Джек Марс

Görev Yemini


Скачать книгу

“Şaşırtıcı. Şu son birkaç günde aynı anda her yerdesin. Gerçekten, bu sen misin?”

      Luke, adam Becca’nın arkasına saklandığı sırada onun yüzünü görür gibi olmuştu. Sol yanağı boyunca bir yara vardı. Üst kısmı yassı saçları vardı. Hayatını orduda geçirmişe benzer, keskin fiziksel özellikleri vardı.

      “Kim bilmek istiyor?” dedi Luke.

      “Bana Brown derler.”

      Luke, başını onaylarcasına salladı. Aslında bir isim olmayan bir isim. Bir hayaletin ismi. “Pekala, Brown, bunu nasıl yapmak istersin?”

      Luke, hemen alt katta polisin eve girdiğini duyabiliyordu.

      “Sence seçenekler nedir?” dedi Brown.

      Luke, hareketsizce ayakta duruyordu, silahıyla hala bir atış şansı için bekliyordu. “Ben iki seçenek görüyorum. Ya şu dakika ölürsün ya da şanslıysan, hapishanede, şu andan çok sonra.”

      “Ve ya sevgili eşinin beynini üzerine patlatabilirim.”

      Luke cevap vermedi. Sadece silahını tutuyordu. Kolu yorulmamıştı. Hiçbir zaman yorulmazdı. Ama polisler bir dakikaya yukarıda olurlardı ve bu, denklemi değiştirecekti.

      “Ve bir saniye sonra sende ölü olacaksın.”

      “Doğru,” dedi Brown. “Veya bunu yapabilirim.”

      Serbest eliyle Becca’nın kucağına bir el bombası bıraktı.

      Brown tam hızlıca kaçtı ki Luke elindeki silahı bırakıp el bombasına doğru atladı. Bir anda bombayı kaptığı gibi odanın arka duvarına doğru salladı ve sandalyeleri kapattı ve Becca ve Gunner’ı yere itti.

      Becca çığlık attı.

      Luke onları sertçe bir araya getirdi, nazik olma vakti değildi. Onları iyice birbirine yaklaştırdı ve üstlerine kapandı ve onları vücudu ve zırhıyla korumaya çalıştı.

      Bir anlığına hiçbir şey olmayacak gibiydi. Belki de bu bir tezgahtı. Bomba sahteydi ve Brown denen adam şu an onlara silah doğrultmuştu bile. Hepsini öldürebilirdi.

      BAAAAAM!

      Odanın içinde sağır edici bir şekilde patlama geldi. Luke onlara daha sıkı sarıldı. Yer sallandı. Metal parçaları üzerine yağdı. Kafasını iyice aşağıya çekti. Boynunda açık kalan yerler parçalanmıştı. Onları korudu ve tuttu.

      Hemen altında, o küçük ailesi, titredi, korku içinde korkmuş ve dona kalmışlardı.

      Şimdi o piçi öldürme vaktiydi. Glock’u yerde, hemen yanında yatıyordu. Kaptığı gibi ayağa fırladı. Döndü.

      Odanın arkasındaki duvar paramparça olmuş, kocaman bir delik açılmıştı. Luke buradan mavi gökyüzünü ve günışığını görebiliyordu. Ve aynı zamanda Brown denen adamın ortadan kaybolduğunu. Luke arta kalan parçaları kendine siper alarak bu açıklığa belirli bir açıyla yaklaştı. Deliğin kenarları parçalanmış tahta, alçı panel ve cam elyaf yalıtımını görebiliyordu. Yerde, muhtemelen birkaç parçaya bölünmüş halde bir adam göreceğini sanıyordu. Ama hayır. Kimse yoktu.

      Bir anlığına Luke, bir şeyin suya atladığını gördüğünü düşündü. Biri suya atlayıp kayıplara karışmış olabilirdi. Luke daha net görebilmek için gözlerini kırptı ve tekrar baktı. Emin olamadı.

      İki türlü de Brown denen adam gitmişti.

      3. BÖLÜM

      9:03

      Bethesda Donanma Tıp Merkezi Bethesda, Maryland

      Dizüstü bilgisayarın ekran ışığı, hastanenin tek kişilik odalarından birinin yarı karanlığında titredi. Luke rahatsız bir sandalyede arkasına yaslanmış, ekrana bakıyordu, bilgisayardan kulaklarına bir çift beyaz uzanıyordu.

      Zar zor nefes almakla beraber minnet ve ferahlık içindeydi. Son dört, beş saat boyunca zorla nefes almaya çalışmaktan göğsü ağrımıştı. Arada bir ağlamayı düşündü, ama henüz böyle bir şey olmamıştı. Belki daha sonra.

      Odada iki yatak vardı. Luke araya birini sokmuştu ve şimdi Becca ve Gunner yatakta uzanmışlar, derince uyuyorlardı. Yatıştırıcı almışlardı ama bunun önemi yoktu. İkisi de kaçırıldıklarından Luke eve girene kadar bir an bile gözlerini kırpmamışlardı.

      Şiddetli bir korku içerisinde on sekiz saat geçirmişlerdi. Şimdi ise derin uykudalardı. Ve bu durum uzun bir süre daha devam edecekti.

      İkisi de yaralanmamıştı. Evet, bu olayın üzerlerinde bıraktığı duygusal izleri uzun süre taşıyacaklardı ama fiziksel bir yaraları yoktu. Kötü adamlar ellerindeki koza zarar vermemişlerdi. Belki bunda Don Morris’in parmağı vardı, onları korumuştu.

      Kısa bir süreliğine Don’u düşündü. Olaylar artık yaşanıp bittiğine göre bunu yapmak uygun göründü. Don, Luke’un en büyük akıl hocasıydı. Luke’un hayatında Don’un sürekli bir yeri vardı; Luke yirmi yedi yaşında Delta Gücü’ne katılığı günden bu sabaha kadar, on iki yıl boyunca birliktelerdi. Don, FBI Özel Müdahale Timi’ni kurduğunda Luke için özel bir yer ayırmıştı. Dahası—onu işe almış, ne yapıp etmiş ve onu Delta’dan çalmıştı.

      Ama Don bir noktada dönmüştü ve Luke bunu göremedi. Don, hükümeti devirmeye çalışan komploculardan biriydi. Luke, bir gün Don’un bütün bunları yapmasındaki mantığı anlayabilirdi, ama o gün bugün değildi.

      Önündeki bilgisayar ekranında “yeni Beyaz Saray” denilen kalabalık medya odasını gösteren canlı yayını izliyordu. Odada en fazla yüz adet sandalye vardı. Gittikçe artan bir açıyla önden arkaya doğru gidiyordu, bir sinema salonu olarak da kullanılabilirdi. Bütün koltuklar doluydu. Arka duvarda yaslanacak yer kalmamıştı. Kalabalık, sahnenin yanını kaplamıştı.

      İçinde bulundukları evin fotoğrafları ekranda göründü. Kuleli, Kraliçe-Anne tarzı 1850’lerden kalma güzel bir malikaneydi. Washington, DC’de, Donanma Gözlem arazisinde bulunuyordu. Çoğunlukla beyaz renkteydi.

      Luke bu ev hakkında bazı şeyler biliyordu. Burası onlarca yıl boyunca Birleşik Devletler Başkan Yardımcısına resmi ev sahipliği yapmıştı. Şimdi, ve öngörülebilir gelecek boyunca Başkanın evi olacaktı.

      Ekranda tekrar medya odası göründü. Eski Başkan Yardımcısı, bu sabah görev yeminini etmiş ve Başkan olarak sahneye çıkmıştı. Başkan olarak Amerikan halkıyla ilk buluşmasıydı. Koyu mavi bir elbise giymişti, saçları çene hizasından küt kesilmişti. Kıyafetinde potluk vardı bu da içinde kurşun geçirmez materyal olduğu anlamına geliyordu.

      Gözlerinde bir şekilde hem sert ve katı hem de yumuşak bakışlar vardı—danışmanları muhtemelen ona aynı anda kızgın, cesur ve umut dolu görünmesini salık vermişlerdi. Bir makyöz yüzündeki yanıkları kapatmıştı. Yaraları görebilmek için onların nerede olduğunu bilmek gerekirdi. Susan odadaki en güzel kadındı, hayatı boyunca da böyle olmuştu zaten.

      Öz geçmişi etkileyiciydi. İçinde; genç yaşlarında yaptığı süper modellik, bir teknoloji milyarderinin karısı olmak, bir anne olmak, Kaliforniya’dan Birleşik Devletler Senatörlüğü, Başkan Yardımcılığı, ve şimdi de, bir anda, Başkanlık. Eski Başkan Thomas Hayes bir yeraltı yangınında can vermişti ve Susan hayatta olduğu için şanslıydı.

      Luke, onun hayatını dün iki kere kurtarmıştı.

      Bilgisayarının sesi şu ana kadar