Andrew Lang

Kral Arthur


Скачать книгу

hazır olduğunu, ayrıca bir şövalyenin ihtiyacı olan her şeyi taşıyan bir cücenin de yanına verileceğini söyledi. Kuşandığında ondan yakışıklısı pek yoktu, saraydakiler ise bu muhteşem zırhın nereden geldiği konusunda büyük bir meraka kapılmıştı. Derken Beaumains salona gelip Kral’a, Sör Gawaine’e ve Sör Lancelot’a veda etti. Sör Lancelot’un kendisini takip etmesi konusunda ricacı oldu. Böylece oradan ayrılarak genç kadının arkasından at sürdü. Ona bakan birçok kişi, atının gücü ve altın koşum takımı karşısında hayrete düştü, Beaumains’in parlayan savaş zırhını kıskandılar, fakat ne bir mızrak ne de bir kalkan taşıdığını gördüler. “Onu takip edeceğim,” dedi ve güldü Sör Kay, “Bakalım aşçı yamağım bana yaşamını borçlanacak mı?” “Genci rahat bırak ve burada kal,” dedi Sör Gawaine ve Sör Lancelot, gelgelelim Sör Kay onları dinlemeyip atına doğru koştu. Tam Beaumains genç kadına yetişmişti ki Sör Kay de Beaumains’e yetişip ona “Beaumains, beni tanımadın mı?” diye sordu.

      Beaumains dönüp ona baktı. “Evet, senin kaba bir şövalye olduğunu biliyorum, bu yüzden benden uzak dur,” diye cevap verdi. Bunu duyan Sör Kay mızrağını kaldırıp ona doğru hücum etti, Beaumains de kılıcını çekerek Sör Kay’e hücum etti; mızrağın yanına bir darbe indirip kılıcını Sör Kay’in vücuduna sapladı, Sör Kay sanki ölmüşçesine yere yığıldı, Beaumains de onun kalkanı ile mızrağına el koydu. Sonra atına doğru koştu, cücesine Sör Kay’in atını almasını söyleyerek oradan ayrıldı. Onları takip eden Sör Lancelot tüm bu olanlara şahit oldu, ayrıca genç kadın da olanları görmüştü. Çok geçmeden Beaumains durdu ve Sör Lancelot’a kendisiyle dövüşüp dövüşmeyeceğini sordu. Bunun ardından birbirlerine öyle bir hızla hücum ettiler ki hem atlar hem de sürücüleri toprağa düşerek büyük yaralar aldı. İlk ayaklanan Sör Lancelot’tu ve Beaumains’e kalkması için yardım etti. Beaumains, kalkanını yere bırakıp ayakta dövüşmeyi teklif etti. Birbirlerine vahşi domuzlar gibi saldırdılar, bir saat boyunca döndüler, vurdular, darbeleri savuşturdular. Sör Lancelot, genç adamın gücü karşısında hayrete düştü, Beaumains’in bir şövalyeden çok bir dev olduğunu düşündü, rezil olabileceği düşüncesiyle korkuya kapılmıştı. Bu sebeple “Beaumains, bu kadar sert dövüşme, bizi dövüşü bitirmekten alıkoyan bir husumetimiz yok,” dedi. Beaumains kollarını indirip “Bu doğru, ancak efendim, gücünüzü yoklamak bana iyi geliyor,” diye cevap verdi. “Peki öyleyse, emin ol sen tarafından rezil edilmemek için çok zahmete katlandım, yani herhangi bir şövalyeden korkun olmasın,” dedi Sör Lancelot. “Gerçekten kendini kanıtlamış bir şövalyeye karşı durabileceğimi düşünüyor musunuz?” diye sordu Beaumains. “Evet,” dedi Lancelot, “bugün dövüştüğün gibi dövüşürsen herkese karşı sana kefil olurum.” “O zaman size yalvarıyorum,” diye bağırdı Beaumains, “bana şövalyelik nişanını takdim edin.” “Önce bana ismini ve soyunu söylemelisin,” dedi Lancelot. “Söylersem açığa vurmazsınız değil mi?” diye sordu Beaumains. “Hayır, herkesçe bilininceye kadar, bunu asla söylemem,” dedi Lancelot. “Peki efendim, madem öyle, benim adım Gareth. Sör Gawaine’in kardeşiyim.” “Ah, Sör,” diye bağırdı Lancelot, “şimdi sizi tanıdığıma daha da mutlu oldum. Asil bir kana sahip olduğunuzdan, saraya yalnızca yiyip içmek için gelmediğinizden emindim.” Sör Lancelot, genç adama dizlerinin üstüne çökmesini söyleyerek ona şövalyelik nişanını takdim etti. Bunun ardından Sör Gareth yola koyulmak isteyerek oradan ayrıldı. O ayrılınca Sör Lancelot da Sör Kay’in yanına dönerek birkaç adama onu bir kalkanın üzerinde eve taşımalarını emretti. Sör Kay’in yaraları zamanla iyileşti, fakat herkesin gözünde küçük düşmüştü bir kere, özellikle de hiç kimsenin soyu hakkında bir şey bilmediği ya da saraya ne için geldiği bilinmeyen genç bir adama öyle davranmamasını söyleyen Sör Gawaine ve Sör Lancelot’un gözünde.

      Tüm bunlardan sonra Beaumains genç kadının ardından at sürdü, onun geldiğini gören kadın durdu. “Ne yapıyorsun burada?” dedi, “Kıyafetlerine mutfaktaki yağ ve et kokuları sinmiş! Orada şövalyenin üstesinden geldiğin için sana karşı olan fikirlerimin değişeceğini mi sanıyorsun? Doğrusunu istersen asla! Senin kim olduğunu çok iyi biliyorum aşçı yamağı! Senin için en uygun yer olan Kral Arthur’un mutfağına geri dön.”

      Bunları duyan Beaumains cevap verdi: “Genç hanım, bana istediğini söyleyebilirsin, fakat ne yaparsan yap vazgeçmeyeceğim, çünkü kaledeki hanımı kurtarmak için Kral Arthur’a söz verdim. Ya onu özgür kılacağım ya da onun uğruna savaşırken öleceğim.” “Yuh sana bulaşıkçı,” dedi kadın, “karşısına çıkacağın kişi seni öyle bir karşılayacak ki onun yüzünü görmemiş olmak için pişirdiğin tüm yemekleri vermeyi dileyeceksin.” Beaumains, “Onu yenmek için elimden geleni yapacağım,” dedi ve sakinliğini korudu.

      Çok geçmeden ormana girdiler. Bir adam, tüm gücüyle koşarak yanlarına geldi. “Ah, yardım edin! Yardım edin efendim! Beyim bir çalılıkta yatıyor, altı hırsız tarafından alıkonuldu, onu öldürmelerinden korkuyorum,” diye bağırdı. “Yolu göster,” dedi Sör Beaumains. Şövalyenin bağlanmış bir halde yattığı yere varana kadar birlikte at sürdüler. Sonra Sör Beaumains altı hırsıza hücum edip birini öldürdü, ardından bir diğerini, sonrasında bir diğerini… Derken diğer üçü dövüşten korkup kaçtı. Sör Beaumains körfeze varana kadar onları takip etti, hayatlarını kurtarmak için var güçleriyle dövüştüler ama Sör Beaumains en sonunda onların da üstesinden gelerek şövalyenin yanına dönüp onu çözdü. Şövalye, geldiği için Beaumains’e içten teşekkürlerini sunarak onu ödüllendirmek için kalesine davet etti. “Efendim, daha bugün asil Sör Lancelot tarafından şövalye ilan edildim. Bu, yapacağım her şey için yeterli bir ödüldür. Üstelik bu genç kadını takip etmeliyim,” dedi Beaumains. Gelgelelim yanına döndüğünde kadın tıpkı önceki gibi hakaret etmeye başladı, atını ondan uzakta sürmesini söyledi. “Biraz önce yaptığın şey yüzünden fikrimin değiştiğini mi sanıyorsun? Yakında öyle bir manzarayla karşılaşacaksın ki başka masallar anlatmaya başlayacaksın.” O anda Beaumains’in kurtardığı şövalye, genç kadının yanına doğru giderek geceyi kalesinde geçirmesi için yalvardı, zaten güneş de batıyordu. Genç kadın teklifi kabul etti, şövalye büyük bir akşam yemeği hazırlattı. Sör Beaumains’e genç kadının oturduğu yerden daha güzel bir yer ayırmıştı ki kadın büyük bir hiddetle ayaklandı. “Ayıp! Yazıklar olsun size şövalye hazretleri,” diye bağırdı, “bir mutfak yamağına benden daha çok kıymet verecek kadar kabasınız. Bu adam asil insanların dostluğuna uygun bir adam değil.” Kadının sözleri şövalyeyi mahcup etti, bu yüzden Beaumains’i alarak onu yandaki sehpaya oturttu, karşısına da kendi oturdu.

      Sabah erkenden Sör Beaumains ve genç kadın, şövalyeye veda edip ormanın içinde at sürmeye devam ettiler, büyük bir nehre vardılar; nehrin diğer yanında geçişi gözetleyen iki şövalye vardı. “Ee, şimdi ne diyorsun? Onlarla dövüşecek misin yoksa geri mi döneceksin?” diye sordu genç kadın. “Yanınızda altı kişi daha bulunuyor olsaydı bile geri dönmezdim,” diye cevap verdi Sör Beaumains. Suya doğru koştu, şövalyelerden biri de ileri atıldı. Nehrin ortasında karşı karşıya geldiler, mızrakları hücumun etkisiyle paramparça oldu; bu yüzden kılıçlarını çekip birbirlerine vurmaya başladılar. Nihayetinde Sör Beaumains, şövalyeye öyle bir darbe indirdi ki adam atından düşüp nehirde boğuldu. Ardından Beaumains atını kıyıda bıraktı, orada onu ikinci şövalye bekliyordu, uzun bir süre boyunca dövüştüler, ta ki Sör Beaumains adamın miğferini iki parçaya ayırana kadar. Böylece onu da öldürüp genç kadının peşinden gitti.

      “Yazık!”