Adnan Şimşek

KENDİNE DE BİR 'MERHABA'


Скачать книгу

bakarak farkındalık yolculuğu devam edecek… Tekrar başladığımız yere dönüp orayı ilk kez yeniden keşfederek… Heyecanımızı kaybetmeden ve keşfetmekten yılmadan…

      Mucize ile Burun Buruna

       Dünyanın binbir türlü işinin inceliklerinin farkında olduğumuz halde, burnumuzun farkında bile değiliz. Çoğu zaman…

      Bir can dostum, yaşadığı burun ameliyatı ile ilgili ibretli bir anısını paylaşmıştı:

      – Ameliyat sonrası burnuma tampon konuldu. Ameliyat sahasına kan pıhtısı birikerek burnun şişmesi riskine karşı bu tedbir alınıyor. İki günlük tampon uygulamasında çok sıkıntı çektim. Burundan nefes alamayınca ağızdan nefes aldım. Solunum ortamındaki hava filtre edilmeden direkt olarak bademciklere ve boğaz duvarına çarpıyor. Boğazda yanma ve ağız kuruluğu sorunu sebebiyle doğru dürüst uyuyamıyordum. Yeterli oksijen alamamak… Uyku kalitesindeki düşüklük ve yorgunluk beni perişan etti. Burundan nefes almanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu işte o zaman iyice anladım. Nihayet doktor gelip tamponu çıkarınca hissettiğim mutluluk anlatamayacağım kadar büyüktü. Burundan nefes almak meğer ne kadar muhteşem bir şeymiş! Birkaç derin nefes sonrası gönlümün bütün içtenliğiyle şükrettim.

      O şükürdeki haz o kadar büyüktü ki, çektiğim bütün sıkıntılara değerdi…

      Sonsuz ihsanlara, mukabele edemeyeceğimizi bilerek mukabele edebiliriz ancak. Bütüne bakan bir niyet ve hadsiz bir itikat ile şükrederek.

***

      Burun rahatsızlığı yaşamadıkça burnumuzun farkında bile değiliz çoğu zaman. Dünyanın binbir türlü işinin inceliklerinin farkında olduğumuz halde, burnumuzdan habersiziz. Hatta çoğunlukla kendinden habersiz bir ömür süreriz. Hep etrafta arar dururuz aradığımız bir şeyleri. Burnumuzun üstünde unuttuğumuz ve çevrede aradığımız gözlüğümüzü arar gibi. Halbuki harikulade ve faydalı öyle güzellikler var ki yanı başımızda… Dikkatle bakınca görebileceğimiz yakınlıkta… Her gün aynaya baktığımızda, farkında olsak da olmasak da.

***

      Bavul büyüklüğündeki klimanın yaptığı işi küçücük bir sahada burnumuz yapıyor. Nefesimizi ısıtıyor, nemlendiriyor, temizliyor.

      Sürekli temiz ve yeni mukoza üretiyor. Bakterileri ve çeşitli zerreleri sinek kâğıdı gibi tutuyor. Mikroskobik süpürge (silia) denilen çok ince tüycükler süpürge gibi hiç durmadan çalışıyor. Mikroplar ve küçük partiküllerden vücudun temizlenmesini sağlıyor.

***

      Otomatik olarak yiyecekleri kokluyor, iştihamızı açıyor veya bizi zehirlenmekten koruyor. Yemek kokusunu alınca tükürük bezleri çalışıyor, sindirim suları harekete geçiyor. Sesimize hoş ve derin bir ahenk katıyor. Lizozim denilen mikrop öldürücü sıvı ile enfeksiyondan koruyor.

      50.000 kokuyu ayırt edebilme hassasiyetine sahip kapasitede yaratılmış. Bu sayede işitme ve görme engelli olanlar yalnız kokularından insanları, evleri, odaları tanıyabiliyorlar. Tabakhanede bulunan bir insan, sert ve kötü koku içinde bile bir gülün kokusunu alabiliyor. Burnumuz ve koku alma sistemine dair sırlar daha tam olarak anlaşılabilmiş değil. Kokuları burnumuz gibi alabilecek olağanüstü hassasiyetteki bir cihazı günümüzün gelişmiş teknolojisi bırakın yapmayı, tasarlayamıyor bile. Burnumuz bütün bu işleri bir saniyeden daha kısa bir zaman içinde algılayıp ayırt edebiliyor. Farkında bile olmadığımız nice işler, burnumuza gördürülüyor.

***

      Tat ve koku alma duygusu birbirinden ayrılmaz ikili gibi. Tat olarak algıladığımız şeylerin yüzde 80’i aslında kokudur. Burnumuzu kapatarak yemek yemeyi denediğimizde bunu fark edebiliriz. Şayet burnumuzu iki yandan parmaklarımızla sıkarsak, yediğimiz bir dilimin çiğ patates mi, yoksa elma mı olduğunu söylemekte güçlük çekeriz.

      Her bir meyvenin hoş bir kokusu var ve burnumuz var. Tadı var ve dilimiz var. Vitamini var ve midemiz var. Gönderilmesinde bir kasıt ve mana var, aklımız ve gönlümüz var. Madde ve mana sofralarından birlikte yararlanalım diye. Eksiksiz doyalım diye…

***

      Alışkanlıklar perdesini aralayıp hakikate burun kıvırmayan ve hakikatle burun buruna olduğunu fark eden her insan diyecektir ki:

      “Allah’ım, her şeyi en uygun ve en faydalı tasarımla yaratan, Hakîm sensin.

      Her bir şeyi sanat ve ilmiyle yokluktan varlığa çıkaran, Alîm sensin.

      Her türlü övgüye layık ve sahip olan Kadir ve şanı büyük ihsanı bol olan, Kerîm sensin…”

      Yüreğe Giden Cadde: Kulağımız

       Bilgisayarlar kulağımızla kıyaslanınca, bir beton karıştırıcısı kadar basit ve kaba kalıyor.

      Karikatürlerdeki gibi, bir çift huniden ibaret değil kulaklarımız. Sessiz bir dünyamız olurdu, onlar olmasaydı. Duygusal yönden görme engelli olmaktan daha fazla zorlayan şartlarda olurduk.

      “Kulağımız harika bir cihaz. Büyük bir şehrin telefon şebekesini çalıştıracak kapasitede elektrik devresine sahip. Bilgisayarlar, kulağımızla kıyaslanınca bir beton karıştırıcısı kadar basit ve kaba kalır” diyor konunun uzmanları…

***

      Orta kulak ve iç kulaktaki mucizevi tasarım, işitebilmemizin yanı sıra dengemizi sağlamaya hizmet ediyor. Bu yapıdaki incelikli sistem bir otomatik pilot gibi iş görüyor ve biz tepetaklak olmaktan korunuyoruz. Bütün bunlar bir cevizden daha büyük olmayan bir yerde yapılıyor.

***

      Dış kulağın topladığı ses dalgaları 2,5 cm uzunlukta bir kanal ile kulak zarına gider. Bu kanal iç bölümleri korumak ve içeri giren havayı ısıtarak sesin daha tatlı duyulmasını sağlamak için kıvrımlı yapılmış.

      Kulak kanalında bir hayli kıl ve 4000 kadar kulak kiri bezi vardır. Kirler ve kıllar adeta bir sinek kâğıdı görevini yapar. Toz ve benzeri tahriş edici maddelerin iç kulağa girmesine engel olur. Ayrıca kulak içini yağlar ve temizler. Enfeksiyonlara karşı da korur. Kulak kiri, kulak sağlığı için gereklidir. Pek çok insan kulak kirinden hoşlanmaz ama kulak kiri kulağın savunma sisteminin çok önemli bir parçasıdır. İç kulağı bakterilerden, mantarlardan, kirlerden ve hatta böceklerden korur. Şayet bu koruma tedbiri olmasaydı karıncalar ve küçük böcekler korkulu rüyamız olurdu.

***

      Orta kulak ve iç kulak yapısındaki harika tasarım, işitme olayı, dengemizi koruma mucizesi dikkatlice düşünüldüğünde akıllar hayret ve hayranlıkla dolar taşar…

      Dikkatimizi yoğunlaştırarak düşünmek, bizi sağırlaştıran ve körleştiren alışkanlıklar perdesini kaldırır. Farkında olmamızı ve hatırlamamızı sağlar. Bu farkındalık, ilmin ışığında kendimizi ve çevremizi görmeyi ve işitmeyi netice verir… İnsanların ve tabiatın ne dediğini duymak güzel. Ne demek istediğini işitmek ve anlamak ise değerli…

      Kuşlar, yıldızlar ve ağaçların her biri seslenir: “Kapalı gözlerle bakma bana Mühürlenmiş kulaklarla dinleme beni. Aç gözlerini. At mühürlerini…” Ancak kalbin kulağı işitir. Kendimizi yapayalnız hissettiğimiz bir dünyada yaşamadığımızı bildirir. Güzelliklerle ahenk içindeki bir dünyada var olduğumuzu fark ettirir.

      Yüreklerden şükür sedaları yükselir. Bütün incelikleriyle sır olan ve saklanan bütün gizlilikleri bilen ve bütün sesleri birden işitene, gönüller yönelir. Hakikatlere, latif nağmelere, tabiattaki ilahi orkestradan yükselen müziğe, evrenin fısıltılarına kulaklar açılır. Kur’an’a,