara bırakmak demektir. Bu uyanış bir Argos, yani çok gözlü bir dikkat canavarı yaratıyor:
Sizi temin ederim, yaşamak için kendinizi baştan ayağa gözlerle kuşatmalısınız. Zırhınızda yalnızca gözyuvaları değil, kocaman açık gözler olmalı. Bir sürü yanlışı, yalanı fark etmek için kulaklarınızda, başkalarının ne verdiğini, daha da önemlisi ne aldığını görmek için ellerinizde, kapasitenizi ölçmek için kollarınızda, ne diyeceğinizi tartmak için dilinizin ucunda, sabretmek için göğsünüzde, ilk izlenimlere karşı kendinizi savunmak için kalbinizde ve nasıl gördüğünü görmek için gözlerinizde gözleriniz olmalı.
Gracián bu keskin duyulara erişmek için günümüzde pek yaygın olmayan, o zamanın sarsılmaz inancı sanattan ve ustalıktan yararlanıyor. Diğer insanlarla yaşamak aslen bir savaş, bir milicia contra la malicia (şerre karşı savunma) olabilir, ama sanat bizi doğru yazarları sorgulayan, doğru insanlarla konuşan ve insanlık tecrübesinin sayfalarını çeviren herkesin erişebileceği, bilge nesiller tarafından sınanmış stratejilerle bu savaştan kurtarır. “Sanat büyüleyici bir kadındır,” der Gracián. Ama Kirke insanları domuza çevirirken, sanat bizi tamı tamına insan yapar. “Sağduyulu”, “ihtiyatlı” ve “iyi yönlendirilmiş” insanlar, yalnızca sanat, ustalık ve zekâ kıvılcımları sayesinde günlük zorluklardan başarıyla sıyrılabilirler. Arkadaşlar seçmek ve onlardan bir şeyler öğrenmek için zaman yaratmak, kendi karakterine en uygun işi belirlemek, ruh hâli değişikliklerinin üstesinden gelmek, başkalarından neyi saklayıp onlara neyi göstereceğini bilmek, başkalarını gücendirmeden öğretebilmek için gerçeği “tatlandırmak” bu zorluklardan birkaçıdır.
Gracián’ın dünyasında doğrudan başarıya götüren “kurallar”, “talimatlar” ya da bir “davranış” biçimi yoktur. Kurallar kalıplaşmıştır; hiçbir kullanma kılavuzu insani etkinliklerin gelişigüzelliğiyle başa çıkamaz. Herhangi bir “davranış” biçimi ya da örüntüsü ise bizi, tahmin edilebilir, dolayısıyla başkalarına karşı savunmasız kılar. “Düz bir çizgide uçan bir kuşu vurmak” ya da kartlarını her zaman aynı şekilde oynayan birini yenmek kolaydır. Gracián’ın Kahramanların Cep Aynası’nda mercek altına aldığı konu, başarıya götüren etik ve ahlaki niteliklerdir. Bu nitelikler bilge davranışlarda daimi olsalar da, asla kesin değerler değildirler. Her bir nitelik Akıllı Yaşama Sanatı’ndaki özlü sözler gibi “bireysel yansımadan başlayan bir çıkış noktası”dır. Nitelikler dikkatlice değerlendirilmeli, kişinin çevresine uyarlanmalı, avantajlarla birleştirilmeli, doğru şekilde sunulmalı ve bazen de “öyleymiş gibi gösterilmeli”dir. Korkaklığa ihtiyat, aceleciliğe cesaret, kendinden şüphe etmeye tevazu, tutarsızlığa heves ve doğallık gözüyle bakılabilir. Ve doğa bize iyi nitelikleri çok gördüğünde, ustalık sayesinde yapay nitelikler üretebiliriz. Çoğu insan gösterilen nezaketin “doğal” ya da “yapay” olmasıyla ilgilenmez; yalnızca tadını çıkarır. Bir aptal bile sessizliği kendine paravan olarak kullanıp saklanabilir. Yalnızca bilgeler bir niteliği onun gölgesinden ayırt edebilir, hayatın şifrelerini çözebilir, “gerçeğin beyanındaki dengeyi bulabilir”.
Gracián’ın görünüşe verdiği önem konusundaki inançları yazılarının en çok dikkat çeken modern özelliklerinden biri. Ona göre aptalların sayısının akıllıları geçmesi hayatın acıklı bir gerçeği. Aptalların sayısı rahatsız edici biçimde “sonsuz” ve aptallıklarının büyük kısmı görünüşün ötesine geçip altında yatana ulaşmaktaki acizliklerinden kaynaklanıyor. Gracián’a göre görünüş hayati önem taşıyor. Görünüş, yalnızca maddenin özüne inmek için soyunup kurtulacağımız bir “kabuk” değil. Kabuk da meyve kadar önemli; ikisiyle de ilgilenilmeli. İnsanlar, doğru olmasa bile, bir kitabı kapağına, bir rahibi cübbesine bakarak yargılarlar, ve kapak da kitap da olabildiğince çekici olmalı ve doğru ışıkta, belki de loş ışıkta sunulmalıdır ki, gizem ya da en azından merak uyandırsın. Bilgi için görünüşe bağımlıyız; hoşunuza gitsin ya da gitmesin, maddeleri ve insanları yalnızca “dışarıdan içeriye doğru” tanıyabiliriz. Öyleyse en iyisi, başarı için giyinip kuşanmak, ve erdem ile kusur dolabındakilerin tamamını öğrenmektir.
Gracián, “Tavus Kuşu” adlı fablında, bilgelerin görünüşe atfettiği önemi ustaca savunur. Tavus kuşunun güzelliğini kıskanan diğer kuşlar, onu kendini beğenmişlik ve gösteriş yaptığı için eleştirirler. Güzel olmak yeterli değil mi? Bununla övünmek ne kadar da tiksinç! Bu kıskançlıktan incinen Tavus Kuşu durumu makul kılmak için Tanrı’nın ışığı yarattığını, ışığın güzel olduğunu görünce de ona gösteriş yapma hakkını bahşettiğini öne sürer. Diğerleri bu nitelikleri göremeyecekse gülü, elması ya da Tavus Kuşu gibi “tüylü bir güneşi” yaratmanın ne manası vardır ki? Buraya kadar her şey iyi. Ama Tavus Kuşu güzel olmanın ve öyle görünmenin yetmediğini unutuyor; güzel olmayanların kıskançlığını da hesaba katmak gerek. Tavus Kuşu’nun diğerlerini hakir gören bu konuşmalarını