Морган Райс

Diriliş


Скачать книгу

arkasından kapıyı kapattı ve Polly, Caitlin’in yanına gelip ona uzun uzun sarıldı. Caitlin de Polly’e sarıldı. Caitlin için en iyi arkadaşının burada, yanı başında olması çok güzel bir duyguydu. Onsuz ne yapardı bilmiyordu.

      Caitlin gözlerinin kenarında biriken yaşları silerken ikisi beraber yan yana koltuğa oturdular. Caitlin’in gözleri zaten saatlerdir ağlamaktan kıpkırmızıydı ve şişmişti. Şimdi kendini tamamen bitmiş hissediyordu.

      Polly “Ben çok çok çok üzgünüm,” dedi. “Bu bir kâbus. Korkunç bir şey. Diyecek hiçbir şey yok. Ben ne olduğunu anlayamıyorum. Bunların hiçbiri mantıklı gelmiyor. Ben Scarlet’in uyuşturucu kullanmayacağını biliyorum. Bunu yapmaz. Ve sen haklısın: Blake iyi bir çocuğa benziyor.”

      Caitlin orada oturup pencereden akşam olmasını izledi ve boş gözlerle başını salladı. Konuşmak istedi ama kendini çok güçsüz hissetti, eğer konuşursa yeniden gözyaşlarına boğulacağından korktu.

      Polly “Polisin söyledikleri hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu. “Çıkarken arkadaşlarıyla iletişime geçin dediler! Sence bu iyi bir fikir mi?”

      Polly bunu söylerken Caitlin de birden polislerin söylediklerini hatırladı ve bunu yapmanın çok iyi olacağını fark etti. Zihnini zorladı, Scarlet’in arkadaşlarıyla nasıl iletişime geçeceğini düşündü.

      Sonra aniden aklına geldi: Scarlet’in telefonu. Bir an bile duraksamadan gidip onu bulmalıydı. Telefonu evde bir yerlerde olmalıydı. Belki çantasındaydı ve çantası da muhtemelen odasındaydı.

      Caitlin derhal koltuktan sıçradı.

      “Haklısın,” dedi. “Telefonunu bulmalıyız. Odasında olmalı.”

      Caitlin koşarak merdivenlere gitti ve Polly ve Ruth da arkasından onu takip ederek merdivenleri çıktılar.

      Caitlin hızla Scarlet’in odasına girdi, altüst olmuş çarşafları ve yastıkları, Caleb’in fırlatıldığı duvardaki göçüğü, kendi kafasının çarptığı yeri gördü ve olanları hatırladı. Her şey bir anda zihnine üşüştü ve bunları yeniden düşününce kusacak gibi oldu. Bir felaket manzarasına bakıyor gibiydi.

      Caitlin odayı didik didik ararken içinde bir kararlılık hissetti. Scarlet’in masasının üzerindeki dağınıklığı çabucak karıştırdı, çekmecesine baktı- ardından sandalyeye asılı çantasını fark etti. Kendini biraz suçlu hissederek hemen çantayı karıştırmaya koyuldu ve telefonunu buldu. Zafer kazanmışçasına telefonu çıkardı.

      Polly “Buldun!” diye bağırdı ve hemen yanına geldi.

      Caitlin hala biraz şarjının olduğunu gördü. Telefonu açtı, casusluk yaptığı için kendini kötü hissetti ama bunu yapması gerektiğini biliyordu. Scarlet’in arkadaşlarının telefonunu bilmiyordu ve onlarla bağlantıya geçebilmesinin başka yolu da yoktu.

      Scarlet’in rehberine tıkladı, ardından sık arananlara gitti. Aşağıya doğru kaydırdı ve bir düzine isim gördü. İsimlerden bazılarını tanıdı, bazılarıysa ona tamamen yabancıydı.

      Polly “Hepsini aramalıyız,” dedi. “Teker teker. Belki içlerinden biri bir şey biliyordur.”

      Caitlin sersemlemiş bir şekilde olduğu yerde duruyordu, birden kendini oldukça bitkin hissetti. Daha ilk kişiyi ararken bile ellerinin ne kadar kötü bir şekilde titrediğini fark etti.

      Polly de bunu fark etti; uzandı ve Caitlin’in bileğini teselli edici bir şekilde tuttu. Caitlin başını kaldırıp ona baktı.

      “Caitlin, canım, sen hala şoktasın. Bırak bütün bu insanları senin için ben arayayım. Lütfen. Hem ben de bir şey yapmış olurum. Sen git, uzanıp dinlen. Çok kötü bir gün geçirdin ve zaten elinden gelen her şeyi yaptın.”

      Polly bunu söylerken Caitlin onun haklı olduğunu anlamıştı. Gerçekten kendinde değildi. Telefona baktı ve bir an ne yapmakta olduğunu bile neredeyse tamamen unutuverdi. Neden sonra uzandı ve telefonu Polly’e verdi.

      Caitlin döndü, yürüyerek odadan çıktı ve saniyeler içinde Polly’nin odadan gelen sesini duydu, çoktan birini arayıp konuşmaya başlamıştı.

      Polly “Heather’la mı görüşüyorum?” dedi. “Ben Polly Paine. Scarlet’in yengesiyim. Rahatsız ettiğim için üzgünüm ama biz Scarlet’i arıyoruz. Sen onu gördün mü acaba?”

      Caitlin merdivenlerden aşağıya inerken Polly’nin sesi gittikçe uzaklaştı. Caitlin inerken bir an başının döndüğünü hissetti ve korkuluğu tuttu, sanki yer ayağının altından kayıyordu.

      Sonunda oturma odasına girdi, kocaman tekli koltuğa doğru yürüdü ve kendini koltuğa bıraktı. Orada oturdu, allak bullak olmuş zihniyle pencereden dışarıya baktı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın zihninde bir görünüp bir kaybolan görüntülere engel olamıyordu: Scarlet’in yatakta çığlık atışını; hırlamasını; Caleb’i fırlatmasını; evden bir hışımla çıkmasını unutamıyordu… Bütün bunlar gerçek miydi?

      Bu konuyu daha fazla düşündükçe, Aiden’la buluşmasını aklına getirmeden edemedi. Onun söylediklerini, kendi günlüğünü düşündü. Bütün bunlara günlüğü mü neden olmuştu? O aptal çatı katına neden çıkmıştı ki? Neden Aiden’ı ziyaret etmeye gitmişti ki? Eğer gitmeseydi, her şeyi olduğu gibi bıraksaydı, bütün bunlar olur muydu?

      Aiden’ın uyarısını düşündü: Scarlet vampirliği dünyaya geri yayabilirdi.

      Onu durdurmalısın.

      Caitlin olduğu yerde durup düşünmeye devam etti. Şimdi Scarlet dışarıda ne yapıyordu? İnsanlardan besleniyor muydu? İnsanları vampire dönüştürüyor muydu? Caitlin şu an düşünürken bile o vampirliği yaymakta mıydı? Dünya artık asla eskisi gibi olmayacak mıydı? Bundan Caitlin mi sorumluydu?

      Caitlin telefonunu kapıp Aiden’ı aramak istedi. Onu sorguya çekmek ve ondan her şeyi, en ince ayrıntısına kadar anlatmasını istiyordu.

      Fakat kendinde onu arayacak gücü bulamadı. Uzandı, telefonunu alıp elinde tuttu ama içindeki bir şeyler onu durdurdu. Aiden’ın son sözlerini hatırladı ve bu yeniden midesini bulanmasına neden oldu. Scarlet’i her şeyden çok seviyordu ve ona zarar gelmesine asla izin vermezdi.

      Caitlin, elinde sımsıkı tuttuğu telefonuyla bir yandan dışarı bakıp bir yandan da Polly’nin üst kattan gelen belli belirsiz sesini dinleyip durdu, zihni düşüncelerle dolup taşıyordu. Ardından göz kapakları ağırlaştıkça ağırlaştı ve o daha farkına varamadan uykuya dalmıştı bile.

*

      Caitlin uyandı ve kendini kocaman, boş evinde yapayalnız buldu. Her yer sessizliğe gömülmüştü. Herkesin nereye gitmiş olabileceğini düşünerek orada oturdu ve sonra kalkıp odanın karşı tarafına geçti. Garip bir şekilde, tüm panjurlar ve perdeler sıkı sıkı çekilmişti. Pencerelerden birine doğru yürüdü ve perdeyi ve panjuru çekip açtı. Dışarı bakınca kan kırmızısı bir güneş gördü- ama bu defa güneş farklı görünüyordu. Günbatımı gibi değildi, daha ziyade gün doğuyormuş gibi görünüyordu. Caitlin’in kafası karıştı. Bütün gece uyumuş muydu? Scarlet eve gelmiş miydi? Ve herkes nereye gitmişti?

      Caitlin ön kapıya doğru gitti. Her nedense Scarlet’in orada olup onu bekliyor olabileceğini sezdi.

      Yavaşça o ağır kapıyı çekip açarak dışarıya baktı. Ama her yer sessiz sedasızdı. Sokaklarda tek bir insan, görünürde tek bir araba dahi yoktu. Tek duyabildiği yalnız bir sabah kuşunun ötüşüydü. Başını kaldırıp baktı ve onun bir karakarga olduğunu gördü.

      Caitlin çat diye bir ses duydu ve geri dönerek