doktora gitmeliyiz…”
Babası kısa sürede geldi. Onları, ailecek en güvendikleri hastanenin aciline götürdü. Serkan’ın şikâyetini dinleyen doktor, onu iyice muayene ettikten sonra ağrısının olduğu yere bir de ultrasonla baktı. Ağrının nedeni böbrek taşıydı. Yerinden oynamış, düşme sürecine girmişti. Taşın düşmesini kolaylaştıracak ilaçlar yazdı ve bazı önerilerde bulundu. İlaçlar bitince de kontrole gelmesini söyledi.
Ancak daha acil bir durum vardı. Ultrasonda gördüğü, noktadan biraz büyük bir kitle için Serkan’ın kan vermesi ve tomografi çektirmesi gerekiyordu. Sabah aç karına mutlaka gelmeliydiler. Tahlil ve tomografi sonucuna göre doktor daha net konuşabilecekti.
Serkan’ın kısa sürede böbreğindeki taşı düşürmesi kimseyi fazla sevindirmedi. Çünkü tahlil ve tomografi sonuçlarından sonra biyopsi sonucu da aynı hastalığı göstermişti. Tanı kesindi. Serkan kanserdi. Yirmi bir yaşında, pırıl pırıl bir genç kansere yakalanmıştı…
Türkiye derecesi yaparak kazandığı okulunu, ikinci sınıfta dondurmak zorunda kaldı Serkan. Bu uğursuz hastalık onu, okulundan ve arkadaşlarından uzaklaştırmış olsa da hedeflerinden uzaklaştıramadı. Bütün kalbiyle bu korkunç hastalığın üstesinden geleceğine inanıyordu çünkü.
Kitle ameliyatla alındı. Kemoterapi tedavisi planlandı.
Serkan’a “İyi huylu bir tümör.”denilse de annesinin kaçamak bakışları, gözlerinin dolu doluvermesi, babasının zorlama neşesi, kardeşlerinin suskunlukları, ablasının kamera ve fotoğraf çekimlerini arttırması, “ Geçmiş olsun.” demeye gelenlerin tavırları, tümörün pek de iyi huylu olmadığını gösteriyordu.
Serkan, aldığı her kemoterapiden sonra adeta farklı bir hastalık dönemi daha yaşıyordu. Çok şiddetli ağrısı oluyor, ağrıya dayanamadığı zamanlarda birkaç gün hastaneye yatırılıyordu. Beş altı gün hiçbir şey yiyemiyor, sürekli midesi bulanıyor, kusuyordu. Her zaman iştahsız ve güçsüzdü. Saçları, kaşları, kirpikleri dökülmüş tekrar çıkmış; yine dökülmüştü. Yaşadıklarına dayanmak onun için de ailesi için de çok zor ve çok üzücüydü.
Serkan ağrı çekerken evdeki herkes bir anda yok olurdu sanki. Dağılır, ortadan kaybolurlardı. Biri bir odada sessizce ağlarken biri başka bir odada gereksiz şeylerle oyalanır, bir diğeri evden dışarı atardı kendini. Onun acı çektiğini bilmek ve hiçbir şey yapamamak hepsini kahrediyordu.
Çoğunlukla dualar edilirdi evde; dua etmekten başka bir şey gelmiyordu ellerinden…
Kemoterapi tedavisi bir yıl sürdü. Serkan bu kötü hastalıkla savaştı ve umudunu hiçbir zaman yitirmedi.
En çok da inancına tutundu… Ona; böbrek taşı ağrısıyla kanserli kitleyi gösteren Allah’a hep şükretti. Eğer böbrek taşı ağrı yapmasaydı, sinsi sinsi çoğalacaktı kanserli hücre. Böbreğe, ciğerlere, bağırsaklara yayılacaktı ve tedavisi mümkün olamayacaktı.
Tedavi sonrasında eğitimini tamamladı Serkan. Hatta döneminin yedincisi olarak mezun oldu ve yüksek lisans yaptı. Doktora için yurt dışındaki yedi üniversiteye başvurdu ve hepsi tarafından burslu olarak kabul edildi. Ancak o Amerika’nın Teksas eyaletindeki bir üniversiteyi tercih etti.
İki yıl dolmadan araştırmalarıyla ilgili yazdığı makalelerle ödüller kazandı. Amerika’da “Gelecek vadeden bilim adamı.” denildi Serkan için.
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 16.02.2011)
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.