Bu, bir bebekte anne karnındayken herhangi bir gıdaya alerjik hassasiyet gelişmesinin kesinlikle mümkün olduğu ve gelecekte bebekte alerji gelişmesi riski olduğu, yani bebeğin özellikle de belirli bir alerjiye genetik olarak hassas olabileceği anlamına gelir. Sonuçta hem alerjen hem de IgE (alerji) antikorları anneden doğmamış bebeğe geçebiliyorsa, doğduktan sonra bebeğin aynı alerjene tekrar maruz kalmasının alerjik bir reaksiyonu tetiklemesi normal değil mi?
2000’lerin başında benimsenmiş olan, yüksek risk grubu (kendisinde ya da bir başka çocuğunda alerji görülen) annelerin hamilelik süresince yerfıstığı yememesi yönündeki tıbbi önerilerin ardındaki fikir biraz bu teoriye dayanıyor olabilir. “Rahim içi hassaslaşma”, eser miktarda tüketilen yerfıstığının bile bebeğin yerfıstığına karşı duyarlı/hassas olacağı ve yerfıstığının bebekte alerji gelişmesine neden olacağına işaret eden bir fikir olarak ortaya çıkmıştır.
ANNE ADAYI ALERJI RISKINI AZALTMAK IÇIN NE YAPABILIR?
Kanıtlar, bebekte anne karnındayken hassasiyet gelişebileceğini ve dolayısıyla bebeğin de alerjenlere karşı hassas hale gelebileceği fikrini destekliyor. Öyleyse hamilelik sürecinde riski azaltmak için ne yapabilirsiniz?
Bu öneri sizi şaşırtabilir ama hamileyken kırsal alanlara yapacağınız ziyaretlerin bebeğinizin alerji riskini azalttığına dair güçlü kanıtlar var.
PASTURE1 araştırması, hamilelik sürecinde tarım yapılan alanlarda bulunmanın çocuklarda astım riskinin düşüklüğüyle ilişkilendirilebildiğini kanıtladı. Neden mi? Bu ilişkilendirmenin ardında yatan düşünce, tarım yapılan alanlarda çok sayıda farklı mikrop, bakteri ve böcek olması. Hamilelik sürecinde böyle bir mikrobiyal çeşitliliğe maruz kalmak bebeğin bağışıklık sistemini geliştirir ve bu sayede alerji hastalığı riskini azaltır.
Çiftlikte büyümenin alerjilere karşı koruyuculuk sağladığı birçok araştırmayla kanıtlandı (Bkz. 9. Bölüm). Mikrop çeşitliliğinin yanı sıra endotoksinlere maruz kalmak da alerjilerin önlemesine yardımcı olur. Enodotoksinler bakteri duvarında bulunur ve bakteri öldüğünde salınır. Aslında iç mekânlar da dahil olmak üzere çevrede hemen hemen her yerde bunlara rastlanır.
Endotoksinler bağışıklık yanıtını Th2’den (alerji) Th1’e çevirebildiği için şu anda kapsamlı bir inceleme konusu. Endotoksin seviyeleri özellikle çiftlik ve kümes hayvanlarının bulunduğu alanlarda yüksek seviyede olur. Çiftlikte yaşamak ve mikroplarla birlikte endotoksinlere maruz kalmak çocukluk alerjilerinin önlenmesine önemli katkı sağlayabilir.
Bunun yanı sıra dikkat edilmesi gereken birkaç konu var; endotoksine ne zaman maruz kalındığı önemli ve devam eden bir astım ya da saman nezlesi alerjisi varsa, yaşamın ilerleyen yıllarında endotoksinlere maruz kalmak durumu daha da ağırlaştırır. Batı Avustralya Üniversitesi’nden araştırmacılar sıçanlar üzerinde yaptıkları bir araştırmayla bunu kanıtladı. Yumurta beyazına karşı hassaslaştırılan bir grup sıçana bu süreçten önce ya da hassaslaştırıldıktan sonraki ilk dört gün içerisinde endotoksin verildiğinde, sıçanlarda astım geliştiği gözlenmedi. Ama sıçanlara yumurta beyazı alerjisi tetiklendikten altı gün sonra verilen endotoksin astım gelişmesine neden oldu. Bu deney endotoksine ne zaman maruz kalındığının yanı sıra maruz kalınan endotoksin miktarının da immün toleransın oluşmasında ne kadar etkili olduğunu kanıtladı.
Hamilelik süreci endotoksinlere maruz kalmak için uygun bir zaman. Çin’in Jilin eyaletinde yapılan bir araştırmada tarım alanlarından olan ve olmayan hamile kadınların göbek bağından alınan kan örnekleri karşılaştırıldı. Araştırmada aynı zamanda annelerin endotoksinlere maruz kalıp kalmadığı da göz önünde bulunduruldu. Araştırmacılar tarım alanlarından gelen kadınlardan alınan örneklerdeki endotoksin içeriğinin diğer gruba kıyasla çok daha yüksek olduğunu gözlemledi. Tarım alanlarından gelen annelerden alınan örneklerinden elde edilen sonuçlar, bu bebeklerin bağışıklık yanıtlarının Th2’den (alerji) Th1’e döndüğü sonucunu ortaya çıkardı.
Sırada çok enteresan bir araştırma var. PARSIFAL,2 Avrupa’daki çiftçi ailelerin çocuklarında ve Steiner okullarında (bütünsel eğitim modelini benimsemiş okullar) okuyan çocuklarda alerji için risk oluşturan ve koruyucu olan faktörleri incelemek için tasarlanmış bir proje. Araştırma için çocukların alerjileri standart bir anketle değerlendirilirken, IgE (alerji) antikor düzeylerini değerlendirmek için kan örnekleri alındı. Araştırmacılar çocukların annelerinin çiftlik hayvanlarına maruz kalıp kalmadığına dair bir soruyu ankete özellikle ekledi. Çiftlikte yaşayan ve ailesi çiftlikte çalışan çocuklar “çiftlikte yaşayan” olarak kabul edildi. Diğer çocuklarsa araştırmada “çiftlikte yaşamayan” çocuklar olarak geçti.
PARSIFAL projesinin en güçlü taraflarından biri katılımcı sayısının fazlalığı. Bu araştırma için 8263 tane anket yanıtlandı. Ve araştırmacılar çiftlikte yaşayan çocuklarda alerji, saman nezlesi ve astımın, diğer çocuklara kıyasla çarpıcı bir şekilde çok daha az görüldüğü sonucuna ulaştı.
Araştırmacılar daha sonra çiftlik yaşamının koruyucu faktörlerinin her birinin ne kadar etkili olduğunu ayrı ayrı incelediler. Bunun için annelerin hamilelikleri süresince çiftlikte geçirdikleri süreye dair edindikleri bilgileri kullandılar. Bağışıklık sistemi en kuvvetli çocuklar, anneleri hamilelik süresince istikrarlı bir şekilde çiftlikte çalışmış olan çocuklardı! Çocukları tam anlamıyla çiftlikte yaşamasa da annelerin hamileliği süresince bir çiftlikte çalışmış olmaları, çocuklarında yıllar sonra görülen, alerjenlere özel IgE antikorlarının (yani belirli bir maddeye karşı alerjik reaksiyon üretmek üzere kodlanmış, beklemede olan antikorlar) düşük seviyede oluşuyla ilişkilendirildi. Bu araştırma sonucuna göre, hem mikroplara hem de endotoksinlere maruz kalmak anne karnındaki bir bebeğin bağışıklık sistemini oluşturmada hayati önem taşıyor.
Öyleyse kolları sıvayalım mı?
Hamile kadınlara “bilfiil” ahırlarda hayvanlarla temas ederek mikroplara ve endotoksinlere bu derece maruz kalmalarını önermek geleneksel her türlü öneriye aykırı. Modern tıp uygulamalarında hamile kadını bir kozaya koyma eğilimindeyiz ve onlara verdiğimiz her öneride son derece dikkatliyiz. Kronik bağırsak rahatsızlığı olan hamile hastalarımın kullandıkları ilaçlar konusunda fazlaca dikkatli olduğum için ben de bu konuda biraz suçluyum. Gıda kaynaklı hastalık riski sebebiyle, hamile kadınların yumuşak peynir ve işlenmiş şarküteri ürünleri tüketirken dikkatli olmaları gerektiği konusunda yaptığım bir konuşma bile var. Hamilelik sürecinde çeşitli mikropların ve endotoksinlerin bulunduğu ortamlara maruz kalmanın iyi bir şey olabileceği olasılığını savunmak benim için gerçekten büyük bir düşünce değişimi. Ayrıca çoğu kadının böyle bir düşünceyi benimsemekte ne kadar zorlanacağı konusunu da hiç hafife almıyorum.
Bir uygulama önerisi olarak, gelecekte bir bebek sahibi olmayı planlıyorsanız ve hamileyken “bilfiil” ahırlarda hayvanlarla çalışacağınız bir dönem geçirmek istiyorsanız, öncesinde bunu deneyimlemek iyi bir fikir olabilir. Yani bu deneyimi sindirip sindiremeyeceğinizi görmek için öncesinde kendinizi sınayın.
Bu sizi şaşırtabilir; hamilelik sürecinizde evcil hayvan beslemenin bebeğinizin bağışıklık sistemi için iyi olduğuna ve alerji riskini azalttığına dair kanıtlar var. Evcil hayvanların koruyucu etkisi çiftlikte çalışmaya kıyasla daha az olsa da kayda değer ölçüde.
Michigan’ın güneydoğusunda yapılan WHEALS,3 erken