empty-line/>
Felsefesi ve Aforizmalarıyla Nietzsche
Alfred Richard Orage (22 Ocak 1873 – 6 Kasım 1934), sosyalist politika ve modernist kültürde etkili bir figürdü ve en çok I. Dünya Savaşı öncesinde The New Age dergisinin editörlüğünü yapmasıyla tanınıyor. Leeds’te öğretmen olarak çalışırken Platon, Bağımsız İşçi Partisi ve teosofi gibi çeşitli konularla ilgilendi. 1900’de Holbrook Jackson’la tanıştı ve üç yıl sonra Britanya’da modernist kültürün merkezi haline gelen Leeds Sanat Kulübü’nün kurucu ortağı oldular. 1924’ten sonra Orage, George Gurdjieff ile çalışmak için Fransa’ya gitti ve ardından fon toplamak ve ders vermek üzere Gurdjieff tarafından Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. Gurdjieff’in birçok eserini tercüme etti. Orage, 1900’den 1907’ye kadar hayatının yedi yılını Nietzsche’nin felsefesini incelemeye adadı ve Nietzsche’yle ilgili pek çok kitap hazırladı.
Cemal Can Tarımcıoğlu, 1988 yılında Üsküdar’da doğdu. 2012’de İstanbul Üniversitesi tarih bölümünü felsefe yandal programıyla birlikte tamamladı. 2014’te ise askeri tarih alanında yüksek lisansını bitirdi. Aynı sene İstanbul Üniversitesi’nde yakınçağ tarihi alanında doktorasına başladı ancak 2018’in sonlarına doğru çeviri yapmaya başladıktan sonra doktorayı yarıda bıraktı. O tarihten itibaren kitap çevirileri yapmaya devam ediyor, ayrıca Marmara Üniversitesi’nde İngilizce öğretmenliği okuyor.
Giriş
Friedrich Nietzsche 1844 yılında, Saksonya’daki Lutzen yakınlarında bulunan Rocken’de doğdu. Çocukken babası bir kaza sonucu öldü ve aile Saale’deki Naumburg’a taşındı. Kız kardeşinin anlattığına göre Nietzsche, çocukken çok dindardı ve dini meseleler üzerine epeyce kafa yoruyordu. Ayrıca müziğe ve şiire düşkündü. 1858’de Pforta’daki okula gönderilmesinden bir yıl sonra Wagner’in Tristan und Isolde’sinin müziğini ilk kez dinledi. 1863’te Pforta’dan ayrılıp öğrenciliğine Bonn’da devam etti. Ertesi yıl, Leipzig’e gitti ve Schopenhauer’i ilk kez burada okudu. 1868’de Wagner’le tanıştı ve çok geçmeden yakın arkadaş oldular. Ta ki dostluklarının onarılamaz bir şekilde bozulduğu talihsiz 1876 yılına kadar… Nietzsche, 1869’da Basel’deki Klasik Filoloji Kürsüsü’ne atandı ve 1872’de ilk kitabı Tragedyanın Doğuşu yayımlandı. Nietzsche bu kitabı Wagner’e atfetti. Hastalığı yüzünden 1880’de kürsüsünden istifa etti. Hayatının geri kalan yıllarını çoğunlukla İtalya’da seyahat ederek geçirdi.
Nietzsche 1889’da ciddi şekilde hastalandı; şiddetli bir sanrılı hezeyan dönemi, bunamanın son noktası oldu. Böyle geçen on bir yılın ardından bilincini geri kazanamadan öldü.
Nietzsche’nin eserlerinin Avrupa’da yeni bir devinim yarattığı söylenebilir. Polonya asıllı olduğundan, Kopernik’in astronomi ve Chopin’in müzik için yaptıklarını ahlak alanında yapmakla övünüyordu. Onun arzusu, şu ya da bu ahlak sistemini değil, genel olarak ahlak meselesini kesin ve açık bir şekilde ifade etmekti.
Yirmi sekiz yaşındayken yazdığı ilk kitabı Tragedyanın Doğuşu’nda, Dionysos’un dünyanın trajik yapısını kavramasını sağlayan sırrına vâkıf oldu. Nietzsche, bunu takiben, kendisini Avrupa değerler sisteminin bütününü eleştirmeye adadı. Zamana Aykırı Düşünceler; İnsanca, Pek İnsanca; Tan Kızıllığı ve Şen Bilim’de Avrupa’da modern olan her şey hakkında en derin incelemeleri ve en sert suçlamaları yazdı. Bilgin, şair, eleştirmen ve filozof olarak, zamanındaki herhangi bir yazarın en büyük yargıları ve en derin içgörüleri için ehil olduğunu göstermişti. Bir sonraki kitabı Böyle Buyurdu Zerdüşt’te (en ünlü çalışmasıydı) zihninde kaynamakta olan tüm olumlu düşünceleri yazıya döktü. Doğuya özgü ve alegorik bir üslupla yazılan kitabın ana teması, üstinsan olarak Zerdüşt’tü. İyinin ve Kötünün Ötesinde, Nietzsche’yi meselesinin en ücra köşelerine taşıdı. Nietzsche bu kitapta, Batı metafiziğinin, felsefesinin ve psikolojisinin temel kavramlarına güçlü bir saldırıda bulunur. Ahlakın Soykütüğü Üstüne ve Wagner Olayı’nda ahlak konusundaki tutumunu özetledi. Hayatının sonlarına doğru uğraştığı kitap onun başyapıtı olacaktı. Bu kitap, değerlerin yeniden değerlendirilmesi üzerineydi. Bu çalışmada kendisini, şu anda Avrupa’da var olan tüm yargıları, kuralları ve toplumları insani amaçlar için yeniden değerlendirmeye adadı. Ancak yalnızca bir veya iki bölüm ve özellikle notlar biçiminde olanlar tamamlandı. Nietzsche, düzyazının yanı sıra birçok şiir de yazmıştır. Bunlar çoğunlukla, Dionysos’un onuruna yazdığı coşkulu şiirlerdi ama nükteli ve daha sade mısralarda da hünerliydi. Edebi üslubu, Almanya’nın on yıllardır tanık olduğu en yüce üsluptur. O, tutku ve derinliği bir cümleye, bir kelimeye sıkıştırma sanatına sahipti. Tüm modern yazarlar arasında, hiciv ve özlü söz üretme gücü kendisininkine eşit ya da ondan üstün olan Emerson’a hayrandı. Nietzsche kendi tarzıyla gurur duyardı. Bunu, “zamanın eskitemediği şeyler yaratma” arzusu olarak ilan ederdi. “Biçim ve öz bakımından bir nevi ölümsüzlüğü elde etme çabası.” “Ben,” diye devam ederdi, “hiçbir zaman kendimden daha azına ihtiyaç duyacak kadar mütevazı değildim. Almanların en önde geleni olarak benim usta olduğum aforizmalar ve cümleler, sonsuzluğun biçimleridir.”
Bu eserde, Nietzsche’nin “sonsuzluk biçimlerinden” bazıları bir araya getirilmiştir. Ortamından koparılan mücevherler belki de göz kamaştırıcı bir şekilde parlamazlar; ama en azından herkes, bunların sıradan çakıl taşları değil, mücevher olduklarını anlar.
Tanımlamalar
Minnettarlık göstermek, nazik bir şekilde intikam almaktır.
Çocuksu olmak, rızık için mücadele etmemek ve eylemlerimizin nihai öneme sahip olduğuna inanmamaktır.
Yolsuzluk, bir halkın sonbaharı için kırıcı bir tanımdan ibarettir.
Soyluluk ne demektir? Henüz ölçümünün yapılması mümkün olmayan değerlerin tahmini, bilinmeyen tanrılara adanmış sunaklar üzerindeki kurbanlardır.
Günah değil, çılgınlık.
Günah, fiziksel çöküntünün ahlaki izahı; kefaretse fiziksel iyileşmenin ahlaki izahıdır.
İnanç, pons asinorumdur.1
Aşırı sempati; üçte bir kayıtsızlık, üçte bir merak ve üçte bir hastalık derecesinde asabiyettir.
İnsanlık, daha güçlü tek bir insan türünün büyümesini sağlamak için toplu halde feda edildi ve buna ilerleme dememiz gerekmişti.
Vicdan azabı: İnsanın kendi kendine acı çekmesi.
Çıkar: İradenin harekete geçirilmesi.
İnsandaki günahkârlık bir olgu meselesi değil, yalnızca bir gerçeğin, fiziksel bir çöküntünün yorumlanmasıdır.
Erdemlerin en gencine dürüstlük denir.
İsyan, kölenin üstünlüğüdür.
Benim devlet dediğim, herkesin ağır intiharına “yaşam” denen yerdir.
Para, güç sahibi olmanın kapısını açar.
Adaletin olduğu yer, gören gözlerin ve sevginin olduğu yerdir.
Üreme arzusunun olduğu yerde masumiyet vardır.
Güneş sevgisi saflıktır ve yaratıcı bir arzudur.
Tanrısallık, yalnızca tanrıların olması değil, Tanrı’nın olmaması anlamına da gelmez mi?
Kötü, korkaklık demektir.
Bir halk, yani, çabalayan çokça kimse…
İnsan topluluğu bir teşebbüstür.
Soyluluk, tükenmeyen gücün şuurudur.