Samed Behrengi

Küçük Kara Balık


Скачать книгу

değerlendirenler, bu konuda fikir beyan edenler olmuştur. Bunlardan biri de Necip Fazıl Kısakürek’tir. Namık Kemal’in doğumunun yüzüncü yıl dönümü dolayısıyla Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından 14. VI. 1940 tarih ve 2/2998 sayılı bir yazı ile Türk Dil Kurumundan Namık Kemal ile ilgili bir kitap hazırlatıp yayımlaması istenmiştir. !940’ta Necip Fazıl Kısakürek imzasıyla Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Namık Kemal Şahsı-Eseri-Tesiri adlı eser işte bu yazının sonucudur. Necip Fazıl Kısakürek, bu kitabında Namık Kemal’in tarihçiliğiyle ilgili olarak özel bir başlık altında şunları yazmış:

      “Tarihçi Namık Kemal hakkında söylenecek söz, basit ve kısa…

      Namık Kemal bir tarih âlimi değildir ve tarih eserlerinde, hadiseleri bulma, derleme, inceleme, düzene sokma, manalandırma ve tefsir etme bakımlarından herhangi bir ilmî usul temsil etmek kaygısına ne malik ne de muhtaçtır. O, Şarklı ve Garplı birçok edip ve şairin yaptığı gibi, tarihî hadiseleri kendi kıymet ölçüleri içinde yoğuran; tarihten bir edebiyat eseri çıkaran; kendi geçmiş zaman ve mekân kıstasını tarihin benimsediği nahiyelerine tatbik eden bir fikirci…

      Tarih, birçok edip ve şaire yaptığı gibi, kendi ilim yekpareliği ve gerçeklik, yalanlık kefaleti içinde, tezgâhını Namık Kemal’in önüne sürmekte; Namık Kemal de ilmî bünyesine dokunmadığı bu tezgâhı, kendi kafa ve ruh tecellisi için unsur diye kullanmaktadır. İlmî manada tarihçilikle zerre kadar ilişiği olmayan; edebî fikircilik yönünden edebî tarihçilik işi…

      Bazı tetkikçiler, büyük bir ukalalık gayretiyle Namık Kemal’de ilmî tarihçiyi aramaya kalkmışlar; bulamayınca da yok, müverrih değildi; yok âlim değildi; yok, edipti yahut hiçbir şey değildi, tarzında, yanlış usullerinin hükmünü istismara savaşmışlardır. Eğer Namık Kemal, tarihin ilmî bünyesine, usullerine, mütearifeleşmiş hakikatlerine, sistemine el atacak tarzda bir tarih işi yapmaya kalksaydı, o zaman onda böyle bir tarihçiyi aramak lüzumu doğardı. Namık Kemal’in eserinde, onun tarih ilmi içinde herhangi bir gayretini gösterecek hiçbir nokta yoktur. Şair, nebatat mütehassısı olmaksızın nasıl çiçekten bahsetmek hakkına, hatta vazifesine malikse, Namık Kemal de ayrıca tarih âlimi olmaya lüzum görmeden hadiselerin çiçeklerini kendi tefekkür ve tahassüs bünyesine göre koklamak hakkına, hatta vazifesine maliktir.

      Tarihçi Namık Kemal, ‘Gazeteci Namık Kemal’ çerçevesinde belirttiğimiz aksiyoncu büyük edibin ta kendisidir ve doğrudan doğruya bir sanat şubesi olmayan ve istiklalli bir sanatkâr ruhu istemeyen bu sahayı, som ve yekpare bir şekilde aksiyoncu büyük edip hüviyetiyle doldurmaktadır.

      Bu yüzden onun edebî tarihçilik kıymeti üzerindeki sırf edebî değerini, fikir yazıcısı Namık Kemal’de araştırmak lazımdır.

      Gazetecilik çerçevesinde canlandırmış olduğumuz fikir yazıcısı Namık Kemal’i, tarihçi cephesiyle, o çerçevenin ‘tarih ve geçmiş zaman planı’ şubesinde bulabiliriz.

      Tarihçi Namık Kemal, bu sahadaki fevkalade üslubu, edası ve ahengiyle, yüzde yüz fikir yazıcısı aksiyoncu büyük edibi tamamlamaktadır.”(Kısakürek, 1940: 285-286)

      Uzun yıllar harp okulu ve piyade okulunda tabiye ve tarih öğretmenliği yapmış biri olan İhsan Ilgar, Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi adlı eserini yayına hazırlarken şu tespitlerde bulunmuş:

      “Bütün eserlerinde ulusuna geniş bir vatanseverlik duygusu aşılamayı amaç edinen bu büyük adam, şiirlerini, makalelerini, tiyatro ve romanlarını hep bu yola yönelttiği gibi, yazdığı tarihlerinde de bu amacı daima ön planda tutmuştur.

      Namık Kemal’in eserlerinde kullandığı dili belki yadırgayabiliriz ama o, çağına seslenmek zorunluluğu karşısında bu dili kullanacaktı. Şu elinizdeki eserde Türk diline o devrin ediplerinin hizmet etmemesi bakımından bakınız nasıl yakınmaktadır:

      ‘Fatih devrinin edipleri, kendisi gibi memleketine hizmet etmeyip Acem taklitçiliğinden uzaklaşamadılar. Böylece milletin kendi edebî dili ortaya çıkamadı. Bilim de yüksek tabakaya aitmiş gibi kaldı.’

      Okuyacağınız eserinde, dil devriminin yapılması gerektiğini o bize, yüzyıla yakın bir zaman önce belirtmiş bulunuyor.

      Vatan sevgisi, onun bütün milletinin kalbinde yaşamasını istediği kutsal bir varlıktı. ‘Vatan ve Silistre’sini bize şöyle sunar:

      ‘Benim eserimin mevzusu, bir adamın vatanını canına, cananına tercih etmesidir, bu eseri yazmaktan amacım, Türk ulusuna aslında var olan vatan sevgisini anlatmaktır.’

      Bütün bildiklerimize bugün şunu eklemeliyiz ki, Namık Kemal kısa süren ömrüne bilim dalında da Osmanlı Tarihi, İslam Tarihi, Askeri Tarih gibi, üç dev eser eklemiştir. Bu eserlerin müsveddeleri ilk defa Hürriyet Yayınları tarafından aydınlığa çıkarılmaktadır. Hürriyet müessesesi, büyük fedakârlık bahasına, Türk kültür alanına hizmet düşüncesiyle bu eserin mikrofilmlerini sağlayarak birbiri ardınca yayın hayatına sunacaktır.

      Uzun yıllar harp okulu ve piyade okulunda, tabiye ve tarih öğretmenliği yapmış biri olarak diyebilirim ki, Askeri Tarihi’nin müsveddelerini okuduğum zaman o büyük adamı, gerçek bir asker buldum Yorulmak bilmez bir çalışmanın dev eseriydi bu. O, bu eseri bir volkanın lavlarını andıran ifade gücüyle yaratıvermiş, bizim yazma eserlerimizi Şakayık’tan başlayarak Batı kaynaklarına kadar okumuş ve bu eseri böyle ortaya koymuştu.

      Büyük İslam Tarihi’nde de Cürci Zeydan’ın Medeniyet-i İslamiye Tarihi’nden tutunuz da Cerra de Vaux’nın Lies Perseurs de L’İslam eserine kadar Doğu Batı eserlerine başvurarak incelemiş, aksak taraflarını ortaya koyarak olayların gerçek yüzünü okurlarına sunmak istemiştir.

      İki ciltlik İslam Tarihi’nde Hazret-i Muhammed ve Felsefesi, Dört Halife Devri ve Hazreti Ali ve Muaviye Çekişmesi, Hazret-i Muhammed’in Ailesi ve Yakınları, Emeviler, Abbasoğulları, Endülüs, İslam Gelişmesi ve Medeniyeti, Türklerin İslamlığa ettiği hizmetler, İslamlıkta görülen gerileme devirlerini araştırmaktaki derin görüş ve cesaret, insanı hayrete bırakmaktadır.” (Ilgar, 1972:7-8)

      Namık Kemal’in tarihî biyografilerini yayına hazırlayan Dr. İskender Pala ise şu tespitlerde bulunuyor:

      “Namık Kemal’in Türk-İslam tarihini Batılı bir bakış açısından görmesi ve kahramanlarını tıpkı ihtilal öncesi Fransız yazarlarında olduğu gibi yaşayan millî kültür ile kaynaştırması; mücerret kıymetlerin müşahhas örneklerini ortaya koyma çabasıdır. Bu suretle o milleti kendine inandırmak istiyordu. Çünkü bir topluma yeni kıymetler getiren insanın etkili olması için onları bizzat yaşaması gerekir. Kıymetim değeri ise hayatla ölçülür. İşte Namık Kemal tarihî eserlerinde bu düşüncelerini hareket hâline dönüştürür. Onun hayatı da zaten kendi fikirlerinin tatbikatı gibidir. Türk toplumuna büyük çapta etki etmesinin bir sebebi de budur. O, ideallerine kendi varlığının sıcaklığını geçirerek, tıpkı söz konusu ettiği kahramanları gibi yaşamak istiyor ve bu hayatı milletine tavsiye ediyordu.” (Pala, 1989:5-6)

      Namık Kemal, tarih kitaplarıyla ve tarihî biyografileriyle edebî eserlerindeki başarısını bu alanda da göstermesini bilmiştir. Namık Kemal’in bu vadide kaleme aldığı eserlerin önemi, onun olayların girdabında yaşamış olmamasından, Osmanlı Devleti’nin çöküş devresinin her anına tanıklık etmiş olmasından da kaynaklanmaktadır.

      Bugünkü meselelerimizin çözümünde dünün bilgisine muhtaç olduğumuz gerçeğinden hareket ettiğimizde Namık Kemal’in bu eserleri, İslam ve Türk tarihini bilmek isteyenlerin, tek kelimeyle okumazlık edemeyecekleri kitaplar olarak kütüphanelerimizde yerini almalıdır diye düşünüyoruz.

      Uzmanların