Nejdet Koçak

Türkmen Ülküsü


Скачать книгу

anlaşılıyor ki bu ülkü milleti esas değer almakla, fert veya sınıf kavgalarına imkân vermiyor, fertler millete hizmet etmekle değerleniyor ve müşterek çalışma, milletin kalkınması, ilerlemesi ve müreffeh hâle gelmesini sağlamış oluyor.

      V

      KÜLTÜR ANLAYIŞIMIZ

      Genel anlamıyla kültür, bilgiyi, inancı, sanatı, ahlakı, örf ve âdetleri, ferdin mensup olduğu toplumun bir üyesi olarak kazandığı itiyat ve diğer maharetleri kapsayan bir bütündür.

      Fertler sosyal bir çevrede yaşamak zorundadırlar. Aynı millet içinde yaşayan fertlerin, yüzyıllar boyunca aralarında meydana gelen ilişki ve karşılıklı etkilerden o millete renk ve özelliğini veren manevî değerler doğar ki, buna millî kültür adı verilir.

      Millî kültür, doğduğu ve geliştiği milletin manevî servet ve mirasını teşkil eder. Tarihin akışı içinde sürekli bir şekilde millî toplumu meydana getiren fertler, bu manevî hazineyi, bu kültür mirasını devralırlar ve onun takipçisi olurlar.

      Millî kültür, toplumun millî, manevî ve ahlaki yapısını meydana getirdiği için milletin sosyal manzarası olup, hukuk, inanç, ahlak, örf ve âdetleri, dil, sanat, edebiyat, ortak davranışlar, müşterek kaideler ve bunlar gibi manevî değerleri bir bütün olarak ortaya koyar.

      Bizim ülkünün kültür hazinesi iki kaynaktan beslenir: Hars ve Medeniyet.

      Hars, bir milletin ve bir toplumun tüm gelenekleri, görenekleri, inançları, beklentileri ve kuşaklarına aktardıkları değerlerden oluşur. Bizim görüşün beslendiği birçok unsur vardır. Atasözlerimiz, hoyratlarımız, çocuk ninnilerimiz, manilerimiz ve bayram adetlerimiz başlı başına bir kültür hazinesidir.

      Hars veya millî kültür, toplumları hem besler, hem de ayakta tutar. Bazen ilk söyleyeni belli olmayan bir hoyratımızda yüz kitabın anlatamayacağı kadar değer manzumesi vardır.

      Çocuk hikâyeleri, yeni nesillerin yetişmesi için bir yol belirler ve dikkatleri bir tarafa çeker. Türkü ve manilerimizde de olan o acı ve eziklik aslında bir direniş ve mukavemetin simgesidir.

      Kültürümüzü tağziye eden ikinci kaynak da medeniyet unsurudur. Yaşadığımız ve gelecek nesillerimizin yaşayacağı dönemlerde medeni ve uygar bir dünyanın kabullerini benimsememiz ve ayak uydurmamız gerekir.

      Medeniyet deyip geçmemek lazım. Aslında bu unvan altında tüm ilimlerin geliştirdiği hayat tarzlarını saymak mümkündür. Mazinin değerlerinden taviz vermeden âti’ye bakmak gerekir.

      Bu zamanda sadece millî kültürle iktifa etmez insanlarımızı akranlarından geri bırakır. Onlara yenidünyaların ilim ve irfanını, hem de ilmin yol gösterdiği yenilikleri takdim etmemiz gerekir.

      Kültürümüzün ana kaynağı olan millî edebiyat ve folklorumuzun yanında dünyadaki gelişmeleri de birebir takip etmek zaruridir. Aksi takdirde az ile iktifa edip çoktan mahrum oluruz.

      Bu sahada sayılabilecek tüm güzel sanatlar, şiir, roman, deneme ve dünya klasiklerini ihmal etmememiz gerektiği gibi onlara en ciddî katkıları da nasıl yapabileceğimizi düşünmemiz ve gerçekleştirmemiz gerekir.

      Biz Toplumcu bir milliyetçilikten bahsettiğimize göre toplum için olan yararlı unsurları keşfetmemiz ve bu kaynakları insanlarımıza, bilhassa gençlerimize aktarmamız lazımdır.

      Modernleşmeden bahsettiğimiz zaman bunun asıl unsurlarını iyice kavramamız gerekir. Modernleşme hiçbir zaman kabuklarda değil, özde aranmalıdır. Bu bakımdan modern bir toplum yaratmak için inançlarımız ve manevî değerlerimizden taviz vermeden dünyanın doğru kabul ettiği esasları iyice araştırmamız ve takip etmemiz gerekir.

      Halka doğru gitmenin iki yolu vardır. Birincisi halkın ürettiği değerleri öğrenmek ve öğretmektir. Bu hususta yukarıda zikrettiğimiz gibi toplumun malı olan ortak hazineyi yeniden keşfetmek, incelemek ve bundan başka halkın masallarını, fıkralarını ve edebiyatını öğrenmek lazım.

      Halka doğru gitmenin ikinci görevi ise halka medeniyeti doğru bir şekilde götürmektir. Toplumu kalkındırmak için ilimci bir görüşle çalışmak lazımdır. Toplumun kültürlü fertleri, ihtisas sahibi mühendisleri, doktorları, ziraatçıları, hukukçuları, edebiyatçıları, öğretmenleri halka ve köylüye gidip en yeni metotlarla onlara hayatlarını düzenlemelerini, üretici olmalarını göstermelidirler.

      Bu işi başaracak kültürlü fertler bir nokta üzerinde dikkatle durmalıdırlar. Bütün hadiselerin incelenmesi, hiç bir peşin hükme, hiç bir ilim dışı zihniyete yer vermeksizin, sadece ilim esaslarına göre yapılanmalıdır.

      Her olayı incelerken ilim metodunu takip ile müşahede, inceleme, araştırma, denemelerle müspet sonuca erişmek esas alınacak konulardır.

      Milletin bütün meselelerini çözdüğümüz zaman en doğru sonucu bulmak için izlenen prensip ilim metodu olacaktır. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, kültür başıboş bırakılmaz. Halk için ve halktan yana olmalıdır.

      VI

      AHLAK DÜZENİ

      Ahlak her şeyin temelidir. Ahlakı olmayan bir toplumun hiçbir işi başarılı olmaz, o toplumda hiçbir şey iyi bir durumda olmaz. Millî ahlak düzenimiz Türk gelenekleri, Türk ruhu, Türk milletinin inançlarına uygundur.

      Türk ahlakı hiçbir zaman milletin değerler yapısına aykırı olmamış, insanın ihtiyaçları ile bağdaşan, ancak dürüst olan bir anlayışa sahiptir.

      Türk ahlakı, milletin yükselmesi, yaşaması ve huzura kavuşmasını hedef almıştır. Yani milletin yaşamasına zararlı olacak her hareket Türk ahlakçılığının içinde yer almaz.

      Türk ahlakının düzeni dar şahsi telakkiler ve maddi çıkar telakkisinden değil, manevi bir temelden gücünü alır. Bu da ahlakın vücuda gelmesini sağlar.

      Millî ahlak olmayan yerde genel ahlak yoktur. Bu gerçeklere inanan ülkümüz milletin ahlak kurallarına sıkı bir şekilde bağlı kalmasını sağlar.

      İnsanlar olmak istedikleri, arzu ettikleri gibi yaşayamıyorlar. Dıştan ve içten, yani sosyal çevreden birtakım direnişlerle karşılaşabilirler. Bu engeller ve direnişleri aşabildikleri istedikleri veya arzu ettikleri gibi yaşama imkânına sahip oluyorlar. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz ve arzu ettiğimiz şeyler bu ölçülere mutabık olmalıdır. Bu itibarla ahlak, insanların nasıl çaba göstereceklerini gösteren kurallar manzumesi demektir.

      Gerçek şekilde yaptıklarımızı ölçmek kolaydır. Milliyetçiliğin bu alanda zikrettiğimiz ahlak kurallarına aykırı olmayan davranışları sergileyenler o kuralların içinde kalmış oluyorlar. Yapmak istediklerimize gelince, onları takip etmekle çeşitli olmayan ahlak prensiplerimiz ve görüşümüz açığa vurulur. Her ferdin kendisine mahsus bir ahlak prensibi ve görüşü olmaz. Genellikle halkın örf ve adetlerinde kendini gösteren kurallar ışığında yapmak veya yapmamak lüzumunu hissettiği çabalar vardır.

      Şahsi prensiplere bağlı fertler bile bu örf ve adetlerden tamamıyla ayrılamaz. Ahlakımızın ilk şartı başkalarına zarar vermemek, asıl karakteri de fayda vermek olacaktır.

      Fayda dediğimiz maddi ve dar manasıyla anlaşılmamalıdır, bundan maksat manevi huzura, aydınlığa ve gerçeğe erişilmesini kastediyoruz.

      İnsan ahlakında, ahlaki çabalarda aradığımız tekâmül vasfıdır. Maddi ve manevi değerlerini ilerletmeyen insanların hareketleri fazla bir anlam taşımaz. Tam ahlaklı insan belirgin vasıflara sahip olan insan değil, iyi vasıflarını inkişaf ettiren, yükseltebilen insandır. Hiçbir insan melaike değildir, her insanın hataları, yanlış davranışları bulunabilir. Yanlış ve kusurlu- kusursuz doğmakta değildir. Belirli