ed Adler
Yaşamın Anlamı ve Amacı
Alfred Adler, bireysel psikoloji olarak bilinen düşünce ekolünü oluşturmasıyla tanınan Avusturyalı bir doktor ve psikiyatristtir. Ayrıca, kişiliğin oluşumunda önemli bir rol oynadığına inandığı aşağılık duygusu ve aşağılık kompleksi kavramlarıyla da hatırlanır. Adler, başlangıçta Sigmund Freud’la birlikte çalışıyordu ve psikanalizin kurulmasına yardımcı oldu, ayrıca Viyana Psikanaliz Derneği’nin kurucu üyesiydi. Bireysel Psikoloji Topluluğu’nun da kurucusudur. Adler’in teorisi, bireye bir bütün olarak bakmaya odaklanıyordu, bu yüzden yaklaşımına bireysel psikoloji adını verdi. Ayrıca Freud ve Jung’la birlikte “derinlik psikolojisi”nin üç büyük kurucusundan biridir. Kişilik gelişiminde anne babanın etkisi konusuna özellikle odaklanmıştır.
7 Şubat 1870’te, Avusturya’daki Penzing’de doğmuş, Viyana’da büyümüştür. Tıp öğrenimini 1895’te tamamlamıştır. İlk doktorluk yıllarından itibaren hastayı çevresiyle olan ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurgulamıştır. 1921 yılından sonra çocuk rehberliği klinikleri kurmaya başlamıştır. Avrupa ve ABD’de dersler vermiştir. 28 Mayıs 1937’de, İskoçya’ya yaptığı bir ziyaret sırasında hayatını kaybetmiştir.
İnönü Korkmaz, 1974 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da, lisans ve yüksek lisans eğitimini ise İngiliz Dili Eğitimi alanında Edirne’de tamamladı. 2009 yılında Trakya Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamadan önce on yıl boyunca özel bir dil kursunda İngilizce öğretmenliği yaptı. 2016 yılında İstanbul Üniversitesi, Çeviribilim bölümünde doktora öğrenimini tamamlamış olup halen Trakya Üniversitesi, Mütercim Tercümanlık bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Teknik Çeviri, Çeviride Bilgi Teknolojileri ve Çeviribilime Giriş gibi lisans düzeyinde dersler vermektedir ve bu alanlarda çeşitli bilimsel makale, kitap bölümü ve sempozyum bildiri metinleri bulunmaktadır. Yayınevimiz tarafından yayımlanan Hint Mitolojisi, Yunan ve Roma Mitolojisi, Babil Mitolojisi, Bir Nefeste Matematik, Para: Deniz Kabuğundan Sanal Paraya kitaplarının çevirmenidir. Ölüm Kavşağı, Modem Zamanlar 2.0, İnsan Cephesi, Yetişkinler, Makine Öğrenmesi gibi çevirileri de bulunmaktadır. Kendisi ayrıca Teknik Metinlerde İşlevsellik: Kullanma Kılavuzlarının Çevirileri adlı kitabın yazarıdır.
Bu kitap, sayfalarını okuyarak birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri umuduyla tüm insanlığa adanmıştır.
Birinci Kısım
Yaşamın Anlamı
İnsanoğlu bir anlamlar âleminde yaşar. Olayları sadece deneyimlemeyiz. Etrafımızda gelişen olayları bizim için taşıdıkları önemleri doğrultusunda deneyimleriz. Hatta kökenlerine indiğimizde bile deneyimlerimiz insanlara özgü hedeflerimiz doğrultusunda sınıflandırılır. “Ahşap” yalnızca “insanla ilişkisine bağlı olarak ahşap” anlamına gelir ve “taş” da ancak “insan yaşamında bir etmen olduğu müddetçe bir taş” anlamına sahiptir. Şayet insan anlamlardan kaçınıp olaylara odaklanırsa talihsiz bir duruma düşer: Kendisini diğer insanlardan tecrit edecek, eylemleri kendisi ya da başkaları için faydasız olacak, yani kısacası anlamsızlaşacaktır. Ancak hiçbir insan anlamlardan kaçamaz. Gerçekliği her zaman ona yüklediğimiz anlam sayesinde deneyimleriz. Üstelik sadece içinde barındırdığı anlam değil, yorumladığımız bir şey olarak. Bu nedenle anlamın her zaman aşağı yukarı bitmemiş ya da tamamlanmamış olduğunu, hatta hiçbir zaman tamamen doğru bir anlam olmayacağını varsaymak oldukça normaldir. Anlamlar âlemi aslında hatalar âlemidir.
Birisine “Yaşamın anlamı nedir?” diye sorsak yanıt veremeyebilir. İnsanlar çoğunlukla böyle bir soru ya da verilebilecek yanıtlar hakkında fikir yürütme zahmetine girmez. Soru insanlık tarihi kadar eskidir ve içinde yaşadığımız zamanda hem gençlerin hem yaşlıların isyan edip kendilerine “Ne için yaşıyorum? Yaşamın anlamı ne?” diye sordukları doğrudur. Bununla birlikte böyle soruları ancak bozguna uğradıklarında sorduklarını söyleyebiliriz. Her şey sütliman ilerlerken ve yaşam önlerine zor sınavlar çıkarmadığında bu soru asla dile gelmez. Her insan kaçınılmaz biçimde soruyu sorup yanıtını eylemlerinde verir. Sözlerine kulaklarımızı tıkayıp hareketlerini izlersek kişinin kendisine has bir “yaşamın anlamı” yorumu olduğunu ve tüm tavırlarının, duruş biçiminin, hareketlerinin, yüz ifadelerinin, tarzının, emellerinin, alışkanlıklarının ve karakter özelliklerinin de bu anlam ile bağdaştığını görürüz. Yaşamın belirli bir yorumuna güveniyormuş gibi davranır. Tüm hareketlerinde dünya ve kendisine dair örtük bir tahmin, “ben böyleyim ve tüm evren de şöyle” diyen bir hüküm vardır. Hem kendisine yüklediği bir anlam hem de yaşama yüklediği bir anlam bulunur.
Yaşama yüklenen anlamların sayısı insan sayısı kadar çoktur ve daha önce belirttiğimiz gibi yüklenen her anlam az ya da çok bir hata barındırır. Hiç kimse yaşamın anlamına tam olarak vakıf değildir. Bir miktar işe yarar olan herhangi bir anlam tamamen yanlış değildir. Yaşama dair tüm anlamlar bu iki sınır arasındaki değişkenlerdir. Ancak bu değişkenler arasından bazılarını daha iyi yanıtlar ve diğerlerini daha kötü yanıtlar olarak ayırt ederiz. Bazılarında hatanın küçük diğerlerinde ise büyük olduğunu görürüz. Daha iyi anlamların ortak yönlerinin ne olduğunu ve daha kötü yanıtlarda da neyin eksik olduğunu keşfedebiliriz. Böylece bilimsel olarak “yaşamın anlamı”nı, insanlık söz konusu olduğunda gerçeklikle yüzleşmemizi sağlayan bir anlamı, yani doğru anlamlara yönelik ortak bir ölçütü elde edebiliriz. Burada yine “doğru”nun insanlık için doğru, insanların hedefleri ve amaçları için doğru olduğunu unutmamalıyız. Bundan başka bir doğru yoktur. Başka bir hakikat olsa da bizi asla ilgilendirmez, bunu asla bilemeyiz ve zaten bir anlamı yoktur.
Her insanın üç temel bağı vardır ve asıl hesaba katması gereken bu bağlardır. Kendisi için hakikati bu bağlar oluşturur. Karşısına çıkan tüm sorunlar bu bağlar doğrultusundadır. Her zaman bu soruları yanıtlamalıdır çünkü bunlar insanı sürekli sorgular. Üstelik verdiği yanıtlar bireyin yaşamın anlamına yönelik anlayışını gösterir. Bağlardan ilki bu gezegenin, yeryüzünün kabuğunda yaşıyor başka bir yerde yaşamıyor olduğumuzdur. Yerleşim alanımızın sınırlamaları altında ve imkânlarıyla gelişmeliyiz. Bedenen ve benzer biçimde zihnen yeryüzündeki bireysel yaşamımızı sürdürebilecek ve insanlığın geleceğini güvence altına alabilecek biçimde gelişmeliyiz. Bu ise her insanı bir yanıt bulmaya zorlayan ve hiç kimsenin kaçınamayacağı bir sorundur. Ne yaparsak yapalım eylemlerimiz insan yaşamının durumuna yanıtımızdır. Neyin gerekli, uygun, mümkün ve cazip olduğuna dair düşüncelerimizi açığa çıkarır. Her cevap insanlığa ait olduğumuz ve insanların da bu yeryüzünde yaşadığı gerçeğine bağlıdır.
İnsan vücudunun zayıflığını ve içine yerleştirildiğimiz güvensizliği göz önünde bulundurursak işte o zaman kendi yaşamlarımız ve insanlığın refahı için yanıtlarımızı pekiştirmek, ileri görüşlü ve tutarlı olmalarını sağlama zahmetine girmeliyiz. Sanki bir matematik problemiyle karşı karşıya gibiyiz ve buna bir çözüm bulmaya çalışmalıyız. Ancak rastlantıya ya da tahmine güvenerek çalışamayız, aksine elimizin altındaki tüm araçları kullanıp tutarlı bir biçimde çalışmalıyız. Belki tamamıyla mükemmel bir yanıt, her şeye yetecek bir yanıt bulamayabiliriz ancak yine de tahmini bir yanıt bulabilmek için bütün becerimizi kullanmalıyız. Her daim daha iyi bir yanıt bulmak için çabalamalıyız ve bulacağımız yanıt da durumumuzun el verdiği tüm artıları ve eksileriyle bu zavallı gezegenin, yeryüzünün kabuğuna bağlı olduğumuz gerçeğine doğrudan uygulanabilir olmalıdır.
İşte bu noktada ikinci bağ karşımıza çıkar. İnsan ırkının tek üyesi değiliz. Etrafımızda diğerleri de var ve onlarla ilişki içinde yaşıyoruz. Tek başına insanın zayıflığı ve kısıtlılıkları kendi hedeflerini diğerlerinden yalıtılmış bir biçimde yerine getirmeyi imkânsız kılar. Şayet tek başına yaşayıp sorunlarıyla kendi başına mücadele etmeye çalışsaydı yok olup giderdi. Kendi yaşamına devam edemezdi, aynı şekilde insanlığın yaşamını da sürdüremezdi. Her zaman diğer insanlara, kendi zayıflıkları, eksiklikleri ve kısıtlılıkları yüzünden bağlıdır. Kendi refahı ve tüm insanlığın refahı için atılacak en büyük adım işbirliğidir. Bu yüzden de yaşamın sorunlarına getirilecek her yanıtın bu bağı göz önünde bulundurması gerekir. Yanıtın bir birlik içinde