örneği olan keşiflerini neden anlaşılmaz bir şifreyle yazdığını şimdi anlıyorum. Çünkü kara listeye alınmıştı ve sırrını saklamak zorundaydı.”
“Ne sırrı?”
“Şey, işte…” diye geveledi amcam.
“Elinizde gizli bir belge mi var?” diye sordu ev sahibimiz.
“Hayır, sadece varsayımda bulunuyordum.”
“Tamam o zaman.” diye cevapladı Bay Fridrikssen. Afallamış olan amcamı zorlamayacak kadar kibardı. “Umarım, adamızın maden zenginliklerini görmeden buradan ayrılmazsınız.”
“Kuşkusuz…” dedi amcam. “Ama sanırım biraz geç kaldım bunun için. Daha önce başka bilginler onları görmüştür kanımca.”
“Evet Bay Lidenbrock; Bay Ólafsson ve Bay Povelsen’in kralın buyruğuyla yaptıkları çalışmalar, Troil’in araştırmaları, Fransız korveti La Recherche ile gelen Bay Gaimard ve Bay Robert’in yönettiği bilimsel heyet ve son olarak Reine Hortanse ile gelen bilim adamlarının çalışmaları, İzlanda hakkındaki bilgilerimizi genişletmiştir. Fakat sizi temin ederim ki daha keşfedilecek çok şey var.”
“Öyle mi sizce?” diye sordu amcam, gözlerinden fışkıran heyecanını saklamaya ve sakin kalmaya çabalıyordu.
“Tabii ki daha hakkında pek az şey bilinen öyle çok dağ, buzul ve volkan var ki! Çok öteye gitmeye gerek yok. Şurada, ufuktaki dağı gördünüz mü? İşte o Sneffels’tir.”
“Ah!” dedi amcam olabildiğince sakin kalmaya çabalayarak, “Sneffels o mu?”
“Evet, Dünya’daki en ilginç volkanlardan birisidir ve kraterine de kimse ulaşamamıştır.”
“Sönmüş bir yanardağ mı?”
“Evet, beş yüz yıldan beri hiç patlamadı.”
“Tamam.” diye cevapladı amcam, sevinçten havaya fırlamamak için bacaklarını kenetlemişti. “İşte benim jeolojik çalışmalarıma başlamak istediğim yer orası, Seffel, Fessel… Adı ne demiştiniz?”
“Sneffels.” dedi iyi niyetli Bay Fridrikssen.
Konuşmanın bu kısmını Latince yapmışlardı, kelimesi kelimesine anlamıştım ve amcamın vücudunun her noktasından fışkıran heyecanını bastırmak için gösterdiği çaba karşısında gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Kendine masum bir hava vermeye çalışsa da bu hâliyle yaşlı bir şeytana benziyordu.
“Evet.” dedi, “Söyledikleriniz kararımı vermemi sağladı. Sneffels’e tırmanmaya çalışacağız. Hatta belki kraterini de inceleme şansımız olur.”
“Üzgünüm…” diye cevapladı Bay Fridrikssen, “Ama çalışmalarım dolayısıyla buradan ayrılmam imkânsız, aksi takdirde sizinle gelmekten hem zevk alırdım hem de bu, yararıma olurdu.”
“Oh lütfen Bay Fridrikssen!” dedi amcam, “Kimseye rahatsızlık vermek istemeyiz. Yine de size kalben teşekkür ederim, sizin gibi değerli bir kişinin bize eşlik etmesi çok işimize yarardı fakat işleriniz…”
Ev sahibimizin İzlandalı ruhunun masumluğuyla, amcamın kötü niyetini sezmediğine memnundum.
“Şu volkandan başlamanızı kuvvetle tavsiye ederim Bay Lidenbrock. Çok ilginç gözlemlerde bulunacaksınız. Ama lütfen, Sneffels Yarımadası’na nasıl gideceğinizi söyler misiniz?
“Körfezi geçerek denizden gitmeyi planlıyorum. En kestirme yol bu.”
“Elbette ama imkânsız.”
“Neden?”
“Çünkü Reykjavik’te bir tek sandalımız bile yok.”
“Ne diyorsunuz!”
“Kıyıyı takip ederek karadan gitmek zorundasınız. Daha uzun fakat daha ilginç olacaktır.”
“Peki o zaman bir rehbere ihtiyacımız olacak.”
“Size birisini önerebilirim.”
“Güvenilir ve zeki birisi mi?”
“Evet, yarımadanın yerlisi. Kuzey ördeği avcısıdır ve çok da zekidir. Dancayı mükemmel konuşur.”
“Onu ne zaman görebilirim?”
“İsterseniz yarın.”
“Neden bugün değil?”
“Çünkü yarına kadar burada olmayacak.”
“Yarın o zaman…” diye iç çekti amcam.
Bu önemli konuşma, kısa süre sonra Alman profesörün İzlandalı meslektaşına içten teşekkürleriyle son buldu. Akşam yemeği esnasında, amcam önemli şeyler öğrenmişti: Saknussemm’in hikâyesini, belgenin şifreli olmasının nedenini, ev sahibinin ona gezide eşlik edemeyeceğini ve ertesi gün emrinde bir rehber olacağını…
XI. BÖLÜM
Dünya’nın Merkezine Götürecek Bir Rehber Bulundu
Akşam sahilde kısa bir yürüyüş yaptım ve tüm gece horlayarak uyuduğum tahta yatağıma geri döndüm.
Uyanınca, amcamın yan odada yüksek sesle konuşmakta olduğunu duydum. Hızla üstümü giyip yanına gittim.
Oldukça yapılı bir adamla Danca konuşuyordu. Bu adam, çok güçlü olmalıydı. Geniş ama çocuksu görünen yüzüne bakıp gözlerini görünce akıllı bir adama benzediğini düşündüm. Deniz mavisi gözlerdi bunlar. İngiltere’de bile kızıl denilebilecek uzun saçları, geniş omuzlarına dökülüyordu. Hareketleri kıvrak ve akıcıydı fakat konuşurken kollarını hiç oynatmıyordu. Vücut diliyle ilgili hiçbir şey bilmiyor veya umursamıyor gibiydi. Kusursuz bir dinginlik ve denge timsaliydi. Kesinlikle miskinlik değil, tam bir dinginlik örneğiydi. Daha ilk görüşte kimseye bağlı kalmayacağı, kendi kurallarına göre çalıştığı ve bu dünyada onun hayat felsefesini etkileyecek bir şeyin bulunmadığı anlaşılıyordu.
Bu İzlandalının karakterinin ince noktalarını, profesörün ağzından dökülen coşkulu konuşmayı dinlerken takındığı tavırdan sezebilmiştim. Kollarını kavuşturarak ayakta dikelmiş ve amcamın bitmek bilmeyen el kol hareketlerinden zerre kadar etkilenmemişti. Kafasını hafifçe soldan sağa oynatarak bir fikre katılmadığını belli ederken, katıldığını ise başını uzun saçlarının hareket etmesine fırsat bile vermeyecek kadar az eğerek belirtiyordu. Pintilik derecesinde az hareket ediyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.