Морган Райс

Dönüşüm


Скачать книгу

sanki soğuktan biha-berlermiş gibi plastik sandalyelerde oturuyor ve bir sonraki öğünlerinde onu yiyecekmiş gibi bakıyorlardı.

      “Gel buraya bebeğim!” diye bağırdı diğeri. Caitlin’in hafızası çalışmaya başladı.

      132. sokak. İşte bu.

      Çabucak döndü ve başka bir sokağa dalıp hızlı adımlarla yürümeye başladı. Omzunun üstünden birkaç kez o adam- ların kendisini takip edip etmediğini görmek için arkasını kontrol etti. Şans bu ki etmiyorlardı.

      Soğuk rüzgâr yanaklarını yalayıp onu ayıltırken yeni mahallesinin acımasız gerçekliği yavaşça kafasına dank edi- yordu. Etrafındaki terk edilmiş arabalara, grafitili duvarla- ra, dikenli tellere, tüm pencerelerin önündeki parmaklıkla- ra baktı ve aniden kendini çok yalnız hissetti. Bir de epey korktu.

      Dairesine sadece üç blok kalmıştı ama sanki ömür boyu sürecekmiş gibi duruyordu bu yol. Yanına bir arkadaşının eşlik etmiş olmasını dilerdi -Jonah olsa daha iyi tabii- ve her gün bu yolu tek başına yürüyüp yürümeyeceği endişesine kapılmıştı. Yine annesine kızdı. Nasıl oluyor da onu sürek- li taşınmaya, nefret ettiği yeni mekânlarda kalmaya mecbur ediyordu ki? Ne zaman bitecekti bu çile?

      Cam kırılması.

      Caitlin’in kalbi, sol tarafta yani sokağın öbür tarafında bir hareketlilik görmesiyle daha hızlı çarpmaya başladı. Kafasını aşağıda tutup hızlıca yürümeye çalıştı. Fakat yakınlaştıkça bağrışmalar ve grotesk kahkahalar işitti. Nelerin dönmekte olduğunu fark etmeden edemedi.

      On sekiz ya da on dokuz yaşlarında dört tane azman ço- cuk, başka bir çocuğun etrafında dikiliyordu. Aralarından ikisi onun kollarını tutarken üçüncüsü öne çıkıp karnına yumruk atıyor ve dördüncüsü de yüzünü yumrukluyordu. On yedi yaşında olabilecek uzun, zayıf ve savunmasız çocuk yere düştü. İki çocuk daha da ileri gidip yüzünü tekmeledi.

      Caitlin içinden gelen sese rağmen durdu ve baktı. Dehşete kapılmıştı. Daha önce hiç böyle bir şey görme- mişti.

      Diğer iki çocuk, kurbanın etrafında birkaç adım attık- tan sonra botlarını havaya kaldırıp sonra yere indirdiler.

      Caitlin, çocuğu ölene kadar ezeceklerinden korktu. “HAYIR!” diye bağırdı.

      Çocuklar ayaklarını yere indirirken fena bir çatırdama sesi geldi.

      Fakat bu kemik kırılması sesi değildi. Daha çok tahta- dan çıkmışa benziyordu, çatırdayan bir tahtadan. Caitlin çocukların küçük bir müzik aletini ezmekte olduklarını gördü. Daha yakından baktığında kaldırımın her tarafına dağılmış viyola parçaları gördü.

      Korkuyla elini ağzına götürdü.

      “Jonah?”

      Caitlin hiç düşünmeden sokağın karşısına geçti. Artık kendisini fark etmeye başlamış olan erkek çetesinin tam ortasına doğru yürümeye başladı. Çocuklar ona bakıp birbirlerini dirsekleriyle dürterken şeytani gülümsemeleri tüm suratlarına yayıldı.

      Caitlin doğrudan kurbanın yanına gittiğinde onun ger- çekten de Jonah olduğunu gördü. Yüzü yara bere içindeydi ve bilinci yerinde değildi.

      Çocukların oluşturduğu güruha doğru kaldırdı kafası- nı. Kızgınlığı korkusunu bastırırken onlarla Jonah arasında durdu.

      “Onu rahat bırakın!” diye bağırdı.

      En az 190 santim olan, ortadaki kaslı çocuk bir kahkaha attı.

      “Yoksa ne yaparsın?” diye sordu derinden gelen bir sesle. Caitlin etrafındaki dünyanın döndüğünü hissettiğinde,

      arkadan sert bir şekilde iteklendiğini fark etti. Beton zemine

      çarparken dirseklerini koymaya çalıştıysa da bu düşüş, hızı- nı sadece birazcık yavaşlattı. Gözünün ucundan defterinin uçup gittiğini ve sayfalarının her yana dağıldığını görebili- yordu.

      Önce kahkahalar, arkasından da ona doğru yaklaşan ayak sesleri duydu.

      Kalbi göğsünden fırlayacak gibi atarken adrenalin dev- reye girdi. Daha onlar erişemeden yuvarlanıp ayaklarının üstüne kalkmayı başardı. Sokak arasına dalıp ölümüne koş- maya başladı.

      Çocuklar arkasında yakın bir mesafeden takip ediyor- lardı.

      Uzun süre kalacağını düşündüğü bir yerdeki eski okulla- rından birinde yarış kursu almış ve bunda iyi olduğunu fark etmişti. Takımın en iyisiydi aslına bakılırsa, uzun mesafede değil ama yüz metre koşusunda. Birçok erkeği bile geride bırakabiliyordu. İşte şimdi de aynı kuvvet tekrar kaslarına hücum ediyordu.

      Caitlin ölümüne koştu ve peşindeki erkekler onu yakala- yamadı.

      Arkasına bakıp ne kadar uzakta kaldıklarını gördüğünde onlardan kurtulmak konusunda iyimser düşüncelere kapıl- dı. Tek yapması gereken doğru yerlere dönmekti.

      Sokak arası bir T şeklinde sona eriyordu. Yani ya sağa ya sola dönebilirdi. Eğer yakalanmamak istiyorsa kararını de- ğiştirecek zamanı olmayacaktı ve çabucak bir seçim yapma- lıydı. Gelgelelim köşelerin sonunda ne olduğunu göremi- yordu. Körü körüne sola döndü.

      Bunun doğru seçim olmasını diledi. Haydi ama. Lütfen!

      Keskin bir sol dönüş yapıp yolun çıkmaz sokak olduğunu gördüğünde kalbi durdu.

      Yanlış hamle.

      Çıkmaz sokak. Doğrudan yolun sonundaki duvara tır- manıp bir çıkış, herhangi bir çıkış için etrafı taradı. Hiç çıkış olmadığını fark ettiğinde yüzünü ona doğru yaklaşan saldır- ganlara doğru döndü.

      Nefesi tükenmiş bir hâlde onların köşeyi dönüp yaklaşma- larını izledi. Onların omuzları üstünden baktığında, eğer sağa dönmüş olsaydı şu an evde olacağını görebiliyordu. Şans tabii.

      “Pekâlâ kaltak” dedi içlerinden biri, “Şimdi azap çekecek- sin.”

      Hiçbir çıkış olmadığının bilincinde olan çocuklar

      Caitlin’in üstüne yürümeye başladılar. Hızlı hızlı nefes alı-yor, sırıtıyor ve az sonra uygulayacakları şiddetin şimdiden tadını çıkarıyorlardı.

      Caitlin gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Jonah’ın uyanmasını, tamamıyla güçlü ve onu kurtarmaya hazır bir hâlde köşede belirmesini diledi. Ancak gözlerini açtığında şu an yaklaşmakta olan saldırganlar dışında köşede kimse yoktu.

      Annesini, ondan ne kadar nefret ettiğini, yaşamak zorun- da bırakıldığı tüm mekânları düşündü. Kardeşi Sam’i dü- şündü. Bugünden sonra hayatının ne menem bir şey olabi- leceğini düşündü.

      Tüm hayatını, her daim kendisine reva görülen mua- meleyi, nasıl kimsenin onu anlamadığını, nasıl hiçbir şeyin onun istediği gibi gitmediğini geçirdi aklından ve bir şey dank etti. Her nasılsa, artık canına yetmişti.

      Bunu hak etmiyorum. Bunu hak etmiyorum BEN!

      Sonra birden onu hissetti.

      Şimdiye kadar tecrübe ettiği hiçbir şeye benzemeyen bir dalga gibiydi. Bir hiddet dalgasıydı bu. İçinden geçip kanı- na işliyordu. Karnını merkez almış, oradan etrafa dağılmıştı. Sanki altındaki beton ve kendisi birmiş gibi ayaklarının yer- de kök saldığını hissediyordu. Ardından ilkel