belki de uygunsuz bir biçimde belirlenmesi yüzünden komşu ülke olan Gürcistan’da kalan toplumdur.
1944 sürgünün nedeniyle ilgili çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre Stalin rejimi, etnik temizliği genel güvenliğin bir parçası olarak görüyordu ve bu yüzden Ahıska Türklerini Gürcistan’dan sürgün etti (Pohl, 1999, 137). Stalin rejimi, Ahıska’nın jeostratejik ve jeokültürel koşullarının öneminden dolayı Ahıska Türklerinin bölgeden tamamen sürgün edilerek Türkiye sınırını Türklerden arındırma politikası güdüyordu (Aydıngün, 2002; Buntürk, 2007).
Ahıska Türklerinin sürgününün etnik temizlik olduğu çok açıktır. Acele yapılan sürgünden sonra sürgün kurbanları gönderildikleri yerlerden sürgüne itiraz ederek evlerine dönmek için dilekçe yazmışlardır. Bu dilekçeler üzerine SSCB ve Gürcistan İçişleri Bakanlıkları arasında yazışmalar yapılmıştır. Bu yazışmalardan bazılarını Bugay (1994: 57-58; Bugay, 2021: 80-81) yayınlamıştır. Bugay’ın yayınladığı belgelerden biri olan 24 Eylül 1945 tarihli ve 4/0-2507 numaralı Gürcistan İçişleri Bakanlığı yazısında, itirazlar değerlendirilmiş, evlerine dönmek isteyen bazı dilekçe sahipleri, “Türk oldukları için sürgün edilmelerinde yanlışlık olmadığı” gerekçesiyle reddedilirken, Türk sanılarak gönderilen bazı Lazların itirazları kabul edilip tekrar Gürcistan vatandaşlığına alınması ve haklarının iade edilmesi gerektiği bildirilmiştir (Uravelli, 2017: 45). Sürgün kararnamesinde de zaten sürgüne gönderilecek olanların etnik adları belirtilmiştir. Sonunda, Ahıska Türkleri 14 Kasım 1944’te topluca ve zorla Ahıska’dan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürgün edildiler. Sürgünde bölgede bulunan ve Türklerle birlikte hareket eden, daha az nüfusa sahip olan Terekemeler, Hemşinler ve Kürtler de sürülmüştür. Bu sürgün birçok insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Bu makale sürgün halk olarak Ahıska Türklerinin eğitim yönünden karşılaştığı sorunların ortaya çıkardığı eğitim kayıplarına odaklanmıştır.
1.2. Ahıska Türkleri Kimdir?
Ahıska Türkleri, yüzlerce yıl Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan, şimdiki Gürcistan’ın güneybatısında, Türkiye sınırında bulunan Ahıska ve civarında yaşayan, Türkçe konuşan, Sünni-Müslüman olan bir halktır. Yabancı literatürde genellikle Acaralı (Adjarian) Müslümanlar ile karıştırılan bir toplumdur. Oysa Ahıska Türkleri bölünmüş bir toplumun küçük bir kısmıdır. Bu toplum ile aynı etnografik özellikleri gösteren ve daha büyük olan diğer kısmı, halen Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan tarihi Atabek Yurdu olarak bilinen Ardahan, Artvin, Kars ve Erzurum illerinde yaşamaktadırlar (Kırzıoğlu, 1992: 150; Çınar, 2020).
Türkiye-Sovyetler Birliği (Gürcistan) sınırının uygunsuz bir yerden çizilmesinin sonucunda bu toplum bölünmüştür. Ahıska Türkleri etnik nedenlerden ötürü Gürcistan’da birçok insan hakları ihlallerine maruz kalmıştır. Yemelianova (2015: 79) bu ihlalleri şöyle özetliyor: “Sınır dışı edilmeden önce, 1928 ile 1937 arasında, Ahıska Türkleri, zorla milliyetlerinin ve soyadlarının resmî olarak değiştirilmesini içeren ‘Gürcüleştirmeye’ maruz kaldılar. Sınır dışı edildikten sonra da, 1956’ya kadar temel vatandaşlık haklarından mahrum bırakılan ayrımcı bir yerleşim rejimine tabi tutuldular.”
Ahıska Türklerinin etnik kökenine yönelik tartışma yaşanmışsa da bu tartışma bitmiş gibi görünmektedir. Sürgün kararnamesinde “Türk” oldukları kaydedilen, Türkçe konuşan ve kendi kimliklerini Türk olarak bildiren bir kitledir (Wimbush and Wixman, 1975: 338; Aydıngün ve Aydıngün, 2015: 35; Poyraz ve Güler, 2019). Kaldı ki, bölgenin ve toplumun etnogenezleşme tarihi başka bilimlerin konusudur. Bilimsel literatürde yaşadıkları coğrafi bölgenin adıyla anılarak, Ahıska Türkleri (Ahiska Turks) veya Mesketyalı Türkler (Meskhetian Turks) olarak da yer alırlar.
Ahıska Türkleri, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı J. Stalin tarafından imzalanan bir kararname ile 14 Kasım 1944’te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürgün edilmişlerdir (Pohl, 1999: 132; Pentikäinen and Trier, 2004: 9-11). Sürgün yolculuğu kötü koşullarda yapılmış, 2. Dünya Savaşı’nın yıkımını yaşayan ülkelere dağıtılmış ve bu süreçte çok sayıda insan soğuk, açlık ve hastalıklar yüzünden ölmüştür. Günümüzde Ahıska Türkleri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Rusya, ABD, Türkiye, Azerbaycan, Ukrayna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve çok az da olsa Gürcistan olmak üzere dağıtılmış olarak yaşamaktadırlar.
Ahıska Türkleri sürgünden sonra vatanlarına dönmeyi hep istemiş ama buna SSCB yönetimi izin vermemiştir. Yine de SSCB henüz varlığını sürdürüyorken, Rusya Federasyonu Yüksek Şurası, 26 Nisan 1991’de “Sürgün Edilmiş Halkların Rehabilitasyonu” kanununu çıkarmış ve bu kanunda sürgün edilen halklar “siyasi iftira sonucu soykırıma maruz bırakılan ve zorunlu göçe tabi tutulan halklar” olarak tanımlanmış (madde 2) ve bunların yurtlarına dönebilecekleri belirtilmiştir. (Zakon, 2020). SSCB’nin kısa süre içinde dağılmasıyla bu hukuki düzenleme uygulanamamıştır.
1.3. Sürgün ve Ahıska Türkleri
Sürgün, kültürel bir azınlığa yönelik olarak siyasi ve etnik gerekçelerle yapılır ve sonuçları bazen yüzyıllarca sürer. Bir toplumun sürgün edilmesi, demografik, ekonomik, sosyolojik, kültürel, siyasal ve eğitimle ilgili olumsuz sonuçlar doğuran bir durumdur. Doğurduğu sonuçların başında ölümler, dışlanma, yoksulluk, eğitimsizlik, kargaşa gibi sorunlar gelir. Sürgün edilen toplumda insanlar gittikleri yerlerde ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalır. Bunun sonucunda içinde bulundukları toplumda sürekli yabancı olarak yaşarlar.
Sovyetler Birliği’nde 1940-1950 yılları arasında birçok toplum, tarihi topraklarından başka yerlere toptan ve zorla göç ettirildi. Sürgün özellikle 1944 yılında yoğunlaşmıştır. Sürgün edilenler arasında Volga Almanları, Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar, Karaçaylar, Balkarlar, Kalmuklar, Ahıska Türkleri, Litvanyalılar, Letonyalılar gibi etnik gruplar vardı (Özcan, 2007: 202-203).
Alam (2019: 274-280), Ahıska Türklerinin sürgündeki kayıplarını şu ögelere ayırarak inceler: topraksızlık, işsizlik, evsizlik, marjinalleşme, gıda güvenliği, artan hastalık oranı, ortak mülkiyet ve hizmetlere erişimin kaybı ve toplumda dışlanma. Alam’a göre Ahıska Türkleri bu hususların hepsinde büyük kayıplar yaşamıştır.
Ahıska Türkleri, sürgünden birkaç yıl sonra içler acısı bir durumdaydı. Yerleştirildikleri bölgede şiddetli açlık, susuzluk, sağlık koşullarının yetersizliği, iklim farklılığından kaynaklanan sıtma, dizanteri ve tifo gibi salgın hastalıklar nedeniyle binlerce insan ölmüştü (Özcan, 2007: 202).
Ahıska Türkleri, kendilerinden çok farklı kültür, iklim ve coğrafyaya sahip olan ülkelere sürpriz biçimde ve travma geçirterek gönderilmiştir (Aydın-gün, 1999). Sürgüne uğrayan Ahıska Türkleri sosyal, ekonomik, kültürel sorunlardan açlığa, iklime uyumsuzluktan sıkıyönetim altında “düşman hukuku” kapsamında, Türk oldukları için “iç düşman” olarak yaşamaya varıncaya kadar büyük sorunlarla uğraşmışlardır (Keskin ve Gürsoy, 2017; Karcı, 2018). Başta gelen sorunlarından biri de eğitim sorunlarıydı. Ahıska Türkleriyle ilgili tarih, kültür, folklor ve din gibi birçok alanda çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Ahıska’dayken okul ve eğitim durumlarıyla ilgili bazı kayıtlara ulaşılabilmektedir ancak onların sürgün koşullarında eğitim hayatına ilişkin araştırmalar yok denecek kadar azdır.
1.4. Sürgün Öncesinde Ahıska’da Eğitim
Eğitim, insanı geliştiren bir faaliyettir. Ailede başlayıp okulda ve sosyal çevrede süren eğitim faaliyeti, bireyin yeteneklerini