ağaçları yere savrulurken acı içinde inlediler, savaş alanındaki askerler gibi yerlere serildiler.
“Rüzgârın sesine kulak ver!”
Öfkesi dindi, hasta çocuğunun başında oturan yorgun annenin odasına sessiz bir dua gibi girdi; çocuğun ateşten yanan başını serinletti; susuzluktan kavrulmuş dudaklarına şefkatle dokundu ve çocuğa bir ninni mırıldanmaya başladı.
“Rüzgârın sesine kulak ver!”
Yorgun bir iş adamının sayım yaptığı odaya çiçek kokularıyla girdi; adam kalemini bıraktı, aklı çocukluğundaki evine, çayırlara, çiçeklerle kaplı tepelere, yeni saman hasadının kokusuna gitti; yorgun beyni gevşedi, nasıl olduğunu bilmiyordu ama ona bunları getiren ulak çoktan gitmişti.
“Rüzgârın sesine kulak ver!”
Çıt çıkmayan Ölüler Şehri’ni ziyaret etti ve küçük bir çocuğun yeni mezarının her yanına nazikçe yapraklar serpti, bir süre sessizce içini çekti, sesler yükseldi, sesler azaldı, hıçkıra hıçkıra ağlamalar ve inlemeler duyuldu, en sonunda, görünmeyen ellerin dokunduğu bir arptan çıkıyor gibi gelen melankolik bir sesle diğer tüm sesler sustu.
“Rüzgârın müziğine kulak ver!”
AKILDAN GEÇEN DÜŞÜNCELER
Erkekler her şeyi yaparken kadınların yazgısı sessizce beklemekmiş gibi görünüyor. “Erkek çalışmalı ve kadın ağlamalı,” diyorlar.
İnsanın kendi doğasını dosdoğru kavraması çok hoş olmalı! Bir rüzgârın bizi daha önce geçilmiş yollardan uçurmayacağını, hayatımızın durağanlığını hiçbir tutku fırtınasının altüst etmeyeceğini bilmek… Peki, bu hayat mı? Hayır, bana beklentinin zaferlerini sunun, en vahşi nefesleri; kalpte çarpıntıya, beyinde zonklamaya neden olan en fırtınalı tutkuları ve her şeyi onların önüne atacak gücü verin. En derin acıları getirseler bile, işte hayat budur.
Umut okyanusu, tek bir damla anlayıştan doğmuştur.
Erkeğin erkeğe acımasızlığı herkesçe bilinir; kadının kadına acımasızlığı ise şeytanidir.
Kuru ve soğuk meselelerle ilgilenen insanlar ilginç değildir. Belki finans dünyasında kendilerine isim yapabilirler; demiryolu patronu, maden kralı olabilir, piyasadaki parayı kontrol edebilirler; ama yine de ilginç değillerdir. Onlar hayatın nesridir. Bulutlarda gerçeküstü şekilleri, günbatımının zaferlerini, su birikintilerindeki gölgeleri, kuşun kanadındaki renkleri, bir çocuğun yanağındaki gül goncasını görenlerse hayatın şiiridir.
Bugün, sömürgeci kasaba ve şehirlerde var olan toplum, ne doğuma, ne bir beyne ne de soya sahiptir.
Erkekleri sık sık “kadınsı kadın”lardan söz ederken duyarız ve lafın sonu genelde şöyle gelir: “Kadın gibi kadındır.” Bu “kadınsı kadın”lardan birini tanımıştım. Sesi her zaman müzik gibiydi, davranışları her zaman nazikti ve göz pınarları her elem şarkısında ıslanmaya hazırdı. Bu “kadınsı kadın”, kendini hor gören bir kadın arkadaş edindi ve bu kaba saba kadın, yaptığı hataları bile telafi edemeden bu dünyadan göçüp gitti. Ama bizim “kadınsı kadın” onun mezarına bile gül yaprakları taşımaktan vazgeçmedi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.