Savas Bozbel

Ah Şu Biz Türkler!


Скачать книгу

      Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.

      Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için...”

      Kaynak: Cevdet Kılıç – Bilgelik Hikayeleri

      Erzurumlu

      Erzurumlu harmanını kaldırmış, ekinini kurutuyormuş. Öğleden sonra gökyüzü kararmaya başlamış. “Allah'ım, ne olursun ekinim kurumadan yağmurunu yağdırma! Allah'ım lütfen, birkaç gün yağdırma, ne olur” demiş.

      Ekini kurudu kuruyacak, akşam üzeri, son yarım saatte bir yağmur bir boran, tüm ekini çürümüş. O hırsla eve gelmiş, bir de bakmış ki eşeği de yıldırım çarpmış. Bu olay Erzurumlunun içine oturmuş ama bir şey de yapamamış.

      Zaman geçmiş, Ramazan ayı gelmiş. İlk gün niyetlenmiş Erzurumlu. Tam iftara yarım saat kala bir sigara çıkartıp yakmış ilk nefesini şöyle bir güzelce çekmiş ve gökyüzüne bakarak üflemiş.

      “Nasıl, illet oluyorsun şimdi değil mi?” demiş ve eklemiş: "Ölen eşeği de kurbana saymazsam şerefsizim."

      Şapka ve maymunlar…

      Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş. Adam biraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş. Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış. Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış. Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş. Şapkalar gitmiş. Kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları...

      Adam düşünmeye başlamış: "Ben şimdi ne yapıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri alacam?"

      Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyorlar, kafalarını kaşıyorlar. Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da... Derken adam ne yapacağını bulmuş, kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da... Adam böylece bütün şapkaları geri almış, sepetine koyup yoluna devam etmiş.

      Aradan 50 yıl geçmiş... Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş. Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş. Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış... Bir saat sonra uyanmış, bir de bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok... Derken tuhaf sesler duymuş, bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka. Düşünmüş... "Dedem yıllar önce bana bir hikâye anlatmıştı... Ne yapacağımı çok iyi biliyorum..."

      Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar... Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da.. Ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere atmış... O anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atmış ve söyle demiş:

      "Sadece senin mi deden var şerefsiz !!!"

      İnsanoğlu..

      9 ay 10 güne kadar AĞLAMAZ

      10 yaşına kadar sevimli ve YARAMAZ

      20 yaşında gençliğinin kıymetini ANLAMAZ

      30 yaşında hayatını yaşar ama parası OLMAZ

      40 yaşında anlar ki parasız YAŞANMAZ

      50 yaşında yolun yarısı KAYGILANMAZ

      60 yaşında sağı solu belli OLMAZ

      70 yaşında bir işe YARAMAZ

      80 yaşında duymaz ANLAMAZ

      90 yaşına kadar muhtemelen YAŞAMAZ

      100 yaşında tarih olur UNUTULMAZ..

      Akıllı Eşek...

      Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın.

      Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı, belki, üzerine de toprak dökülmüştü.

      Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.

      Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış.

      Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.

      Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.

      Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.

      Köylüler ağzı açık bakakaldı.

      Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.

      Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.

      Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adim atmaktır.

      Kör kuyuda olsak bile...

      Diplomasi..

      Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karsıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.

      "Şimdi başım dertte" diye düşünmüş minik köpek. Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş;

      "Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?" Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış.

      "Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım" diye düşünmüş leopar. Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak bundan sonra leopardan kurtulabileceğini düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.

      Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna, "Atla sırtıma, gidip sunu yakalayalım" demiş.

      Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş. "Şimdi ne yapacağım" diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş;

      "Bu aptal maymun da nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!"

      Diplomasi böyle bir şey işte... Yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen!