in a patient with STRESS CARDIOMYOPATHY. Int J Cardiol. 2007;121:22–4.
• Mc Crathy R. Science of the Heart. Heartmath Inst. 2015.
• Lij ve ark. Eur J Prev. Cardiology 2019, (sunum).
• Sung J. ve ark. Eur J Prev. Cardiology 2019 (sunum).
Kalp hastalıklarının oluşum ve ilerlemesine yönelik mekanizmaları anlamak
Yıllar önceki bilimsel kaynaklara baktığınızda kalp yetersizliği mekanik bir hastalık gibi görülse de günümüzde bu hastalığın nörohormonal zeminde ilerlediğini biliyoruz. Bu nedenle tüm hastalıkların erken tanınması, stres hormonlarını salgılayan kimyasalları içeren böbreküstü bezi kaynaklı ve sinir uçlarından salgılanan stres hormonlarının erken dönemde kontrolü hastalıkların ilerleyişini yavaşlatmada çok önem taşımaktadır.
Bu noktada en akılcı yaklaşım, hepimiz hayatımız boyunca stresle karşılaşacağımıza göre bundan en kısa sürede kurtulmanın yollarını aramamız olmalıdır. Kalp ve damar hastalıklarında stres hormonları marifetiyle damar duvarına yüklenen stresin artması damar içindeki düzenli akımı bozarak türbülansa neden olmakta ve damar yüzeyi hücrelerinde fonksiyon bozukluğu yapmaktadır. Stentle açılan damar tıkanıklıklarının çok büyük bir bölümü bu şekilde uzun yıllar içinde bu hücrelerdeki fonksiyon bozukluğunun sonucu meydana gelmektedir (endotel hücre disfonksiyonu).
Sempatik sinir sisteminden kaynaklanan hormonlar (stres hormonları), zihinsel travma ve streslerde veya yoğun yaşam temposu ve kronik zihinsel yorgunluk gibi stresli durumlarda yalnız kalp-damar sistemini değil, solunum sistemi ve vücut kaslarını da ileri derecede negatif etkileyebilmekte ve bu sistemlerin fonksiyonunu bozmaktadır. Ben de mesleki hayatımda birçok yüksek tansiyonlu veya kronik (uzun soluklu) çarpıntısı olan hastalarımda diğer nedenleri dışlayarak zihinsel yorgunluk veya depresyona bağlı şikâyetlerin yoğun olduğunu bizzat gözlemledim. Dolayısıyla zihnini tam anlamıyla kontrol edemeyen, stresle mental yorgunluk altında olan bir kişide sıklıkla kol ve bacaklarda gerginlik hissi, sırtta ağrı gibi şikâyetler stres hormonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Günlük hayatımızda medyada yoğun olarak dile getirilen sigara bırakma, kolesterol kontrolü, insülin direncinin azaltılması, obeziteden kaçınılması ve kan basıncının kontrolde tutulması yanında günlük hayattaki stresten kurtulmanın yollarını aramak da çok önem taşımaktadır. Kan basıncı kontrolü için tuz miktarının günde 6 gramın altında tutulması, kilo artışının önlenmesinde karbonhidratın diyette azaltılması gibi çok önemli koruyucu önlemler yanında kafamızda pozitif düşünceleri yoğunlaştırmanın, günlük aktivitelerimizde, özellikle stresli çalışma ortamlarında solunum egzersizi yapmanın ve derin nefes almanın vücudumuz için ne kadar önemli olduğunu hatırlamalıyız. Bunlara vereceğimiz dikkat zaman içinde kafamızdaki çoğu gereksiz stres nedenlerini azaltıp vücut fonksiyonlarımızda beklediğimizden çok fazla olumlu etki yaratabilir.
Kalp ve damar hastalıklarının en kötü özelliklerinden biri, aynı kanser hastalığındaki gibi ilerlemeden önce hastaları çok rahatsız etmemesi, gizli kalması ve belirgin şikâyet yaratmamasıdır. Genellikle 40 ila 50 yaşlarından itibaren kalp damarlarında hastalık başlasa dahi kan akımını bozmadığından göğüs ağrısı, fiziksel hareket kapasitesinde azalma veya nefes darlığı yapmayabilir. Kontrolsüz kalması halinde bu kişiler kalp krizi yönünden risk taşırlar. Kanser gibi kalp hastalığında da sigara çok büyük risk olduğundan, mesleki hayatımda birçok hastamı sigarayı bırakmadıkları takdirde gırtlağı alınmış (laringektomi) kanser hastalarının odasına götürüp hastanın konuşamadığını gösterdiğimde büyük çoğunluğu etkilenmiş ve sigarayı bırakmışlardır.
Dolayısıyla hastalıkların ilerlemesinin sonuçları tüm hastalara ikna edici şekilde anlatılmadığında son dönemini öngöremeyen hastaların önlem almaları mümkün olmayacaktır. Bu şekilde düşünenlerin büyük çoğunluğu kendini iyi hissettiği için de risk faktörlerine yönelik koruyucu ilaçlarını ihmal edebilir. Bu yaklaşımın toplum düzeyinde sağlanamaması üzücüdür ki zaten acil servise gelen hasta sayısının yeterli düzeyde azaltılamamasının temel nedenlerinden biri de düzenli kontrolün ihmal edilmesidir.
Sonuç olarak koruyucu önlemlerin alınması ve bireysel risklerin bilinerek kontrol edilmesi ancak BİREYLERİN SAĞLIK SORUNLARI İLE İLGİLİ OLARAK SON DÖNEMDE ÖLÜME GÖTÜREN TABLOLAR HAKKINDA BİLGİLENDİRİLMESİ VE ÖNCEDEN BU MEKANİZMALARI ANLAMALARI, RİSK FAKTÖRLERİNİN KONTROL EDİLMESİNİ KOLAYLAŞTIRACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM.
Bunun için de sağlıkçıların mutlaka hastalara yeterli zaman ayırmaları gerekmektedir.
Referanslar:
• Pasternak RC. Braunwald’s Heart Disease, A textbook of cardiovascular medicine.
• Mc Crathy R. Science of the Heart. Heartmath Inst. 2015.
Kalp hastalıklarının risk faktörleri kontrolüyle önlenmesi, hastalık oluştuktan sonraki tedavisinden hem ucuz hem de çok daha etkindir
Kalbimizi tehdit eden risk faktörleri ‘koruyucu hekimlik’ marifeti ile, yani kişinin herhangi bir şikâyeti olmasa dahi özellikle 40 yaşından sonra yılda bir kez doktora gitmesi ile kontrol altına alınabilir. Ancak bu mekanizmayı insanlarımızın kabul etmesi, ‘nasıl olsa şikâyetim yok, şikâyetim olduğunda bakarız çaresine’ düşüncesi nedeniyle genellikle işe yaramamakta ve önceden sağlık problemlerinin TIPTA ‘BİOMARKER’ denen ‘HASTALIK ÖNGÖRDÜRÜCÜLERİ’n tespit edilmesi ve erken dönemde kontrol altına alınması sağlanamamaktadır. Bu kitapta vurgulanan, benim de yaptığım çoğu araştırma, hastalıkların erken teşhisine ve böylece erken önlem ve tedavisine yöneliktir, yani tıbbın gerçek ve olması gereken amacına yönelik çalışmalardır. Diğer bir tıp endüstrisi vardır ki, ileri dönem hastalıkların tedavisine yöneliktir ve maalesef tıbbi kongrelerde ve toplantılarda bu araştırmaların erken teşhise yönelik araştırmaların önüne geçtiği konusunda genel bir fikir vardır.
Kalp damar hastalıklarında, ‘hastalık özellikle kalp krizine kadar ilerlediğinde, yani kan pompalaması yapan kalbin kas dokusu hasarlandığı zaman anjiografi (damar filmi) ve stent ile damarın açılması işlemi yapılır’ şeklindeki düşünce biçimi yaygındır. Maalesef ülkemizde acillerin yoğun işlemesinin nedenlerinden biri de tüm hastalıklarda şikâyetlerin çok artması safhasında sağlık yardımı talep edilmesidir. Ancak bu, koruyucu hekimlik yönünden tamamıyla sakıncalıdır, örneğin kalp krizi geçirmiş bir hastada damarı balon/ stent ile açsak bile kalp kası dokusu hasarlandığından tedaviden alacağımız sonuç sınırlı olacaktır. Diğer bir ifadeyle, damar hastalığının hasta kalp krizi geçirmeden önlenmesi ve doku hasarı olmadan etkin tedavinin sağlanması daha ideal bir yaklaşım olacaktır.
Aralıklı strese maruz kalma durumunda kişinin bunun üstesinden gelememesi halinde, stres hormonlarının zararlı etkisinin kalıcı hale gelebileceği ve hastalık sürecinde kalp dokusunu iflas noktasına götürebileceğini önceki kısımlarda önemle vurgulandı. Otonom sinir sistemi (kişinin kontrolü dışında/kendiliğinden), stres hormonlarını düzenleyen sempatik sinir sistemi dışında bunları dengeleyen parasempatik sinir sistemini içermektedir. Acelecilik, koşuşturma, tez canlılık ve çarpıntıya neden olan sempatik sinir sistemine karşı dinginlik, sakinlik, düzenli ve makul bir nabız hızı sağlayan parasempatik sistemin aktif olması stres kontrolü açısından son derece önemlidir.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен