sonra konuşursa, dudaklarından altın sözler ve gizemli dizeler dökülse bile ebedi yerde kalmanın ıstırabı baş gösterecektir.
Taş ve kıvılcımın hareketinin şimşek hızında olduğu söylenemez mi?
Çağrıldığında hemen “evet” diye yanıtlamak, sarsılmaz bilgeliktir. Diğer yandan, çağrıldığında bu isteğin nedeni konusunda tereddüt etmek, ebedi yerde kalmanın ıstırabıdır.
Duran, bir şeyden etkilenen ve karışan zihin, ebedi yerde kalmanın ıstırabı ve sıradan insan demektir. Seslenildiğinde aralıksız yanıtlamak ise tüm Budaların bilgeliğidir.
Buda veya sezgileri olan tüm varlıklar birbirinden ayrı değildir. Tanrı veya Buda denilen, işte böyle bir zihindir.
Pek çok yol olmasına rağmen – Tanrıların Yolu, Şiirin Yolu, Konfüçyüs’ün Yolu – hepsi bu tek zihnin duruluğunu paylaşır.
Zihni kelimelerle anlatırken “Herkes aynı zihne sahiptir,” veya “Gündüz ve gece, iyi ve kötü olaylar Karma’ya bağlıdır,” veya “Kişinin evini terk etmesi, ülkesini harap etmesi onun yansımasıdır çünkü hem iyi hem de kötü, kişinin zihnine bağlıdır,” gibi şeyler söyleriz. İnsanlar bu zihnin neye benzediğini merak edecek olursa, onlara bunu gösterebilecek gerçekten aydınlanmış biri olmadığı sürece sadece kafaları karışacaktır.
Bu dünyada zihnin ne olduğunu bilmeyenler mutlaka vardır fakat bunu anlayan insanların da az bile olsa var olduğu açıktır. Zihni anlayan insanlar var olsa da buna uygun davrandıkları pek sık görülmez. Yani, zihni iyi açıklayabilseler bile onu derinlemesine anladıkları şüphelidir.
Bir insan suyu anlatabilir ama ağzı ıslanmayacaktır. Bir insan ateşi tüm yönleriyle izah edebilir ama ağzı ısınmayacaktır.
Kişi, gerçek suya ve gerçek ateşe dokunmadan onları tanıyamaz. Bir kitabı açıklamak bile o kitabın anlaşılmasını sağlamaz. Yiyecekler kısaca tanımlanabilir ama bu tek başına kişinin açlığını gidermez.
İnsanın bir başkasının açıklamasıyla anlayışa erişmesi mümkün değildir.
Bu dünyada zihni açıklayan Budistler ve Konfüçyüsler vardır ancak yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmaz. Bu tür insanların zihinleri gerçekten aydınlanmış değildir. İnsanlar kendi zihinleri hakkında tam olarak aydınlanmadıkları sürece anlayışa sahip olamayacaklardır.
Eğitim alan birçok kişi zihni anlamaz ama bu, sayılarla ilgili bir mesele değildir. Onların arasında doğru bir düşünce yapısına sahip tek bir kişi yoktur. Bir kişinin zihninin aydınlanmasının, o insanın çabalarının derinliğine bağlı olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanın Zihnini Koyduğu Yer
Biz şöyle deriz:
Eğer insan, zihnini rakibinin hareketine koyarsa, zihni rakibin hareketi tarafından ele geçirilecektir.8
Zihnini rakibinin kılıcına koyarsa, zihni o kılıç tarafından ele geçirilecektir.
Zihnini rakibinin kendisine vurma niyetine koyarsa, zihni rakibinin ona vurma niyetiyle ilgili düşünceler tarafından ele geçirilecektir.
Zihnini kendi kılıcına koyarsa, zihni o kılıç tarafından ele geçirilecektir.
Zihnini vurulmama niyetine koyarsa, zihni vurulmama niyeti tarafından ele geçirilecektir.
Zihnini rakibinin duruşuna koyarsa, zihni o duruş tarafından ele geçirilecektir.
Bu da, zihnini koyacak bir yer olmadığı anlamına gelir.
Bir zamanlar bir adam şöyle demişti: “Zihnimi nereye koyarsam koyayım, niyetlerim zihnimin gittiği yerde alıkonuluyor ve rakibime karşı kaybediyorum. Bu yüzden zihnimi göbeğimin altına koyuyor ve gezmesine izin vermiyorum.9 O zaman rakibimin hareketlerine göre değişebiliyorum.”
Bu akla yatkındır fakat Budizmin en yüksek noktasından bakıldığında zihni göbeğin, vücut merkezinin altına koymak ve gezmesine izin vermemek yüksek değil, düşük bir anlayış düzeyidir. Bu, disiplin ve eğitimle aynı düzeydedir. Ciddiyetle aynı düzeydedir. Ya da Mencius’un, “Kayıp zihnin peşinden git,”10 sözüyle aynı düzeydedir. Bu da en yüksek seviyeyi işaret etmez, sadece ciddiyet duygusuna sahiptir. “Kayıp zihin” konusuna gelince, bununla ilgili başka bir yerde yazmıştım, göz atabilirsiniz.
Zihninizi göbeğinizin altına koyup gezinmesine izin vermemeyi düşünürseniz, zihniniz bu planı düşünen zihin tarafından alıkonulacaktır. Böylelikle ilerlemeye gücünüz olmayacak ve özgürlükten son derece uzak olacaksınız.
Bu da bizi bir sonraki soruya götürür: “Eğer zihnimi göbeğimin altına koymak beni işlevsiz ve özgürlükten mahrum bırakıyorsa, bunun hiçbir faydası yoktur. O zaman zihnimi bedenimin hangi bölümüne koymalıyım?”
Ben de, “Eğer zihnini sağ eline koyarsan, zihnin sağ elin tarafından ele geçirilecek ve bedenin de işlevini kaybedecektir. Eğer zihnini gözüne koyarsan, gözün tarafından ele geçirilecek ve bedenin işlevini yitirecektir. Eğer zihnini sağ ayağına koyarsan, zihnin sağ ayağın tarafından ele geçirilecek ve bedenin işlevini yitirecektir. Eğer zihnini bir yere koyarsan, bedeninin geri kalanı işlevini yitirecektir,” diye cevap veririm.
“Peki, öyleyse insan zihnini nereye koyar?”
“Eğer zihnini herhangi bir yere koymazsan, bedeninin her bölümüne ilerleyecek ve tümünde var olacaktır. Böylelikle, eline geldiğinde elinin işlevini gerçekleştirecektir. Ayağına geldiğinde ayağın, gözüne geldiğinde de gözün işlevini gerçekleştirecektir. Eğer bir yer seçip zihnini oraya koyacak olursan, zihnin o yer tarafından ele geçirilecek ve işlevini kaybedecektir. İnsan düşünürse, düşüncelerine kapılır. Bu yüzden düşünceleri ve ayrımsamayı bir kenara bırak, zihnini bedeninden uzaklaştır, orada veya burada durmasına izin verme. Zihnin bu yerleri ziyaret ettiği zaman işlevini yerine getirecek ve görevini hatasız yapacaktır,” diye yanıtlarım.
Zihni bir yere koymaya, tek taraflılığa kapılmak denir. Tek taraflılığın, bir yöne meyilli olmak olduğu söylenir. Doğruluk her yöne hareket eder. Doğru Zihin, bedenin tümünde var olarak kendini gösterir. Herhangi bir yere meyilli değildir.
Zihin bir yere meyilli, başka bir yerden eksik olduğunda buna tek taraflı zihin denir. Tek taraflılık değersizliktir. Herhangi bir şey tarafından tutsak edilmek, bu şey ne olursa olsun, tek taraflılığa kapılmaktır ve Yol’da yürüyenler tarafından hor görülür.
İnsan “Zihnimi nereye koysam?” diye düşünmediğinde, zihni tüm bedeni boyunca uzanacak ve her yere ulaşacaktır.
İnsan zihnini bir yere koymayarak rakibinin hareketlerine karşılık vermek üzere onu bir yerden başka bir yere götürerek kullanamaz mı?
Eğer zihin tüm bedenle hareket ediyorsa, ele ihtiyaç duyduğunda kişi eldeki zihni kullanmalıdır. Ayağa ihtiyaç duyduğunda, ayaktaki zihni kullanmalıdır ama eğer zihni koyacak tek bir yer belirlerseniz, onu oradan çıkarmaya çalıştığınızda olduğu yerde kalacak ve işlevsiz olacaktır.
Zihni, bağlı bir kedi gibi kontrol altında tutup gezinmesine izin vermediğinizde, zihin kendi içinizde alıkonmuş olacaktır. Onu bedeniniz içinde terk ettiğinizde, hiçbir yere gitmeyecektir.
Zihni tek bir yerde durdurmamak için çabalamak, işte bu disiplindir. Zihni durdurmamak amaç ve esas olandır. Hiçbir yere koymadığınız sürece her yerde var olacaktır. Zihin bedenin dışına hareket ettiğinde bile eğer sadece bir yöne gönderilirse diğer dokuz tanesinde olmayacaktır. Zihin sadece bir yönle sınırlandırılmazsa,