ilerlemediğimiz ya da sadece takılıp kaldığımız ve motivasyonumuzun düştüğüdür. Kulağa tanıdık geliyor mu?
ARA Durup düşünün lütfen, bu kitabı neden seçtiniz? Şu anda hayatınızın hangi alanlarında saplanıp kalmış, motivasyonsuz ya da mutsuz hissediyorsunuz? Günlüğünüze birkaç satır karalayın.
Eddie majör depresyonunun tedavisi için bana gönderilmişti. Bütün klasik keyifsizlik semptomlarıyla mücadele ediyordu: İlgisizlik, yorgunluk ve olumsuz düşünme; kimi zaman artık yaşıyormuş gibi hissetmiyordu. O kadar rahatsızdı ki, günlerini canla başla daha iyi hissetmenin, daha az kötü hissetmenin yollarını arayarak geçiriyordu: uyumak, çöp yiyecekler tüketmek, internette porno izlemek ya da TV izleyerek uyuyakalmak. Çok yalnızdı ama sosyal ortamlar onu kaygılandırıyordu. Bu nedenle de çok iyi tanımadığı insanlardan uzak duruyordu. Kısacası Eddie’nin hayatı duygusal alışkanlıklarıyla tükenip gidiyordu. İçinde hissettiği rahatsızlığa bulduğu çözüm sorun haline gelmişti.
Duygusal alışkanlıklar, hemen hoşnut olmak uğruna uzun vadeli hedefleri feda eden düşünme ve yapma biçimleridir. Hayatın acıları karşısında kısa vadeli bir rahatlama sunabilirler. Ama uzun vadede bedelleri olur. Elbette ki bazı duygusal alışkanlıklar daha belirgindir. Madde kullanımı, sigara içme, sağlıksız yiyecekler tüketme, kontrolsüz cinsel pratikler bunun en açık örnekleri olabilir. Ama rahatsızlığı azaltan ya da hazzı artıran herhangi bir düşünme ve yapma alışkanlığı, önemsediğimiz şeylerin önüne geçmeye başladığında sorun haline gelebilir.
Duygusal alışkanlıklar topyekûn bir yargıyla “iyi alışkanlıklar” ya da “kötü alışkanlıklar” değildir. Burada ilgilendiğimiz alışkanlıklar rahatı artırmaya, rahatsızlığı azaltmaya öyle bir ayarlanmış alışkanlıklardır ki asıl amacınızı ve istediğiniz yetişkinlik hayatını yolundan çıkarırlar. Daha ince bazı duygusal alışkanlıklar, bütün insanların yaptığı normal işlermiş gibi sinsice içinize işleyebilir. Kim kendisini bir dizinin bütün bölümlerini kısa sürede izlemeye çalışırken, sosyal medyada kaybolmuş ya da zaman zaman yemeye içmeye aşırı düşkün bir halde bulmamıştır ki? Aslında sorun ne yaptığınız değil, sizi sabote etmeye başlayan alışkanlığın amacı ya da işlevidir.
Görünürde “iyi” alışkanlıklar bile istediğimiz esin dolu, canlı, tatmin edici hayatı kurmamıza müdahalede bulunan duygusal itkilerin güdümünde yapma ve düşünme kalıpları haline gelebilir. Mükemmeliyetçilik, aşırı egzersiz yapma, işkoliklik bunun iyi örnekleridir. Hepimiz galip gelme hissini, en iyiyi ortaya koymayı, başarılarımızdan ötürü övgü almayı severiz. Ama özsaygımızı artıran bu şeylere aşırı bağımlı hale gelmemiz de sorunlar yaratabilir. Belirsizlik ve hayal kırıklığının kırılganlığını deneyimlemeye istekli olmamak özgün amaçlarımızı izlemek yerine bizi başka yüksekliklere tırmanmaya yöneltebilir.
ARA Kısa vadede daha iyi hissetmenizi sağlayan ama uzun vadeli hedeflerinize ilerlemenizde o kadar yararlı olmayan bazı alışkanlıklarınız nelerdir, hiç düşündünüz mü? Bunları günlüğünüze not alın.
Instagram akışı şöyle bir gözden geçirildiğinde Nina’nın gönderilerinde eğlence sektöründeki havalı işinde çok başarılı olduğu, muhteşem erkek arkadaşıyla yemeklere çıktığı, yüzünde büyük bir gülümseme olduğu görülüyordu. Kesinlikle her şeyi başarmış gibi görünüyordu. Ama Nina’nın kaygısı ve asabiyeti dışarıya sızmaya başladığından ötürü eski duygusal kontrol alışkanlıkları biraz yıpranmışlık işaretleri veriyordu. Nina, onun geriliminin artmasından kaygılanan erkek arkadaşının ısrarı üzerine beni görmeye gelmişti.
Ofisime serinkanlı ve kendisine hâkim tavırlarla girdi. Bir terapist olarak işim başkalarının duygusal işaretlerini okumak ve ihtiyaçlarını anlamaktır. Ama Nina’yı okumakta zorlanıyordum. Birlikte çalışmamız sırasında, bunun Nina’nın duygusal alışkanlık örüntüsünün bir parçası olduğunu keşfettik. Onun mükemmeliyetçiliği ve duygusal sinyalleri kapaması, rahatsızlık veren kaygı ve hayal kırıklığı hislerini telafi etmesini sağlıyordu.
Nina küçük bir kızken, çok çalışıp mükemmeli yakalarsa, etrafında durmak bilmezmiş gibi pervane olan kaygılı ebeveynlerini durdurabildiğini öğrenmişti. Performansı onları rahatlatmış, ona da yapmak istediği şeyleri yapma özgürlüğü gibi bir ödül kazandırmıştı. Nina’nın davranışının nasıl güçlendiğini görebiliyor musunuz? Duygularını ifade etmesi, bastırılmış, bunaltılmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Kaygısını örtmesi iltifat ve istediği şeyleri yapma özgürlüğünü getiriyordu. Bütün bunlardan yetişkinlik hayatına taşıdığı anlam “Başkalarına ihtiyaç duyarsam, beni bunaltacaklar” olmuştu.
Yetkin ve kendisine hâkim görünmek okulda ve işte de Nina’nın işine yaramaya devam etti. Ama bir terfi sonrasında yeni işine başladığında alışkanlıkları o kadar da iyi iş görmemeye başladı. En acil sorun, Nina’nın sosyal ortamlarda giderek artan bir kaygıyla karşı karşıya kalmasıydı. Mükemmellik aşina olunan işlerin idaresinde ve statükonun korunmasında müthiş işe yarayabilir ama sosyal açıdan öldürücü olabilir!
İnsanlar sizi ne yaptığınızdan çok, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinize bakarak severler. Nina’nın soğuk mükemmeliyetçiliği, içten gelen kaygılarının güdümünde olsa da yeni meslektaşlarınca pek dostane bir tutummuş gibi yorumlanmıyordu. Meslektaşları yansıttığı yetkinlik görüntüsü nedeniyle gerçekten de onunla bir bağ ve ilişki kuramıyordu. Bu da ona karşı daha az dostane davranmalarına, yeni rolüne geçiş sürecinde ihtiyaç duyduğu desteği vermeye daha az istekli olmalarına yol açıyordu. Doğal olarak bütün bunlar da Nina’nın sosyal kaygılarını artırıyordu!
Duygusal alışkanlık kalıplarımızı zaman içinde geliştiririz, çünkü bir noktada bu kalıplar tümüyle kendimizi daha iyi hissetmemiz ya da daha az kötü hissetmemiz ya da ihtiyaçlarımızın karşılanması konusunda işe yaramıştır. Ama hayatımızda stres yaratan büyük bir olay ya da geçiş dönemiyle karşı karşıya olduğumuzda işe yaramayı kesme gibi sinir bozucu bir yönleri vardır. Bilin bakalım, hayatınızda ne zaman hiç olmadığı kadar fazla stres yaratan etkenle, geçiş süreciyle karşı karşıya kalırsınız? Evet, tam da bir işe başlarken! Yeni okullar, yeni işler, yeni sevgililer, yeni daireler: Hayatınızın bu döneminde her şey yenidir ve değişiyordur!
Geçiş dönemleri doğal olarak streslidir, çünkü değişiklik psikolojik kaynaklarınıza yüklenir. Bu nedenle alışkanlıklarımızı güncellememiz gerekir. Her zamanki manavınıza gitmişsiniz de her şey yeniden düzenlenmiş gibi, yani artık hiçbir şey onları bulmaya alışık olduğunuz yerde değil. Bu ne kadar sinir bozucudur dersiniz? İlk birkaç seferde, kendinizi aradığınız ürünün eskiden durduğu yere, sağa doğru yürürken bulabilirsiniz. Ama artık durmanız, bakınmanız, kendinizi yeni duruma uyarlamanız gerekir. Ürün artık dükkânın sol tarafındadır. Manav ortamının yeni gerçekliğine kendinizi uyarlamanız gerekmektedir. Ama hayatta değişiklikler sürekli ve daha inceden inceye meydana gelir. Dolayısıyla durma, bakınma ve uyum sağlama ihtiyacımızda o kadar da açık değilizdir.
ARA Kısa süre önce meydana gelmiş bazı değişiklikleri (ya da değişiklik ihtiyaçlarını) ya da karşı karşıya kaldığınız stresli durumları tanımlayabilir misiniz? Bunları günlüğünüze yazıp sizi etkilemiş olabilecek bağlamsal etkenleri belirtin.
Ortamdaki, bağlamdaki değişiklikleri