ile herkesi hayran bırakan, her daim gülümseyen, işveli ve gönülleri fetheden bir tanrıça olduğum doğrudur. En sevgisiz kalpleri bile aşık edecek bir tılsıma sahibim. Evet ölümlü insanların gönüllerinde sonsuz mutluluk, neşe ve sevinç yaratabildiğim gibi; acı, üzüntü ve keder de yaratabilirim. Emin olun ki bende ne varsa dünyada da var ve cevabı sır değil… Eğer sorduğun “ben”sem, anlamak zor değil. Kendini çözünce beni de çözersin… Çünkü bakınca kendine, gördüğün sen, bensin.
Peki, siz Homeros’un dediklerini duydunuz mu? Duymadıysanız bakın nasıl da tanıtmış beni size:
Ey Musalar, anlatın bana altın Afrodit’in yaptığı işleri,
Kypros’un 1 tanrıçasının işlerini! O uyandırdı tanrılarda tatlı arzuyu,
Ölümlü insan soylarına o boyun eğdirdi,
Havada uçan kuşlara, tüm hayvan sürülerine;
Denizin ve karanın beslediği ne kadar hayvan varsa yeryüzünde hepsine
Güzel çelenkli Kytheralı 2 ilgilenir işte tüm bunların
hepsiyle… 3
Hesiodos’a ne demeli tanrısal görevimi nasıl bir zarafetle vurgulamış öyle:
Tanrılara doğru yürümeye başladığında
Eros ve Himeos arkasından geldiler
Tanrılığın payı buydu işte.
İnsanların ve tanrıların4,
Gülmeleri ve oynaşmaları ondan kaynaklandı.
Sevmek ve sevişmenin büyüsü de Afrodit’ten kaynaklandı.
“Sevmek ve sevişmenin büyüsü.” Ne de güzel söylemiş Hesiodos değil mi?5.
Buraya, kadın olarak gücünü ortaya çıkarmayı arzulayan ve kendilerini ifade edebilecek bir dünyada yaşamak isteyen kadınlar için geldim. Kadının gücünün büyük bir kısmı aslında bedeninde gizlidir. Işığımızın kökeni, bilinmeyenin karanlığındadır. İçinizde bir yerde beni hissedin, o hazzı yaşayın. İşte o zaman beni daha iyi anlayacak ve tanıyacaksınız..
2. BÖLÜM
Kronos
İçindeki ateşi besleyen tutkunun alevleriyle gök yaklaştı yere. Oysa kimi zevkler için duyacağı acı, tutuşan bir arzunun parçasıydı.
Sadece aşk ve ölüm değiştirebilir her şeyi… Dünya’nın karmaşasını değiştirdiği gibi… Hesiodos der ki;
Her şeyin başı Khaos’tu.
Geniş göğüslü anne Gaia vardı,
bunlar ölümsüzlerin
kökeniydi.
Olympos’un karlı zirvelerinde yaşarlardı. 6
Evet, her şeyden önce başlangıçta Kaos (karmaşa) vardı. Bir süre sonra Kaos’tan, Gaia (yeryüzü, toprak ana) doğmuştu. Olimpos’ta yaşayan tüm tanrılar, dolaylı ya da dolaysız Gaia’nın soyundan gelmekteydi. Gaia önce Uronus’u (gökyüzünü, kutsal göğü) ardından Pontos’u (denizi) doğurmuştu, bir eşi olmadan, tek başına. Doğmakta olan evrenin birliğini sağlayacak olansa, aşktı.
Theogonia’da (Tanrıların Doğuşu’nda) da bakın nasıl anlatılmış evrenin kendisi ve tanrıların yaratılışı:
Toprak kendine eşit olanı yarattı.
Her yeri saran yıldızlı gökyüzü çıktı ortaya.
Daha sonra mutlu tanrıların
Yuvaları olan yüksek dağlar yaratıldı.
Sonra da tanrıçaların yaşadıkları dağlar oldu.
Ürün vermeyen büyük denizler çıktı bunlardan sonra ortaya,
Azgın dalgalarla kabaran Pontos.
Uranüs ile sevişince derin girdaplarla dolu Okeanos doğdu.
Kimseyle sevişip birleşmeden yaptı bunu.
Anlatılanlara göre Gaia, kendi doğurduğu Uranüs ile birleşmiş; fakat Uranüs, Gaia’dan olan bütün çocuklarını doğar doğmaz toprağın derinliklerine gömdüğü için yeryüzü oldukça şişmiş ve korkunç sancılar içinde kıvranmaya başlamıştı. Bu birleşmeden altısı erkek, altısı dişi titanlar “Hekatenheir”ler denilen yüz kollu devler, alınlarında yalnızca birer göz bulunan Kiklop’lar meydana gelmişti. Ne var ki Uranüs canavar görünümlü çocuklarından hiç hoşlanmamıştı ve sahip olduğu ne varsa hepsini kaybedeceğinden korktuğu için onları toprağın bağrına saklaması da bu yüzdendi. Benim doğumum da işte tam burada başlamaktaydı. Uranüs’ün çocuklarını yeraltına gömmesine artık dayanamayan Gaia bir plan yaptı. Ak çeliği yarattı ve ondan bir tırpan yapıp oğlu Kronos’u cesaretlendirerek Uranüs’ün tanrısal saltanatına isyan etmesini sağladı.
Geceleyin, gökyüzü hevesle karısının yanına inince, toprağı sarmalamıştı şehvetle. Ama pusudan çıkan oğlu ona sol elini uzattı ve sağ elindeki kocaman tırpanın sivri dişleriyle birdenbire babasının hayalarını kesti ve ardından beyaz çelik tarafından kesilen bu hayaları denize fırlattı Uranüs’ün yükselen çığlığı gökyüzüne değdiğinde, yeryüzü şafak ile birlikte aydınlanmaktaydı ve tüm bunlar olup biterken tüm gezegen görüp görebileceği en muhteşem güzelliğe şahit olmak üzereydi, derler.
Bir de Hesiodos’dan duyun Gaia’nın planlarını:
Toprak ve Gökyüzünün çocukları da oldu
Hepsinin de adı duyuldu mu
Korku salınırdı etrafa.
Başı gökyüzünde olan bu çocukların omuzlarından sarkan
Korkunç, yüz kolları vardı.
Aynı zamanda yine büyük bedenleri üzerinde yükselen
Elli de kafaları bulunuyordu.
Toprak ve gökyüzünün oğulları bu kadar güçlüydüler işte.
Babaları ilk günden nefret etmişti onlardan.
Doğdukları zaman ışığa çıkmaları gerekirken,
Onları toprağın altına saklamıştı.
Gökyüzü planını uyguladığında, toprak çok rahatsız oldu
Ve karşı bir plan yaptı.
Hemen beyaz bir çelik yarattı.
Ardından da ondan bir tırpan yapıp
Çocuklarını babalarına karşı kışkırttı ve şöyle dedi:
“Benden daha da azgın bir adam olan,
Çocuklarımın babasına cezasını verelim.
Çocuklarım! Bu sizin babanız da olsa,
kötülükleri