h>
Her zaman fikirleriyle, dünya görüşüyle, katıksız sevgisiyle, yapmak istediklerime verdiği tam desteğiyle hep yanımda hissettiğim ve olacağına inandığım canım Anneme…
Hayattan aşkı, aşka seni istedim balım
Zaman küçük bedenlerimizi büyütürken, masum hatıralarımızı geride bırakıyordu. Verilen sözler, edilen yeminler, kurulan hayaller hiç yokmuş gibi, herkes gibi yolumuza devam ediyorduk. Ya da birimiz devam ederken birimiz bekliyordu umutla.
Hayatın, farkına bile varamamış oyun çağındaki iki çocuğun, masum bir aşk dileğiydi yüreğimi zincirleyen. Ben ne çok umut biriktirmişim sana dair. Ben seni yüreğimde büyütürken, zaman birbirimizden uzaklara atıvermiş bizi sessizce meğer.
– Çiçek, hadi nerede kaldın? Bak gider Osmanların grubuyla top oynarım.
* Geldim ya Poyraz. Amma acelecisin sen de ya…
– Onlar ne?
* Ballı ekmek.
– Hmm Annen nasıl?
* O hasta. Dinlenmesi gerekiyor. Anneannem yarın gelecek ve sevdiğimiz yemeklerden yapacak.
– Çok değil mi onlar? Sınıftaki Ahmet çok bal yiyince her yeri şişmişti. Senin de şişerse?
* Hımm… Ama benim karnım çok acıkmıştı ve peynir ekmek yemek istemedim. Ocağa yaklaşmam yasak. Zaten bir şeyde pişiremem. Belki bir dilimden bir şey olmaz. Bu dilimi de sen yersin. İkimiz de şişmeyiz.
– Çiçek, biliyor musun ben büyüyünce âşık olacağım.
* Âşık mı? Neden?
– Çünkü amcam Ayşe ablayı öptü ve “sana âşık oldum” dedi.
* Öpünce mi âşık olunuyormuş?
– Sanırım. Ayşe abla çok mutlu oldu. “Ben de sana âşığım” dedi.
* Büyüyünce sen kimi öpeceksin?
– Seni.
* Beni öptüğünde âşık mı olacağız? Ama bu kötü sanki?
– Nesi kötü ki? Büyümüş olacağız kızım.
* Şey, babam kızar…
– Babana söylemeyiz bizde. Sadece annene söyleriz.
* Bilmem ki…
– Benim ilk önce okumayı sökmem lazım. Sonra amcam gibi büyük yerlere gidip okumam lazım. O zaman ikimiz de büyürüz.
* Büyürüz değil mi? Ekmeğini yesene.
– Yüzün, üstün başın bal olmuş be Çiçek.
* Ballı Çiçek olmuşum valla.
– Ben sana âşık olduğumda “Aşkım” demeyeceğim.
* Ne diyeceksin?
– Sana “Balım” diyeceğim
Çiçek bal olmuştu, Poyraz ise âşık. Aşk küçücük yüreklerin kuytusunda masum bir öpücüktü belki de. Ellerinde ballı ekmeklerle dilek tutan iki küçük çocuğun aşk oyunu yazılıyordu geleceğe. Biri seçmişti, diğeri ise seçilmeyi istemişti. Oysa unuttukları bir şey vardı. Aşkı yaşamak zordu, sabır ve emek istiyordu.
Ben hep senindim sanki. En başından beri elinde ballı ekmekle “âşık olacağım” diyen küçük senin.
Aşk
Belki de çok insanca, acımasızca, umut kırıcı ama doğarken öleceğini bilmek gibi bir gün biteceğini bildiğin; heyecanlı, mutluluk veren hisler yumağı gibiydi. Tutkuyla, arzuyla, hasretle hep seninle yaşamayı dilemekti yine de umutla. Seninleyken hissettiklerim hep özel kalmalı ve değerini kaybetmemeliymiş gibi gelirdi.
Aşk, her şeye rağmen umut etmekti aptalca…
Seni sana rağmen sevmekti…
Seni düşününce, içimde bir kuş kanat çırpıyor göğe doğru
Sen?
Ben?
Sen de beni seviyor musun?
Ne cevap vermemi istersin?
Kısa bir seviyorum mu istediğin?
Anlat bana…
Benimkisi sevgiden başka bir şey sanki. Öyle alelade sevmelerden değil; sanki aklım, kalbim hiç rastlamadığı bir duygu girdabında debelenir gibi. Hem korkutucu hem kışkırtıcı, belki de çokça arzu. Acemi kalbim bunun aşk olduğunu söylerken aklım dehşete kapılıyor. Seni düşününce içimde bir kuş kanat çırpıyor göğe doğru. Tuhaf, aptal bir mutluluk sarıyor içimi, yüzümdeyse dalgın bir tebessüm. Halim kimilerine garip geliyor. “Hasta mısın?” diye soruyorlar. Hasta mıyım gerçekten diye düşünüyorum. “Eğer aşk bir hastalıksa” diyorum içimden, ben iyileşmek istemiyorum.
Bazen işimi yaparken uçar gibi hızlanıyorum bu duyguyla. Bazen de ağır düşünceli, aksak gidiyor işler. Aylardır düşüncelerimin liste başında adın, yılın hit parçası gibi stabil ve sabit duruyor. Bitebileceğimizi düşünmek çok canımı yakıyor. Bu kadarı hakkım değil belki ama seni senden vazgeçemeyecek kadar bencilce hep yanımda istiyorum. Hiç gitme, başkasına bakma, bir de sevme diliyorum…
Diyorum ya benimki sevgiden de öte bir şey. Kimine göre saplantı, kimine göre aşk. Benimki öyle kısa sevmelerden değil ki kısaca “seviyorum” diyeyim. Ben seni bugün, yarın ve gelecekte ömürlük istiyorum. Gözlerine bakıp göremem diye korktuğum, karşılıksız kalabilecek diye kahrolduğum, sormaya bile çekindiğim bir duygu bu.
Yani anla işte, ben seni “çok, çoook seviyorum.”
Bal
Kalırsam değil, eğer gidersem işte o zaman roman olacağız biz seninle. İnan, sert rüzgârın uzaktayken bile yakacak içimi.
Belediyenin yapmaya çalışırken daha kötü hale getirdiği bu yolda, beceriksiz adımlarla valizimi ilerletmeye çalışıyordum. İki sene üniversiteyi erteledikten sonra son anda karar verip, ek kontenjan ile en kötü şehri kazanmak –yani bana göre– benim başıma gelecek türden bir olay olmalıydı. Kendi başımın buyrukluğuna mı kızsam, anneannemin ısrarla “gitmesen mi kızım? Oralarda tek başına ne yapacaksın? Burada da okul var. Hem beni sana hasret bırakma yavrum” deyişlerine rağmen, girdiğim bu yoldan geri dönemeyişime mi hayıflansam bilemiyordum.
Hep akıllı geçinirim ya ben, bugün bu yolda karar verdim tam bir aptal olduğuma. Ne kadar da kolay git dedi bana. “Git ve hayatın için çabala.” İçinde hayat olan ama bizi barındırmayan bir cümle. Kızgınlığım ona mı yoksa aptallığıma mı bilemiyorum. Uzak ve soğuk oluşunu ise birçok farazi varsayıma bağlıyorum epeydir. Onun yanında aynı okulda okuma hayalimi hiç önemsememiş olması, yine bizi barındırmayan bambaşka bir şehirde iş başvurusu yapması… Bilemiyorum.