Musashi Miyamoto

Beş Çember Kitabı


Скачать книгу

pes etmeye yakın olduğu, ruhunun güçsüzleştiği vakitler oluyordu. Gerilen sinirleri artık dayanamıyormuş gibi görünüyordu. Böyle zamanlarda aynaya, kaşındaki derin yaranın yansımasına bakar ve tuhaf bahçe getasını sakladığı yerden çıkararak kendi kendine, “Cesaret! Masamuné’yi hatırla! İşin daha bitmedi,” derdi.

      Bunun üzerine kuvveti ve sakinliği geri dönerdi ve bir kere daha işlerin ve sabretmenin üstesinden gelebileceğini hissederdi.

      Heishiro yavaş yavaş üstlerinin destekleriyle yükseldi ve öğrenmesi belirgin bir ilerleme kaydetti. En nihayetinde başka bir manastıra giderse daha hızlı ilerleyebileceğini düşündü ve Hiei Dağı’ndaki Enryakuji Tapınağı, Japonya’daki kutsal öğretiler için en büyük ve en meşhur yer olduğundan oraya başvurunca hemen kabul edildi.

      Yirmi yıl sonra Jōben (Heishiro’nun rahipliğe girdiğinde aldığı isim buydu) âlimliğiyle ve sade dindarlık yaşamının kurallarına katı bağlılık göstermesiyle her yerde tanınıyordu. Fakat tatmin olmamıştı. Hâlâ İmparator’un dikkatini çekmekten çok uzaktı. Daha da yukarı tırmanmak zorundaydı. Hedefi dünyaca ünlü olmaktı.

      Böylece, haklı olarak bütün ilmin ve irfanın kaynağı kabul edilen Çin’e gitmeye karar verdi. Budist inancının tüm söylemlerine ulaşacaktı. Jōben, fırsatını bulur bulmaz doğduğu kıyılardan yelken açtı ve kendisini tuhaf insanların arasında buldu. Orada on yıl kaldı. Bu süre boyunca pek çok meşhur tapınağı ziyaret etti ve pek çok kaynaktan irfan topladı. Nihayetinde bu gezginin ünü Çin İmparatoru’nun kulağına ulaştı ve İmparator, Jōben’i huzuruna memnuniyetle çağırarak ona nazikçe yeni bir rahip ismi bağışladı: Issan-Kasho-Daizenji. Böylelikle Jōben gerçekten de bilge ve kutsal bir insan olmak için ülkesinden ayrılmış ancak Japonya’ya önde gelen bir rahip addedilerek dönmüş oldu.

      Dönüşünün ardından Issan-Kasho-Daizenji, rahip adayıyken girdiği Kyoto’daki Ungo-ji tapınağında kaldı. Yıllardır Masamuné’den haber almamıştı ve ne durumda olduğunu endişeyle öğrenmek istiyordu. Nefretinin nesnesi olan adamın da yükseldiğini ve şu anda Sendai Kalesi’nin efendisi olarak zamanın en önemli adamlarından biri kabul edildiğini duyduğunda memnuniyetsiz bir şaşkınlık yaşadı. Yalnızca sarayda yüksek bir mevki kazanmakla kalmamış, aynı zamanda kuzeydoğu daimyolarının başı olmuştu ve Şogun bile ona saygılı davranıyordu. Oldukça sinir bozucu bir durumdu. Zenji uygun zamanı kollaması ve dikkatli davranması gerektiğini fark etti. Artık yanlış bir hamle uzun yıllardır çektiği zahmeti faydasız kılabilirdi.

      Gelgelelim çok da fazla beklemesi gerekmedi.

      İmparator hastalanmıştı, illeti öyle ciddiydi ki en bilge hekimlerin becerileri dahi fayda etmiyordu. İmparatorluk Sarayı’nın en yüksek mevkideki memurları, bu meseleyi tartışmak üzere önemli bir özel toplantı düzenlediler ve dünyevi şeylerin boş olduğuna, tek umudun cennetin yardımında yattığına karar verdiler.

      Hangi rahip bu üst seviye görevi emanet edebilecekleri kadar temiz, engin bilgiliydi?

      Hepsinin dudağından aynı isim döküldü: “Issan-Kasho-Daizenji!”

      Bu sebeple kutsal adam süratle saraya çağırıldı ve hasta İmparator’un sağlığına kavuşması için İlahi Güçlere var gücüyle dua etmesi emredildi.

      Yedi gün ve yedi gece boyunca Zenji, Mavi Ejder Salonu’nda kendini insanlıktan tamamen soyutladı. Yedi gün ve yedi gece boyunca oruç tuttu ve bu kıymetli yaşamın bağışlanması için dua etti. Ve dualarına karşılık verildi. O sürenin sonunda İmparator daha iyi oldu ve toparlanması öyle hızlı ve kısa sürede gerçekleşti ki hakkındaki endişelerin tamamı sona erdi.

      Majesteleri’nin minneti sınır tanımadı. Zenji, imparatorluğun pek çok armasıyla onurlandırıldı ve sonucunda bütün bakanlar ve saray mensupları İmparator’un gözdesi olduğundan ona yaranmak için dalkavuklukta birbiriyle yarışıyordu. Zenji, Ungoji Tapınağı’nın başrahibi olarak atandı ve bir isim daha aldı: Ungo-Daizenji.

      “Artık arzuladıklarıma ulaşabilirim!” diye düşündü rahip sevinçle. “Bir tek Masamuné’yi büyük bir hainlik yapmakla suçlamak için makul bir bahane bulmak kaldı.”

      Ne var ki düşük mevkili takunya taşıyıcısı Makabé Heishiro, daimyo Daté Masamuné’den intikam alacağına yemin edeli otuz yıl olmuştu ve kutsal yazıtları derinlemesine araştırması, uzun gece ibadetleri, hayatını kişisel zevklerden arınmaya ve meditasyona adaması etkisiz kalmamıştı. Heishiro, büyük rahip Ungo-Daizenji olmuştu. Karakteri radikal bir değişikliğe uğramış olsa da kendisi bundan şüphelenmiyordu. Zihni saflaşmıştı ve artık intikam arzusu gibi adi ve kıymetsiz bir hissi barındırma kabiliyeti yoktu. Gücü elinde olmasına rağmen onu kullanmayı artık umursamıyordu.

      “Nefret etmek ya da hemcinsim olan bir yaratığa zarar vermeye çalışmak rahipliğe girmiş biri için aşağıda kalan bir şeydir,” dedi kendi kendine. “Tutku rüzgârları bir tek dindışı dünyanın labirentinde hareket edenleri rahatsız eder. Bir insanın manevi gözleri açıldığında ne doğu ne batı ne kuzey ne de güney var olur, bunlar sadece yanılsamalardır. Otuz yıldan fazla süre boyunca Lort Daté’ye kin besledim ve gözlerimin önündeki yegâne nesne olan intikam beni bugünkü durumuma getirdi. Lakin Lort Daté bir olayda bana kötü davranmasaydı hayatım ne halde olurdu? Muhtemelen ömrümün sonuna dek takunya taşıyıcısı Heishiro olarak kalırdım. Fakat efendim, böylesi bir cezayı hak edip etmediğimi düşünmeden bana bir bahçe getası fırlatacak kadar şefkatsizdi. Öfkelendim ve intikam yemini ettim. Onu cezalandırma azmim sayesinde rahip oldum, çok çalıştım, yokluğa katlandım ve nihayetinde imparatorluğun en nüfuzlu rahiplerinden biri oldum; prensler ve soylular bile bana hürmetle boyun eğdiler. Meseleye gerçek ışığında bakacak olursam aslında her şeyi Lort Daté’ye borçluyum. Eski zamanlarda Sakya Muni sırtını dünyevi şöhrete dönerek Dantoku Dağı’na tırmanmış ve orada, St. Arara’yla beraber rahip adaylarına hizmet etmişti. Kendisi prens olsa da efendisinin en küçük işlerini bile yapmıştı, efendisi ihmalkâr davrandığını gördüğünde talebesini sopayla döverdi. ‘Ne küçük düşürücü,’ diye düşünürdü asil rahip adayı. ‘Tahta çıkmak için doğdum ama benden fazlasıyla aşağı bu kişi tarafından bu muameleye uğruyorum.’ Fakat Sakya Muni, inatçı ruhlu bir adamdı. Aşağılandıkça dini çalışmalarına kendini ciddiyetle verdi; öyle ki otuz yaşındayken hocasının öğretebileceği her şeyi almış ve bizzat öğretmeye, dünyaya bilinen en büyük dinlerden birini tanıtmaya başlamıştı. Gerçekten Sakya’nın başarısının, tamamen olmasa bile büyük ölçüde, işten asla kaytarmasına izin vermeyen katı ve insafsız efendisinden kaynaklandığı söylenebilir. Kendimi Budizmin kutsal kurucusuyla karşılaştıramam elbette ama yine de Osaki Kalesi’nin içindeki kameriyemin benim Dantoku Dağım ve bu eski bahçe getasının da St. Arara’nın sopası olduğunu inkâr edemem. Bu yüzden kalbimde Masamuné’ye karşı intikam değil memnuniyet olmalı zira refahımın temelini atan onun düşüncesiz eylemleriydi.”

      Böylece rahip uzun süredir sakladığı intikam fikrinden feragat etti ve yerini daha iyi bir duygu aldı. Artık kan lekeli getaya saygıyla bakıyor, önüne çiçekler ve yanan tütsüler koyuyor, gece gündüz eski efendisi Lort Daté Masamuné’ye uzun ömür ve mutluluk getirmesi için tutkuyla dua ediyordu.

      Peki ya Masamuné?

      Yukarıda da belirtildiği gibi büyük onurlar kazanarak ülkesinin konseyinde öncü bir adam oldu. Fakat altmış üç yaşında sosyal hayattan bıkarak geri kalan günlerini Sendai Kalesi’nde geçirmek üzere emekli oldu. Orada boş vakitlerini değerlendirmek için Matsushima’daki meşhur Zuiganji Tapınağı’nı restore ettirdi.