Habibbeyli İsa

Nizamî Gencevî Azerbaycan'dan Dünyaya


Скачать книгу

Nizâmî yolunu değiştirmiş ve Terter Nehri boyunca Kelbecer’e, oradan İstisu’ya ve oradan da Şeki’ye gitmiştir… Bu mesafe şairin gösterdiği otuz fersenge eşittir.”27

      Araştırmacı Ejder Ferzeli bu buluşmanın yönünü de belirlemiştir: Gence-İstisu-Nahçıvan.28

      Her halükarda, Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile tarihi buluşması Azerbaycan sınırları dışında değildir.

      Nizâmî Gencevî, at sırtında yaptığı ziyarette, “her pınarın başında tatlı su içtiğini”, attığı her adımın “gönlünü açtığını”, geçtiği toprakların “güzel koktuğunu” hayranlıkla dile getirmiştir.29 Nizâmî’nin “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde verilen bu betimlemeler, Terter-İstisu-Zengezur bölgelerinin doğasına tekabül etmektedir.

      Dolayısıyla Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Aslan ile tarihi buluşması Azerbaycan coğrafyasındaki bir bölgede gerçekleşmiş ve şairin hayatı ve eseri üzerinde olumlu etki bırakmıştır.

      Örneğin, bu görüşmeden birkaç yıl sonra şair, 1188’de yazdığı “Leylâ ve Mecnûn” adlı mesnevisinde Şeki hakkındaki izlenimlerini ilginç bir şekilde hatırlamıştır. Bundan başka “Leylâ ve Mecnûn” adlı mesnevisinde, eserin ana karakterlerinden Zeyd’in âşık olduğu Zeyneb’i överken “Şeki elması gibi çenesi vardı”30 teşbihini kullanarak, hem güzelin kendine özgülüğünü ifade etmiş, hem de oluşturduğu mecazla Şeki görüşünün unutulmaz olduğunu belirtmiştir.

      Şüphesiz Şeki’yi ziyareti sırasında Berde şehrinden geçerken edindiği izlenimler de 1203 yılında tamamlanan “İskendername” şiirindeki “Berde’nin Tanımı” adlı şiirsel parçanın oluşmasında önemli rol oynamıştır.31

      Bu arada “Berde’nin Tanımı” şiirindeki bilgiler, Nizâmî Gencevî’nin tek ziyaretinin gerçekleştiği yılın mevsimini, hatta ayını belirlemek için anahtar niteliğindedir. Bilindiği gibi Nizâmî bu şiirinde Berde’nin ilkbaharından söz etmiş ve “Temmuz ayında dağları laleler süsler” mısrasıyla belirli bir aya işaret etmiştir.

      “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinde Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile buluşmak için Gence’den Zengezur’a yaptığı yolculuk sırasındaki doğal güzellikleri betimlemesi, daha sonra yazdığı “Berde’nin Tanımı” şiirindeki sahnelerle örtüşmektedir. Ayrıca “Leylâ ve Mecnûn” adlı şiirinde “Şeki elması gibi” şeklinde kullandığı benzetme, ziyaretin elmaların olgunlaştığı bir zamanda, Temmuz ayında gerçekleştiğine inanmak için sebep vermektedir.

      Böylece Nizâmî Gencevî’nin Kızıl Arslan ile buluşmak için yaptığı tek ziyaret Zengezur ilçesine bağlı Şeki köyünde 1187 yılının Temmuz’unda gerçekleşmiştir.

      Şunu kaydetmemiz gerekir ki, Nizâmî Gencevî’nin, döneminin önde gelen ressamlarından, Doğu Mimarlık Okulu’nun kurucusu ve en büyük temsilcilerinden XII. yüzyılın sonlarına kadar ömür sürmüş Acemî Ebû Bekiroğlu Nahcıvânî ile buluşması üzerine de ihtimaller vardır. Fikrimizce, birçok nedenden dolayı, bu iki büyük sanatkârın buluşmasıyla ilgili görüşler mantıklıdır.

      Taşlardan kendi “Hamse”sini yaratan Azerbaycanlı büyük mimar Acemî Nahcıvânî’nin büyük şairle aynı dönemde yaşaması, Nizâmî Gencevî ile tanışması, bu iki dehanın birbirinin yaratıcılık ve hizmetine duyduğu saygı ve sevginin göstergesidir. Aynı yüzyılda tek bir ülkede yaşayan bu iki büyük şahsiyetin birbirini görmeye, tanımaya gerek duymaması imkânsızdır.

      Bu düşünürlerin her ikisinin de Azerbaycan’ın Atabeyler devletine yakın olması, onların buluşmasını da belirlemektedir. Atabeyler devletinin başkentinin Gence’den Nahçıvan’a taşınması, iki büyük dehanın Nahçıvan topraklarında buluştuğuna inanmak için sebep vermektedir. XIX. yüzyılın ünlü Rus ressamı A.Bondarenko, Nizâmî Gencevî ve Acemî Ebû Bekiroğlu Nahcıvânî’nin buluşmasını konu alan geniş yayılmış resim eserinde arka planda Nahçıvan türbesinin görüntülerini çizmiştir. Azerbaycan’ın halk şairi Neriman Hasanzade’nin “Atabeyler” tarihi dramasında Nizâmî Gencevî ile mimar Acemî’nin Nahçıvan’daki buluşması kaleme alınmıştır.

      Nizâmî Gencevî’nin Zengezur’un Şeki köyüne 1187 yılında yaptığı ziyaret, Acemi Nahçıvani’nin Azerbaycan mimarisinin bir şaheseri olan ünlü Mömünehatun Türbesi’nin inşaatının tamamlanmasına rastlar. Bununla da “Hamse” yaratmış şairle mimarlığın taş “Hamse”sini oluşturmuş sanatçının buluşması varsayımlarının gerçek olmasını kuvvetlendirir.

      Nizâmî Gencevî’nin biyografisi sadece Azerbaycan’ın kadim toprakları olan Gence ile değil, Berde, Nahçıvan, Derbent şehirleri, Hamdünyan ve Şeki köyleri gibi Azerbaycan coğrafyasına ait yerleşim yerleri ile de bağlantılı olmuştur.

      Nizâmî Gencevî’nin yaklaşık 1172 yılda evlendiği “Kıpçak güzeli” Afak, Azerbaycan’ın tarihi topraklarından biri olan Derbent şehrinden gönderilmişti. Bu bilgi, Nizâmî Gencevî’nin Azerbaycanlı bir kadınla evlendiğini doğrulamaktadır.

      Nizâmî Gencevî “Hüsrev ve Şirin” adlı mesnevisinde Afak’ı “gül gibi kısa ömürlü” “Kıpçak güzeli”, “zeki, mükemmel, esprili” bir eş olarak özel bir saygıyla anmıştır.

      Evlendiği “Kıpçak güzeli” Afak’ın Azerbaycan’ın tarihi topraklarından olan Derbent şehrinden olması Nizâmî Gencevî’nin bir Azerbaycanlı ile evlendiğini teyit etmektedir. Dâhi şair, “İskendername” eserinde Derbent kalesinden de ilhamla bahsetmiştir:

      Burda bir kale var ki, cenup yeli, 32

      Esse de o yere uzanmaz eli.

      Minadan bir taştır, saçar müşk, anber,

      Hem güzel, hem şendir, bir cennet kadar. 33

      Kıpçak güzeli Afak Hanım, Nizâmî Gencevî’ye Derbent hükümdarı Seyfeddin Muzaffer ibn Muhammed Arslan ibn Halif es-Sultan tarafından cariye olarak gönderilmiştir. Şair, güzel ve akıllı Afak’a âşık olmuş ve onunla evlenmiştir. Nizâmî Gencevî’nin vefalı eşi Afak Hanım yaklaşık 1880 yılının başında şair ikinci mesnevisi “Hüsrev ve Şirin” üzerinde çalışırken vefat etmiştir. Çok sevdiği eşinin ölümü büyük şairi derinden üzmüştür. Nizâmî Gencevî, “Hüsrev ve Şirin” mesnevisinin sonunda çok sevdiği Afak’ın ölümüne ağıt yakmış, yüce aşkını ölümsüzleştirmiştir. Toplam sekiz sene devam eden bu evlilikten Nizâmî’nin Muhammed isimli oğlu doğmuştur. Nizâmî Gencevî, ayrı ayrı eserlerinde oğlu Muhammed’den bahsederek, onu “Türk balam (evladım)”, “gözümün nuru”, “dilimin ezberi”, “ömrümün ilk çiçeği”, “ağız lezzetim”, “ciğerparem”, “ilk piyalem” gibi vasıflarla nitelendirmiştir. Efsaneye göre oğlu Muhammed, babası gibi şair olmak istemiş ve hatta şiirler yazmıştır. Prof.Dr. Halil Yusifli, “Muhammed Veled Şeyh Nizâmî” (Muhammed Şeyh Nizâmî oğlu – İ.H.) imzasıyla Farsça yazdığı bir beytini bulmuş ve aşağıdaki şekilde Azerbaycan diline çevirmiştir:

      Ömür geçti, gece yastığımı ben o mekan gördüm,

      Yazık ben ömrüm erzinde