zaten. Onun kanı şimdi damarlarında akıyor ve o da onu tüm kalbiyle seviyordu. Onu dönüştürmüştü ve Caitlin onu aşktan da öte bir duyguyla seviyordu artık. Bu kadar mesafeden bile biliyordu ki odanın dışında tek başına duran kişi Caleb’di.
Onu görmesiyle içinde bir şeyler aktı. Buradaydı. Ger- çekten de buradaydı. Tam onun odasının dışında duruyor, bekliyordu. Tüm bu zaman boyunca onun iyileşmesi için beklemiş olmalıydı.
Ne kadar zaman geçtiğini kim bilebilirdi ki? Asla onun yanından ayrılmamıştı demek; şimdiye kadar olmuş olan, hâlâ olmakta olan onca şeye rağmen. Onu dilinin anlatmaya yeteceğinden daha çok seviyordu. Artık sonsuza kadar bera- ber olacaklardı.
Orada durmuş, duvarın üstünden sarkıp nehre bakıyor; hem endişeli hem de üzgün görünüyordu.
Caitlin doğruca ona doğru dalışa geçti; onu şaşırtmak, yeni yetenekleriyle etkilemek istiyordu.
Caleb başını kaldırdı, sarsıldı ve yüzü neşeyle ışıldadı.
Ne var ki tam Caitlin inişe geçtiğinde bir şeylerin çok ters gittiğini hissetti. Dengesini ve koordinasyonunu kaybettiği- ni fark etti. Sanki çok hızlı iniyormuş ve zamanında bunu düzeltemeyecekmiş gibiydi. Tam balkon duvarının üstün- den geçerken dizini çarptı ve yere yuvarlanarak iniş yaptı.
“Caitlin!” diye bağırdı Caleb ona doğru koşarken.
Caitlin sert taşın üstünde yatıyor, bacağından yukarı yük- selen yeni bir acı hissediyordu. Bir şeyi yoktu. Eğer sadece bir insandan ibaret eski Caitlin olsaydı, birkaç kemiğini kır- mış olurdu. Fakat bu yeni haliyle, muhtemelen birkaç daki- ka içerisinde kendine gelip, hızla iyileşeceğini biliyordu.
Fakat utanmıştı. Caleb’i şaşırtmak ve etkilemek istemişti. Oysa şimdi bir aptal gibi gözüküyordu.
“Caitlin?” diye sordu tekrardan. Caleb, yanına çöküp eli- ni omzuna koydu. “İyi misin?”
Budalaca gülümseyerek ona baktı.
“Seni ne etkiledim ama” dedi aptal gibi hissederek.
Caleb elini bacağının yan tarafında dolaştırarak hasarı kontrol etti.
“Artık insan değilim” diye çıkıştı. “Benim için endişelen- men gerekmez.”
Der demez, söylediklerinden ve ses tonundan dolayı piş- man oldu. Sözleri ağzından bir suçlama gibi çıkmıştı, sanki dönüştürülmüş olmaktan dolayı pişmanmış gibi. Ayrıca bu kadar sert bir ton tutturmak da istememişti. Aksine onun dokunuşunu, hâlâ ona karşı koruyucu olması gerçeğini sevi- yordu. Ona teşekkür etmek ve tüm bunları söylemek ister- ken, her zaman olduğu gibi, işi berbat etmiş ve tam olarak yanlış zamanda yanlış şeyi söylemişti.
Yeni Caitlin için nasıl kötü bir ilk izlenimdi bu böyle! Hâlâ çenesini kapalı tutamıyordu. Demek ki bazı şeyler hiç değişmiyordu, ölümsüz olsan bile.
Oturma pozisyonuna geçmesinin ardından tam elini onun omzuna koyup özür dileyecekti ki birden bir vızıltı duyuldu ve Caitlin yüzünde bir kıl topu hissetti. Geri yattı- ğında bunun ne olduğunu anladı.
Gül. Küçük kurt yavrusu Gül Caitlin’in kollarına atılmış- tı. Heyecanla hırlıyor ve Caitlin’in tüm yüzünü yalıyordu. Caitlin kahkahalara boğuldu. Gül’e sıkı sıkı sarıldı, ardın- dan havaya doğru kaldırıp ona baktı.
Halen yavru olsa da, Gül daha şimdiden büyümüştü ve Caitlin’in hatırladığından daha kocamandı. Caitlin, Kralın Mabedi’nde Samantha tarafından vurulduktan sonra yerde kanlar içinde yatarken onu son gördüğü zamanı hatırladı. O zaman Gül’ün öldüğünden şüphe etmemişti.
“Atlattı” dedi Caleb, her zamanki gibi onun aklını okuya- rak. “Çetin ceviz. Tıpkı annesi gibi” dedi bir gülümsemeyle.
Caleb tüm bu zaman boyunca ikisine de bakıyor olmalıydı.
“Ne zamandır baygın durumdayım?” diye sordu Caitlin.
“Bir hafta” dedi Caleb.
Bir hafta ha, diye düşündü Caitlin. Vay canına!
Sanki yıllardır baygınmış gibi hissediyordu. Sanki ölüp de hayata geri dönmüş gibiydi, yeni bir form altında. Terte- miz, sanki hayata sil baştan başlıyormuş gibi hissediyordu.
Fakat başından geçen tüm olayları hatırlamaya başladıkça bu bir haftanın doldurulamayacak olduğunun farkına vardı. Kılıcı çaldırmışlardı. Kardeşi Sam de kaçırılmıştı. Koca bir hafta geçmişti. Caleb neden onların ardından gitmemişti ki? Her dakikanın değeri vardı.
Caleb ayağa kalktı, Caitlin onu takip etti. Karşısında durarak gözlerine baktı. Kalbi güm güm atmaya başladı. Ne yapacağını bilemiyordu. Artık ikisi de vampir olduğu- na göre doğru protokol, usul neydi? Artık o, onu dönüş- türen kişi olduğuna göre birlikteler miydi yani? Hâlâ onu eskisi kadar seviyor muydu? Artık sonsuza kadar birlikte olurlar mıydı?
Sanki şimdiye değin hiç olmadığı kadar mesele varmışça- sına kendini daha tedirgin hissediyordu.
Uzandı ve bir elini hafifçe onun yanağına koydu.
Caleb ona doğru bakarken gözleri ay ışığında parlıyordu.
“Teşekkür ederim” dedi yumuşak bir şekilde.
Aslında, seni seviyorum, demek istemişti; fakat çıkmamış- tı ağzından. Sonsuza kadar benimle olacak mısın? Beni hâlâ seviyor musun? Diye sormak istemişti.
Gelgelelim her şeye rağmen, tüm yeni gücüne rağmen, bunu söyleyecek cesareti bulamamıştı. En azından şöyle diyebilirdi: Beni kurtardığın için teşekkürler ya da Bana göz kulak olduğun için teşekkürler ya da Burada olduğun için te- şekkürler. Burada olmak için ne kadar çok şeyden vazgeçtiği- ni, ne kadar çok şeyi feda ettiğini biliyordu. Fakat ağzından çıkarmayı başarabildiği tek şey, teşekkür ederim, olmuştu.
Caleb hafifçe gülümsedi ve tek eliyle uzanarak yüzünde du- ran saçı kulağının arkasına itti. Ardından elinin arkasını son de- rece düzgün bir şekilde tüm yüzünde dolaştırarak onu süzdü.
Caitlin onun ne düşünmekte olduğunu merak ediyordu. Acaba ona karşı sonsuz aşkını mı ilan edecekti? Onu öpecek miydi?
Öyle olacağını hissediyordu. Yeni hayatlarının neye ben- zeyeceği ve eğer ilişkileri yürümezse ne olacağı konusunda birden heyecana kapılıverdi. Bu nedenle anı yaşamak yerine üstüne gidip işi berbat etmeli, tek istediği şey onu kapalı tutmakken koca çenesini açmalıydı.
“Kılıca ne oldu?” diye sordu.
Caleb’in yüz ifadesi tamamen değişti. Aşk ve tutku belir- ten bir ifadeden sıkıntılı bir endişe ifadesine dönüştü. Cait- lin bunun hemencecik oluşuna tanık oldu, tıpkı yaz sema- sından geçen kara bir bulut gibi.
Caleb arkasını döndü ve taş duvarların köşesine doğru birkaç adım atıp sırtı ona dönük halde nehre baktı.
Ne kadar aptalsın, diye düşündü Caitlin kendi kendine. Neden bir şey demek zorundaydın ki? Neden sadece onun seni öpmesine izin veremiyorsun?
Kılıcı umursuyordu umursamasına; ama bir çift olarak Caleb ile kendini umursadığı kadar değil. Gelgelelim anı berbat etmişti işte.
“Korkarım kılıç gitti” dedi Caleb hafifçe, sırtı ona dönük dışarı bakarken. “Bizden çalındı. Önce Samantha, ardından da Kyle tarafından.