Baktıbek Maksütov

Türkistan'da Büyük İsyan 1916


Скачать книгу

eyvallah!

      “Kuropatkin, Çar’a 1917’de savaş ihtiyaçlarını karşılamak için Türkistan’dan gönderilen malların ve malzemelerin miktarıyla ilgili verdiği raporda şunları yazmıştır:

      Savaş ihtiyaçları için Türkistan’dan 40.889.244 pud7 pamuk, 38.004 arşın keçe, 3109 pud pamuk yağı, 299 pud sabun, 300 bin pud hazır et, 473.928 pud balık, 70.000 yılkı, 12.799 deve, 13.441 inek gönderildi.8

      Kırgızlar, tâ Avusturya-Almanya Savaşı başladığında Çarlık ordusunun savaşta zafere ulaşması için elinden gelen yardımı hiç esirgememiştir. Böyle bir durum Cetisuu bölgesi Garnizon Komutanı Vekili A. İ. Alekseyev’in II. Nikolay’a 1916’daki isyan hakkında 4 Mart 1917’de yazdığı raporda şunları yazdığı görülüyor:

      “… Bütün yerli halk (tuzemler), savaş ihtiyaçlarını karşılamak için gönüllü ve cömertçe aynî ve nakdî olarak yardım etmişlerdir. 1914-1915 yıllarındaki savaşa bizzat katılmak için de gönüllüler yeterli sayıda idi. İhtiyat askerlerinin ve savaşa çağrılan askerlerin ailelerine başta tarla işlerinde olmak üzere her konuda Kırgız toplumu samimiyetle yardımcı olmaya çalıştı. Bunların dışında karşı gelmeksizin gönüllü olarak yöneticilerin bütün taleplerini yerine getiriyorlar. Bu taleplerin başında yer alan askerler için çadır, keçe ve çul veriyorlar, ayrıca vergilerini de tam ve eksiksiz veriyorlardı.”9

      Muhacir Ruslar yüzünden asırlarca sahip oldukları meraları daralmış ezelden beri hayatının temel kaynağı olan beslediği hayvanlara yem yetmediğinden, hayat seviyesi kötüleşmişti. Bir taraftan vergilerin, diğer taraftan yönetimin adamlarıyla yerli ağaların eziyetinden sıkboğaz edilip canlarına tak ettirildiği bir dönemde, savaşın devam ettiği bir sırada at koşumlarını hazırlama, çeşitli eşyaları temin etme, gıda maddesi bulmaya, ölmeyecek kadar da olsa geçinmeye çalışan bîçare halk ayakta artık duramayacak hâle getirmişti. Yönetimdekilere olan nefret duyguları içten içe kaynıyordu, memnuniyetsizlikler sınırsız idi. Beyaz Çarın (Rusya İmparatorluğunun) asker alımıyla ilgili fermanı âdeta yağ küleğine ot basılmış gibi oldu. Kırgız ve Kazaklar Beyaz Çarın zulmüne dayanamayarak kendilerini öldürmeye kadar varmış, çocukları için, hürriyet için kendilerini ateşe ya da akarsuya atmaktan çekinmez hâle gelmişlerdi.

      Topraklarından edilen Kırgızlar, nesillerinin tükenmemesi için kendilerini feda ederek güçlü iktidara karşı büyük isyana kalkıştı.

      Sizin de farkına vardığınız gibi Kırgız halkının asırlarca kanını döküp canını vererek koruduğu kutsal toprakları kendi babasından miras kalmış gibi bölenlerin zalimce ağlatıp inleterek, tavuk gibi ciyaklatıp zorla ellerinden çekip aldıklar. Allah’tan korkmadan apaçık, zulüm yoluyla ve âdeta bir yırtıcı hayvan gibi utanmadan insanların asabını bozarak rencide edici bir anlayış ve fikirde olmaları, yüzsüzlüğün, nadanlığın, onursuzluğun en son haddi değil midir?!

      Kendi hayatlarını zorluklar içinde geçirmelerine, yoklukla boğuşmalarına, hastalıkların yaygınlaşmasına, atalarından kendilerine miras kalan topraklarında muhacirler tarafından itilip kakılmasına, toprağından, suyundan, malından ayrılmasına rağmen Türkistan’da yaşayan yerli halk yukarıda bahsedilen yardımları sadece savaş ihtiyaçlarını karşılamak için vermişlerdir.

      Eski Frunze bölgesindeki Kızılasker beldesine bağlı Cogorku Arçalı köyündeki yüksek sosyalizm kolhozunda yaşayanların (eski adıyla Küntuu halkı) Dalbay Satayev gibi şahsiyetlerin hatıralarına yer verelim:

      “… Tarihî şahsiyet Baytik’in adını koydukları Baytik-Pavlovski adlı büyük bir köyü, Alaarça deresinin başına, dağın dibine, göç yoluna engel olacak biçimde kondurmaları sonucunda eskiden beri orada yerleşmiş olan Küntuu, Kanay, Monoldor gibi küçük boyları kovmuşlardır. Bay-tik – Pavlovsk oraya kurulduktan sonra çevrede yaşayanlar çeşitli bahanelerle, yok yere Kırgızların malına veya insanlarına yakalayıp zarar verdiler. Dağa, ovaya göçenlere büyük engel çıkarırlardı. Sadece bunlar değil, araziye su dağıtıcılığı yapan Bekkoco Mamayev’i Kırgızların arazisine suyu koy verdin diye kazmayla başına vurarak öldürdüler. Bunun dışında Baytik-Pavlovski’nin zengin Rusları o köyün halkından Toktokeyev ailesinin merada otlanan koyun sürüsünü yağmaladılar. Bu tür zararlarla hayvancılığımız gerilemiş ve susuz kalmış olan halk hizmetkârlığa düşmüştür. Böyle eza çekilen bir dönemde 1914 yılında Rusya Almanlarla savaşmaya başladığında savaşın ağır vergilerini bizim halkımıza daha fazla yüklemiştir. Mesela; halkın elinden aygır, at, keçe, kocuk, çorap, börk vb. çok almışlardır. O yokluk yıllarında 1916 yılının Haziran ayının başında Çarlık yönetiminden Kırgız halkından zorunlu asker alınmasıyla ilgili buyruk duyuldu…10

      Eski Tiyanşan bölgesindeki Kulanak ilçesine bağlı Kulanak kolhozunun reisi Soke Kazabolotov’un (1879’da Kulanak Köyünde doğmuştur) söyledikleri:

      “…1893 yılının Haziran ayında bizim köye (Kulanak’a) dört kadastrocu memur geldi. Buğday, arpa vb. ekin ekilen yerlerin Rus muhacirlere verileceği haberi halk arasında yayıldı. Çok vakit geçmeden 1905 yılında 7 hane Rus muhacir geldi. Onlar ilk olarak kendilerine bölünüp verilen yerlere yerleştikten sonra komşu arazileri de ucuz fiyatla satın alamaya başladılar. Sonra bu araziler girilmez ve korunaklı yer hâline getirildi. O arazilere Kırgızların hayvanların ayağını bastığı ya da yanaştığı anda hemen alıkoyma, darp etme ve sahiplerine ceza kesme gibi işlere başladılar.

      Onlar ilk gelişlerinde paralı geldiler, mal (sığır cinsi hayvanlar) vb. şeyleri satın alarak çok kısa zamanda zenginleştiler. Çok sayıda sabanla ve pullukla geldiler, bir yıl geçmeden kendilerine hizmetkâr tuttular, yerli zenginler grubuna ( karnı büyüklere) dâhil oldular.

      1907 yılında muhacirlerin sayısı 27 haneye ulaştı. Göbeğinin kesildiği, çamaşırını yıkadığı, çağlayarak akan çılgın Narın suyundan su çıkarıp karasabanla bakir topraklara ekin eken çiftçi Kırgızlar, şimdi ne yazık ki ta uzaklardaki ancak dağ keçisinin kendine mesken ettiği yalçın kayalar arasına, cılız fundalıklardan başka hiçbir şeyin yetişmediği çorak yamaçlara, taş yığınları arasına gitmeye mecbur oldular…”11

      İsyanı baştan ayağa kendi gözüyle görmüş 97 yaşındaki Koçkorlu ihtiyar Mambetsadık Ömüralı Uulu “Koçkor’da 1916 İsyanı Hakkında” adlı hatıratında şöyle yazmıştır:

      “1913 ve 1914 yıllarında Koçkor Köyünden başka iklim şartları nedeniyle diğer yerlerde buğday olgunlaşmadığı için Söök ile Karabuluň arasında bazen buğday da ekilen boz tarla vardı. Oraya Rusların zenginleri gelip köy kurdular. Yararlanmak için de 500 hektar araziyi de böldürmüşler, oraları önceden kullanan halk malıyla bize yanaşmasın diye çok sert yasaklar koymuşlardı. Yerli halkın hayvanları o araziye girdiğinde ise el koyup cezalandırıyorlardı. Yerli halk yalnızca arpa ekmeği yerdi, arpa yarmasından şıra içip, kesme yapmak için buğday unu aramaya atla Şamşı belini aşarak Tokmok’a ulaşırlar, buğday unu satın alırlardı, bundan dolayı epey azap çektiklerinden Çarlık yönetiminden halkın çoğu memnun değildi.”12

      Prjevalsk ve Tokmok bölgesinin ilçe idaresinin ukalâları 1881-1882 yıllarında Isıkgöl’ün güney tarafında Sarıbağış sülalesine bağlı Esengul boyunu, bununla birlikte Sarıbağış’ın Çerikçi ve Esengul boyunu Kiçikemin, Çoňkemin ve Çüy’den Koçkor’a sürmüşlerdir. Sülale reislerine itibar