Fatih Kerimî

Ondan Bundan


Скачать книгу

etmek gibi kendilerine uygun cismani hizmetler ile meşgul olmalarını teklif ediyorlar ve kendilerine dini lider olmak üzere bu yüce maksada hizmet eden edebiyat, matbuat ve mevcut ilimleri rehber kabul ediyorlar. Bugünkü günde Fransız ve İngilizlerin dinleri Hıristiyanlığın en temizi ve İncil öğretimine en uygun olanı, akıl ve hikmete en yakın olduğu herkesin malumudur.

      Dini lider ve kurtuluş rehberi olmak üzere edebiyat, matbuat ve fen yerine şahsi ve cismani birtakım adamları tanıyarak bunları yücelte yücelte dinden, ahlaktan, bilim ve terakkiden, kısaca: bütün faziletlerden ve maddi ve manevi gelişmelerden mahrum olarak inkırâz kapısına doğru yol tutan ve günden güne geriye giden ve geriye gittikçe şu dini lider saydıkları şahıslara sarılarak hepsi birlikte geri kalan millete misal isterseniz kendimize bakınız; Fas, Cezayir, Tunus, Buhara, İran, Türkiye ve Kazan’a bakınız, Hıristiyanlardan İspanyollara bakınız. Bu milletler cennete girmek ve her türlü rahat ile sefa sürmek maksadıyla sırf kendi şahsi menfaatleri için çalışan, millete ve insanlığa beş paralık faydası olmayan işanları, rahipleri, altınlara boğuyorlar. Gözlerinin nuru gibi aziz yavrularını okutup dünya ve ahirette mesut etmeye çalışan muallimlerini aç ve çıplak gezdiriyorlar. Hiç kimseye faydası olmayan işana20 veya rahiplere ayda elli ruble, yüz ruble sadaka ve paralar toplanıyor, halbuki bütün milletleri ve tüm insanoğlu için faydalı ve insanlığa hizmet eden öğretmenlerine ayda beş on rublelik görev vermeye para bulunmuyor. Hiç kimseye faydası olmayan işanlar birkaç bin rubleye yurtlar yaptırarak ikişer üçer kadın alıyorlar, fazla paraları da bankalara yatırıyorlar, herkes için faydalı olan muallimler hastalanıp, açlıktan fakirlikten verem olmaya başlayınca öğretmenliği bırakıp limon ve kibrit satmaya veya birer dairede hizmet etmeye veyahut misafirhanelerde kapıcılık yapmaya başlıyorlar. Talihsizlik, akıl ve hikmetten, diyanet ve ahlaktan ayrılmanın bundan daha ilerisi olur mu? Demek istediğim şey şudur ki: Bugünkü günde bu milletin kendi milli haysiyetini muhafaza ederek başka milletlerin arasında insan gibi yaşayabilmesi, din ve ahlaklarını muhafaza ve gerekirse ıslah edebilmesi, ticaret, hüner ve sanat işlerinde ilerlemesi, kısaca dünya ve ahirette mesut olabilecek ameller ile meşgul olabilmesi mutlaka o milletin fikren ve aklen ilerlemesine bağlıdır.

      Vatan evlatlarının fikrini genişletecek ve zihnini aydınlatacak sebepler ve vasıtalar çok ise de en önemlisi mektep ve matbuattır. Dünya ve ahiretin kurtuluş rehberi bu iki şeydir. Dini liderler, imamlar, işanlar, rahipler, hayır dualar, tasavvuflar, kerametler, cennetler, kevserler, huriler bilmem neler hepsi de mektep ile matbuatın içindedir. Dünya ve ahirette rahat etmek isteyen adam birtakım dervişlere, işanlara ve şeyhlere değil, belki mektep ile matbuata bağlanmalıdır. Kerametleri kabirde kemikleri çürümüş işanlardan değil, belki ayağımızın altında ve gözümüzün önünde olan mektep ve matbuattan ümit etmelidir. Mektep ile matbuat karşısında el bağlayıp diz çökersek adam olacağımıza, dünya ve ahirette mesut olacağımıza ve eğer bunlara iltifat etmezsek dünya ve ahirette bedbaht olacağımıza, her bir fazilet ve insani kemalattan ayrılarak ahirette mahv ve perişan olacağımıza iki kere iki dört eder gibi inanmalıyız. Buna inanmayanlar cezasını gayet şiddetli bir şekilde kendileri çekeceklerdir.

      Zaten biz Müslümanlar bir kere dinimize bakacak ve oradaki şeylere doğru anlamlar vererek düşünecek olursak mektep ile matbuat karşısında diz çökmeye, bunları ve bunlara hizmet edenleri her şekilde yüceltmeye ve her türlü saadet ve feyzimizi bunlardan beklemeye dinimizce mecburuz. “midādü’l ‘ulema yuzinu bi demi’ş-şüdedā”21. Muharrirler, öğretmenler, fıkıhçılar ve ediplerden ibaret olan âlimlerin faydaları şehitlerin (din yolunda canını feda eden adamların) kanlarıyla ölçülür. “Men iġberet ķademāhu fi talebi’l-‘ilmi harramallāhu cesedehü ale’n-nār22”. İlim talebi yolunda cüzi bir zahmet çekmeyi tercih edenleri bile Cenâb-ı Hak cehennemden kurtarır, diyen şeriat, şeriat-ı İslamiyedir. Bir talebenin geçip gittiği yerlerden kırk seneye kadar kabir azabı kaldırılır, bir saatlik tefekkür bin senelik nafile ibadetten daha iyidir, âlimin uykusu da cahilin ibadetinden hayırlıdır, diyen ve bunun gibi lā yu’ad velā yuhsā23 yollar ile ilim, fikir, kalem hizmetlerinin faydasını, yücelik ve kutsiyetini anlatarak teşvik ve tergibde24 bulunan şeriat yine şeriat-ı İslamiyedir.

      İslam dininin halis ve safi vaktinde, birtakım yalan ve hurafeler ile bulanıp bozulmadığı zamanlarda yaşamış olan bizim dindaşlarımız eski Araplar, eski Türkler şeriatımızın emirlerini ve kurallarını doğru anlamış olmalıdırlar ki onlarda eğitim, medeniyet ve fikir şaşılacak derecede gelişmiş, dine ve şeriate aykırı şeyler, adamı derhal kafir eden şeyler o vakitlerde pek az olmuş, o zamanın din uleması Müslümanları kafir yapmaya çalışmıyorlar, belki kafirlerin muhabbetlerini İslamiyet’e dönüştürecek muamele ve hareketlerde bulunuyorlarmış. Lakin ne yazık ki şimdi işler büsbütün tersine döndü. O vakitler rüya gibi, hayal gibi karanlık içerisinde kaldı. Biz böyle çocukların oğullarıyız diyecek olursak hiç kimse bize inanmaz. Atalarımızdan kalan bu kadar çok ve güzel mirası büsbütün kaybederek elimizin boş kaldığına herkes hayret eder!

      Fakat teessüf ve pişmanlıktan hiçbir fayda elde edilmez. Bugünkü günde hiçbir şeye bakmayarak var gücümüzle gayret etmemiz lazımdır. Bugünkü günde kusur ve cehaletimizi anlayanlarımız ve buna çare arayanlarımız çoktur. Bazısı imamlara fena diyor, bazısı Rusça, bazısı Arapça bilmiyoruz diyor. Bazısı aramızda birlik ve ortaklık yok, bundan dolayı fakiriz, bazısı fakir olduğumuz için terakki edemiyoruz ve bazısı da kusur zenginlerimizde, onlar millet yoluna para ve mallarını harcamıyorlar diye birbirimizi suçlamak veya hariçten birtakım zanni ve hayali sebepler aramak ile vakit geçiriliyor. Halbuki aradan hiç kimse çıkıp da: Yahu! Biz konuşmaya, okumaya, yazmaya ve başka halklar gibi düşünmeye bayılmıyoruz, biz kör, sağır, dilsiz, elsiz ve ayaksız yani cahil bir milletiz; eğer biz ilkin konuşmaya ve kendi dilimizde okuyup yazmaya ve yakınlarımız gibi düşünmeyi öğrenmezsek hiçbir şey yapamayacağız, bize öncelikle lazım olan şey mektep ve matbuattır, demiyor.

      Benim halis imanım şudur ki: Zihnimizi aydınlatmadan ve fikrimizi genişletmeden önce imam da ıslah edilmez, Rusça ve Arapça da bilinmez, bilinse de faydası olmaz, ittifaklar da meydana gelmez, cemiyetler de kurulamaz ve kurulsa bile faydası olmaz. Mesela: Atlar, sığırlar bir yere toplanıp da bir Cemiyet-i Hayriyye, yahut Cemiyet-i Edebiye kuracak olsa veyahut yapsalar bile ondan ne çıkar! Ya da bu atlar ve sığırlar kendi aralarından birkaç tanesi seçilip bunların hallerini ıslah ve haklarını talep etmek için vekil gönderseler ondan ne çıkar!

      Mazisini hatırlamayan, içinde bulunduğu zamanı anlamayan, geleceğini göremeyen, kendi fayda ve zararlarını, iyilikleri ve fenalıkları fark edemeyen adamın ya da milletin elinden esaslı hiçbir şey vücuda gelmez. Bize her şeyden evvel fikrimizi genişletmemiz ve aklımızı nurlandırmamız gerekmektedir. Yukarıda dediğim gibi bunların da en temel vasıtaları mektep ve matbuattır. Hamdolsun, henüz vakit geçmemiş ve fırsat kaçmamıştır. Rusya Müslümanları da başka yerdekiler gibi cahil ve mutaassıp iseler de hiç olmazsa kendi sahip oldukları faziletleri kaybetmemişlerdir. İyice anlatıldığında denileni anlıyorlar, nasihati dinliyorlar, din ve millet yolunda fedakârlık etmeye hazırdırlar ve zaten şimdi de ediyorlar, fakat düzensiz yapıldığı için fayda gelmiyor, hatta bazı yerlerinden zarar geliyor. (Mesela: millet ve din mikropları olan birtakım işanları, bedelci25 Arapları, sapkın efendileri semirtmek gibi şeyler dinin yüceltilmesi ve milletin ilerlemesi için zararlıdır.) Mekteplerimizi ıslah etmek gerektiğini bilenlerimiz çok ise de henüz ıslah edildikleri ve ümitli bir surette ıslah yoluna koyulduğu da yoktur. Bugünkü ıslah gibi hareketlerimiz ise pek temelsiz şeyler olup kendi kendimizi aldatıp durmaktan ibarettir.

      Matbuatımıza