Todur Zanet

Açlık Kurbanları


Скачать книгу

dur Zanet

      Açlık Kurbanları

      SUNUŞ

      Moldova, Ukrayna, Bulgaristan gibi Doğu Avrupa ülkelerinde yaşayan ve bizim gibi Oğuzlardan gelen Gagavuz Türkleri Ortodoks Hıristiyandır. Toplam nüfusları 250 bin kadardır.

      Tarihî kökleri, 4. yüzyıldan itibaren Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlar’a akan Hun, Uz (Oğuz), KumanKıpçak ve Peçenek Türklerine kadar uzanmaktadır. Daha sonra Keykavus’la birlikte Dobruca’ya yerleşen Selçuklu Türklerinden ve Saru Saltuk’la Balkanlar’a uzanan gazi dervişlerden bazıları zaman içinde Hıristiyanlaşmış ve bunlar da Türkçe konuşan Oğuzlar olarak daha önceden Hıristiyanlaşmış Türklere katılmışlardır.

      14. yüzyılda Yıldırım Bayezid’in Dobruca bölgesini ele geçirmesinden itibaren Osmanlı Devleti’ne katılan bu Türkler, başlangıçta Müslüman Türklere verilen bütün haklardan yararlanmışlar ve 1812’de Rusların yaşadıkları bölgeleri ele geçirmesine kadar da Osmanlı tebaası olarak kalmışlardır.

      1930’luyıllarda Hamdullah Suphi TANRIÖVER’in Romanya’da elçilik görevine atanmasının ardından Türkiye, Gagavuzları yeniden keşfetmiş ve Atatürk döneminde Gagavuzlarla yakından ilgilenilmiştir. Bazı Gagavuz gençleri eğitim görmek için Türkiye’ye gelmişler ve Türk öğretmenler de Gagavuzların eğitimi için Basarabya bölgesine gönderilmişlerdir. II. Dünya Savaşı çıkınca iki taraftan da evine dönemeyenler olmuştur.

      Todur Zanet’in Aaçlık Kurbanları adlı eserinde anlattığı olayların yaşandığı yıllarda Sovyet sistemi, diğer bütün Türklerle olduğu gibi, Gagavuzlarla da ilişkimizi bitirmişti.

      1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği dağılınca diğer kardeşlerimiz gibi Gagavuz Türkleriyle de yeniden kucaklaştık.

      Bu sefer de TİKA Gagavuzlara sahip çıktı. Gagavuzlara televizyon ve radyo yayını, gazete ve dergi basımı için destek verdi. Komrat’taki Gagavuz Devlet Üniversitesi’ne öğretim üyesi gönderdi.

      İşte böyle bir görevle Gagavuz Yeri’ne doğru yola çıkarken, yol arkadaşlığı, daha sonra da gönül dostluğu yaptığım A. Kerim DİNÇ ile birlikte Gagavuz kardeşlerimizi tanımaya çalıştık. Onları evlerinde ziyaret ettik, sofralarına oturduk, aileleri ile tanıştık. Elimizden geldiği kadar Türkiye’nin dost elini bu kardeşlerimizin üzerinde hissettirmeye çalıştık. Ben bir dönem çalıştıktan sonra üniversiteme döndüm. Ancak A. Kerim DİNÇ kardeşim Gagavuz Yeri’ndeki görevine ve hizmetlerine devam etti.

      Bir bilim ve sanat adamı olan A. Kerim DİNÇ, Gagavuzlarla ilgili çok önemli çalışmalara imza attı. Todur ZANET’in bu kıymetli tiyatro eserini Türkiye Türkçesine aktararak bu güzel çalışmalarına bir yenisini ekledi. Gagavuz Türklerinin ve edebiyatlarının Türkiye’de tanınmasına katkıda bulunacak bu eserinden dolayı kendisini tebrik eder, başarılarının devamını dilerim.

Prof. Dr. Nevzat ÖZKAN

      BİRKAÇ SÖZ…

      Todur Zanet’in Açlık Kurbanları isimli oyununu okuduktan sonra uzun süre kendime gelemedim. Trajik bir olay, nefis bir üslup, vurucu ifadeler… Zanet’in şiirleri gibi oyun yazarlığı da onun değerli bir edebiyatçı olduğunun delili. Okumaya başladığınız kitap sizi Türk tarihinin karanlık dönemlerine doğru alıp götürüyor. Bir Gagauz köyü, bu köyde bir aile… Bu Gagauz ailesinin trajedisini okurken bütün Gagauzların yaşadıkları da gözünüzde canlanıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelen açlık ve kıtlık yılları… Sovyetler Birliği, insanların elinde avucunda ne varsa alıyor, binlerce insan açlıktan kırılıyor. İki yıl içinde Gagauz nüfusun yarısı yok oluyor.

      Açlık Kurbanları, gerçek olaylara dayanan önemli bir eser. Oyunun kahramanlarını Zanet yakından tanıyor. Çünkü onlar Kongaz köyünden; onun ailesinden, yakınlarından birileri. Acılarını hâlâ hissediyor, yaşıyor.

      Oyunu okurken 1991 yılının nisan ayını hatırlıyorum. Henüz Sovyetler Birliği dağılmamış, can çekişiyor. Türkiye’den küçük bir grupla Gagauz sempozyumuna gidiyoruz. Çadır’a… Daha önceden ismen tanıdığımız Gagauz yazarlarıyla karşılaşıyor, tanışıyor, kucaklaşıyoruz. Toplantı henüz devam ederken eşimle birlikte kendimizi Todur Zanet’in arabasında buluyoruz. Henüz otuz yaşlarının başlarında olan Zanet’in yanında altmışlarında ihtiyar delikanlı Nikolay Baboğlu… Zanet direksiyonda, Bucak bozkırlarında bilmediğimiz bir yöne doğru gidiyoruz. Bu arada ilk defa tanıştığımız bu iki insanla heyecanlı bir sohbete dalıyoruz. Biraz sonra rahmetli Baboğlu ile bir koro oluşturup “Varna gibi kale yoktur / İçinde tımarı çoktur / Varna’ya imdat yoktur / Biz Varnalıyız ağalar / İmdat Varna’ya” diye başlayıp giden bir Varna türküsü tutturuyoruz. Bu türküyü yayımlayan Baboğlu’na itiraz ediyor, komünizm etkisiyle türkünün kimi yerlerini değiştirdiklerini anlatıyorum. Kabul ediyor. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim yolculuğumuz Kongaz köyünde sona eriyor. Zanet, “Burası benim köyüm, şurası annemin evi” diyor köyün içinde ilerlerken. Yolumuz mezarlığa doğru… Birkaç dakika sonra köyün mezarlığına varıyoruz. Zanet başlıyor anlatmaya 1946-47 yıllarında Sovyetler Birliği’nde meydana gelen kıtlık ve açlık günlerini, en çok da Gagauzların etkilendiğini… Ölen insanların topluca gömüldükleri bir çukur gösteriyor, gözleri yaşlı. Heyecanla, o günleri yaşamış gibi anlatıyor anlatıyor. Biraz ilerdeki ninesinin mezarına ilerliyoruz. Zanet kendinden geçerek dua ediyor; dualarını, Allah’a yalvarışlarını biz de duyuyoruz. Ninesine teşekkür ediyor kendilerine yaptıklarını anarak.

      Zanet açlık kurbanlarının defnedildiği bu mezarlıktan ayrılmak istemiyor. O kadar çok hikâye dinlemiş ki bu insanların feci sonlarıyla ilgili, ölenlerin ruhları onu duyduklarını gelecek nesillerin bu trajediyi öğrenmeleri için zorlamış olmalı. Zanet içindekileri bir bir döküyor ve birkaç yıl sonra bu güzel oyun ortaya çıkıyor.

      Zanet, Gagauzların yaşadıkları trajediyi ve sebeplerini doğru yorumluyor. Satkın insanların her toplumda olduğu gibi Gagauzlarda da bulunduğunu üzerine basa basa ifade ediyor, haykırıyor. Kimi aydınların, yöneticilerin Gagauz tarihinin bu karanlık sahnelerini bugünkü nesillerden sakladığını, öğrenmelerini istemediği durmadan dinlenmeden söylüyor.

      Todur Zanet, susmayan, susturulamayan, ömrünü Gagauz davasına harcayan cesur bir aydın. Geçmişte ve günümüzde olup bitenleri enine boyuna değerlendiriyor, düşüncelerini apaçık söylemekten hiç korkmuyor. Yıllar sonra yazılacak Gagauz edebiyatı tarihi Zanet’i anlatırken şiirleri, oyunları ve Ana Sözü’ndeki çabalarından başka Gagauzların dünyada var olma mücadelesindeki gayretlerinden de bahsedecektir. Karaçoban, Tanasoğlu, Baboğlu, Köse, Kuroğlu gibi isimlerin yanına onun ismi de altın harflerle yazılacaktır. Çünkü bu isimler gibi, Zanet de Gagauz tarihini hem arayan hem yazan isimdir.

      Açlık Kurbanları adlı oyun teatral değerinin yanında Gagauz tarihine dikkat çekmesiyle de önemli bir eserdir. Türkçeye aktarılması bu anlamda bir kazançtır. Ayrıca Türk coğrafyasının başka taraflarından süzülüp gelen bu eserler aracılığıyla Türk dünyası birbirini daha iyi tanıyacak ve soydaşlarının derdiyle dertlenecektir. Bu görevi üstlenerek Açlık Kurbanları’nı Türkçeye kazandıran Abdulkerim Dinç, bu anlamda teşekkürlere layık bir işi başarmıştır.

Prof. Dr. Mustafa ARGUNŞAH

      AÇLIK KURBANLARI HAKKINDA

      “Böyle evlâtlarla yok olmayacaksınız bay Miti!..”

      Soykırım deyince akla hemen Yahudiler gelir.. Dünya edebiyatında Yahudi soykırımı ile alâkalı binlerce film çekilmiş, tiyatro eseri sahneye konulmuş, roman, hikâye ve şiir kaleme alınmıştır. Ermenilerin, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da Türklere uyguladığı soykırım ise ters yüz edilmiş, Türklerin aleyhine bir silah olarak kullanılmıştır. Öyle ki, Ermenilere ağıt yakan Türk yazarları bile çıkmış, bu ağıt yakıcılar büyük şöhret kazanmışlardır.

      Stalin döneminde özellikle Kırım Türklerine, Ahıska Türklerine uygulanan soykırımı kimseler hatırlamaz bile… Ve hatta günümüzde medenî Avrupa, Ermenilerin Karabağ’da Azerbaycan Türklerini vahşice katletmesine gözlerini sımsıkı kapatmıştır. Azerbaycan’ın yüzde yirmisi hâlen Ermeni işgâli altında değil mi? Hemen kapılarının önünde Boşnakların kitleler hâlinde imhasına aynı medenî dünya kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapatmadı mı?

      2001