Bahıtcan Kanapyanov

Kum Saati


Скачать книгу

Bey’in sesi telefondan çıkıp fırlayacaktı: Çok iyi tanıyorum, Memmed benim yakın dostumdur, diyecekti. Avrupa ülkelerinden gelen şairler, çevirmenler ve yayıncılar Bahitjan’a büyük saygıyla yaklaşıyor ve ona Fransa’da, Bulgaristan’da ve Polonya’da yeni yayımlanan kitapları takdim ediyorlardı… Bu ise Bahıtjan’ın şöhretinin çoktan eski Sovyetler Birliği sınırlarını aştığının bir başka kanıtı idi.

      Bahıtjan’ın soyu XIX. yüzyılın ellinci yıllarında Kazak-Kırgız folkloru, tarih ve coğrafyasının araştırılması alanında önemli işlere imza atan Çokan Velixanov’un neslinden gelir.

      Tüm bunların hepsinden önce, onu bana yaklaştıran orijinal şiirleridir. Ve bu orijinal, benzersiz şiirlerin çevrilerek ayrıca kitap halinde saygıdeğer Türk okuyucularını ulaştırılmasını kendime bir borç bildim.

Prof. Dr. Memmed İSMAYIL

      ŞİİRLER

      «Bilmezdik hiç ömrün evveli nedir…»

      Bilmezdik hiç ömrün evveli nedir,

      Gidip tükenecek ve sonu nerde.

      Bitecek verilen bu son kredi

      Bu hayat denilen zorlu yerlerde.

      Belki de yol çatıp o son denize

      O sona dikilip kısmetin gözü.

      Yıldızlı semalar ayrı mucize

      Orda kehanetin mübarek sözü.

      Çingene falcılar da yettiler

      Bahtımı yordular yerli yerinde:

      Şiirimden arzumu tahmin ettiler

      Sır varmış her mısra, söz üzerinde.

      Diskete yazılan sözdü öyle bil,

      Bu ömür denilen yaşamak çağı.

      Şairin gözüne görünen şekil:

      Şafaktan önceki cennet durağı!

      «Öne çıkarırım bütün ruhumu…»

      Öne çıkarırım bütün ruhumu

      Mutluluk ruhumdan sonra dayanır.

      Yorumu olmayan bu, bir uyku mu,

      Ve sır perdesinin ardında ne var?

      Yine de olacak yol yokuşları,

      Yolların üstünde dönmeçler de.

      Olacak kaderin siyah kuşları,

      Kuşların dilinde kara haber de…

      Sonra ne olacak bilmez ki, kimse

      Alın hatlarını silmeyin çetin.

      Öncekiler gibi bahtıma hakim

      Yıldızlı göklerin talih kısmeti…

      «İyi aklımdadır o amansız an…»

      İyi aklımdadır o amansız an

      Etrafa od saçan o yaz iklimi.

      Gözümün önünde sürünen yılan

      Dikildi karşımda bir sual gibi.

      Ne ile yolundan çevirsem onu

      Elim uzak kaldı yol taşlarından.

      Ne ile bitecek bu işin sonu,

      Donmuşum korkunun telaşlarından.

      Çok olsa, arada üç beş metre var,

      Fısıltı, rüzgar mı tadıma yetti?

      Kurtuluş, yılanın verdiği karar

      Taşların ardında yok olup gitti…

      USTA

      Olcas Süleymenov için

      Mısra mısra taşınır karşı gelen yıllara

      Yüzyılın yatakları zengin cevher yeridir

      Bize eski hâlini hatırlatan, kırıkta

      Şu titreşen taneler bir mika benzeridir.

      Gençler iğne gibidir disko “plaklarında”,

      Ritimlere dayanıyor büyük şehirde kader

      Aziz dost, teşekkürler, büyük ekolün için,

      Onsuz neme gerektir dağ ardı efsaneler.

      Ruhun derinlerinde sözün imgesi nedir?

      Gecenin bir âlemi, sisle kapanmış gölün,

      Çavdarlı uçurumun ufkunda yücelmekte.

      Derviş hacılarını baştan çıkaran şair,

      Bizans, İsa Mesih, bir de Üçüncü Roma

      Kurganlar üzerinde isimsiz balbal ve de…

      «Yıldızlar teklikte benimle sessiz…»

      Yıldızlar teklikte benimle sessiz.

      Dalgadan dalgaya halveti bir iz…

      Dalgalar, dalgalar yıldızla dolu,

      Hayatın geriye dönülmez yolu…

      Deniz kenarından uzak mı, uzak

      Ölüm ufkuyla temasa bir bak.

      OĞLAN

      Ve o çocuk unutulmuş

                      yol boyunca kaçtıkça

      Su ardında akıp giden

      bir sarımsı yaprak gibi, yaprak gibi

      Ya da ele

      kağnısını çekip giden

                      yorgun argın bir at gibi

      Yanaklarda gözyaşları,

                      dudaklarda acı bir tad.

      Gözyaşları kuruyacak,

                      yeşil yaprak sararacak,

      Ama

      o çocuk yine kalacak.

      Kuşlar yitti, at yok oldu ve

      bir denizci libasının içindeki civan oğlan

      Çocukluğun kenarında beni izler…

      DİNLEMEK – İŞİTMEK

      Parmağını dokundur

      Dindir dilleri birbir;

      Kara, ak düğmelerde

      İlişkiler seslenir.

      Ne oldu, olanları

      Musiki dillendirir:

      Kendimi hatırladım:

      Sokak,

      Mumlar gök örtü…

      Fenerlerden sokağın

      Gözleri kamaşmakta:

      Sonra böyle olmasın,

      seninle yok, şaşıp da

      başkasıyla görüşüm!

      O ince parmağını

      Ayır, ayırabilirsen

      Piyano dillerinden…

      Ruhun hassas yerinden!

      Musikî