an asla pişman değilim!
Hayatım boyunca birçok hata yaptım. Hiç girmek istemeyeceğim yanlış işlere bulaştım. Düştüm, kalktım, düştüm sonra yine kalktım, sonra yine yine yine… Evet, beni sevenlerin yüreklerine kaldırım taşlarını döşediğim oldu, sıcak koyunlarından ansızın çıkıp gitmelerim de. Ama şu an düşündüğümde ne hissediyorum biliyor musun?
Hatalarımdan asla pişman değilim! Asla…
Çünkü onlar benim güzel hatalarımdı. Yaşanması gereken, yaşanan ve kefaleti ödenen hatalarımdı. Evet, seni de üzdüm biliyorum. Evet, belki de hatanın en büyüğü bendeydi bu ayrılığın. Hatta bu aşk ayinin günahkârı da bendim, kabul ediyorum. Ama biliyor musun artık ben, senden daha da temizim. Kefaletimi gözyaşlarımla, rengi acısından da kırmızı damlayan yaralarımla, uykuya hasret gecelerimle, küllüğümü izmarit mezarlığına dönüştüren hasretinle ödedim. Şimdi tüm bunların üstüne, ne sana ne de bir başkasına yedirtmem hatalarımı.
Birçok yanlışımın olduğu doğrudur. Ama benim en büyük hatam neydi biliyor musunuz? Güvenmek… Çok çabuk güveniyorum insanlara, biriyle biraz zaman geçirdikten sonra, masumluğuna aldanıp güvenebiliyorum. Çünkü ben insanları galiba kendim gibi sanıyorum. Hepimiz bundan dolayı kaybetmiyor muyuz zaten? Onları sevdiğimiz kadar, onlar da bizleri seviyor sanıyoruz. Biz onlara kıyamadığımızı düşünürken sanıyoruz ki; onlar da bizler için aynısını düşünüyor. Maalesef hiçbir şey sandığımız gibi gitmiyor.
Kime kıyamadıysak, sırtımızda bir bıçak darbesi…
Kimi sevdiysek kalbimizde terk edilmişliğin o ağır yükü vardı…
Demem o ki; yanlışlarımız her zaman olacak bu hayatta. Ama yine de hatalarını sevmeli, onlara sahip çıkmalı ve asla ah etmemeli… Yaşanması gereken ne varsa yaşandı. Sevabıyla, günahıyla… Artık bulunduğun anın en saf ve temiz halindesin. Gözyaşların bırak aksın. Sen akıttığın damlalar kadar güçlüsün bu hayatta. Seni yaptıklarından dolayı suçlu gösterenler olursa, onları da sakın umursama.
Çünkü sen hatalarınla güzelsin…
“
“Seninle yürüdüğümüz o yollarda, saflarımızı hep sıkı tutardık. Korkardık aramıza rüzgârın dahi girmesinden. Yollar hala aynı yollar ama sen yoksun. Ve şehrin tüm poyrazı sol yanıma vuruyor.
Kendi kişisel tarihime not:
Yaptığın hatalardan dolayı pişmanlık duymak, seni üzmek isteyen insanlara karşı gardını indirmek olduğunu anla. Hatalarını her zaman sev. Zira, onların sana verdiği acılara dayandığın kadar güçlüsün bu hayatta.
Senin için çaldığına inandığın şarkıların aslında seni yaralamaktan başka bir amaca hizmet etmediğinin farkına var. Çünkü her ayrılığın bir şarkısı vardır bu hayatta. Ve duyduğun her şarkı, günün birinde ayrılığı hatırlatacak sana.
Düştüğünde gözyaşlarını silmen için sana mendil uzatan insanlardan uzak dur. Gözyaşları da tükenir elbet. Onun yerine yerden kaldırmak için sana sarılan insana ver kendini delice.
Yaşanmışlıklarının acısını iliklerine kadar hisset ve onları sar, sarmala. Ama tek bir yaşanmamışlığın dahi yasını tutma. Zira onlar virüs gibidir. Zamanla yaşanmışlıklarını dahi zehirler.
Ve her şeyi kaybettiğini düşündükleri anda, aslında senin kazandığını unutma. Çünkü azaldın, içindeki fazlalıklardan kurtuldun. Sadece kendinlesin ve bu senin galibiyetin. Artık hiç kimse sende olmayanı alamayacak.
“
Gemi her an batacakmış duygusuyla yaşamayı bıraktım artık. Çünkü anladım ki, nasibi aşk olanın, pusulası rüzgâr bile olsa, varır o limana.
Sonu üç noktalı cümleler…
Kendi ellerimle kazdım bu mezarı ben, biliyorum. Senin inşa ettiğin ne varsa yıkıp, içine gömdüm. Bunun için artık sitemlerim gereksiz. Hak ettiğim yerde hak etmediğim senli düşleri kurmam yersiz. Eğer bir gün olur da seninle aynı düşün baharında yolumuz kesişirse işte bu yüzden yolunu değiştirmelisin. Çünkü ben her zaman senin baharına kışı müjdeleyen yağmurlar olacağım sevgilim…
Saatlerle de bu aralar aram hiç iyi değil. Gitmem gereken yerlere geç kalır oldum. Ne zaman kahvemi hazırlasam, içtiğimde sıcaklığından eser kalmıyor. Tadındaysa sensizliğin o acı hali… Oysa hiç geç kalmazdım ben hayata. Olmam gereken yerde hep hazır olurdum. Şehrin betonarme manzaralı kafelerindeki buluşmalarımıza hep on dakika önce gelirdim. Kahvemse hep ısıtırdı dudaklarımı. Anlıyorum ki tüm geç kalmışlığımı sende tükettim sanırım.
Artık yokluğunda hayatım, yazılarım gibi sonu üç noktalı cümlelerle dolu. Devamı gelecekmiş gibi duran ama devamsızlığında yok olan…
Haklıyım
Ümitsiz olmakta haklıyım arkadaş.
Hatalarımı özlemekte bile haklıyım.
Kadere isyanımda, kendi yazgımı çizdiğim günleri düşlemekte, insanlara güvenememekte, kilometrelerce yenen tırnaklarımda, hatta her gece kalem sarhoşu olmakta haklıyım.
Olmuyor işte!
Çünkü eksilmedim, tükendim…
Çünkü hayatın bana sunduğu güzel olan, siyah beyaz ruhuma renk getiren her ne varsa, benden alıp götürdüklerinin yerini bir türlü dolduramıyor.
“
Yazılmamış sözler arıyorum, ya da hiç gidilmemiş diyarlar.
Sen benim en ağır keşkemsin
Bugün izlediğim bir filmin sahnesinde, hastanede yatan adamın sevdiği kadına söylediği şu sözlere takılı kaldı zihnim;
“Günün birinde bitkisel hayata girerse yahut felç geçirirse bu beden; beni böyle görmene dayanamam. Öldür beni!”
Düşündüm. Bugüne kadar sana böyle güzel sözler söyleyemediğimi fark ettim. İçten içe kızdım kendime. Gerçi sen sevgi sözlerine karşı halimi hep ketumluğuma yormuş olsan da, aslında ben seni seviyorum diyebilmeyi inan çok denedim. Lakin ne zaman sana karşı duygularımı söylemeye kalksam kelimeler boğazıma kadar gelip orada yumru oluyordu adeta. Bir el hep tutuyordu sözleri. Bu, kazanamayacağımı bildiğim bir savaşa yeniden yeniden girmek gibiydi. O elle savaştım biteviye. Ama sonunda kaybeden hep ben oldum.
Ne isterdim biliyor musun?
Keşke şimdi yanımda sen olsan, gözlerimiz kesişse aynı sokak lambasının altında, gölgelerimizin birbiriyle olan dansına benim şu sözlerim eşlik etse;
“Seni seviyorum…”
Hızımı alamasam, yılların verdiği tüm birikmişliğimi boşaltsam bir anda;
“Seni seviyorum… Seni seviyorum… Seviyorum…”
Fakat işte bazı hataların telafisi hayallerde bile olmuyor. Bunun için anın sunduğu güzel olan ne varsa yaşamalı. Çünkü bazı amaların keşkesi çok ağır oluyor.
Ve sen benim en ağır keşkemsin…
Bu arada bizim filmimizdeki adam sevdiği kadına şöyle haykırıyor;
“Çok sağlıklıyım sevgilim. Eğer geri dönmezsen, öldür beni.”
“
Aslında çok fazla bir şey istemiyorum. Sadece dizime kadar sana battım. Gelip beni kurtarsana…
Unutmak da can yakar bazen
Bir an gelir, yaptıklarına karşı sevdiğinin gözleri kör olur. Görünmek için tüm çabaların beyhudedir. Sevmenin bütün dillerinin kullansan da duyuramazsın sesini. Çünkü onun dili lal olmuştur. Sen de zamanla dayanamaz, mücadelenden vazgeçersin. Yüreğin yana yana, kabuk tutmayan yaralarını yeniden yara yara vazgeçersin. En sonunda ise bu vazgeçişin tarihin kara defterine kişisel bir hata olarak yazılır.
Oysa ben, vazgeçmekten bile vazgeçtim artık.
Kimseye var olduğumu ispatlama gibi bir kaygı barındırmıyorum.