sakinleri tam tersi eğilimdedir. Köy sakinleri duygularını hissetme konusunda epeyce deneyime sahiptir. Bu duyarlı ruhlar yaratıcı tiplerdir: sanatçılar, aktörler, yazarlar vb. Güçlü duygularını hayatlarında yarattıkları şeylere, işlerine, evlerine, sevdiklerine yansıtırlar. Köylüler çok fazla sevgi ve nefret deneyimler, yakın yoğun ilişkiler içindeyken serpilip gelişirler.
Aslında kimi zaman yakın bağlar onlar için o kadar temel önemdedir ki, gerçekten istedikleri şeyi gözden kaçırabilirler. Bağdan yoksunmuş gibi hissetmek onlar için o kadar tatsızdır ki tercihleri birlikte oldukları kişi tarafından belirlenebilir. Köy sakinleri bu bağlı olma hissini korumak için kendi ihtiyaçlarını bir kenara bırakma, sıklıkla aşırı ikramda bulunma eğilimi gösterir. Çoğu kez bunu başkalarını memnun etmekten hoşlandıkları ve cömertliklerinden ileri gelen bağlılık hissini sevdikleri için yaparlar. Ama bağın koptuğunu hissettiklerinde ya da başkalarının onların iyiliklerini verili kabul ettiğini ya da onlardan iyilik beklediğini hissettiklerinde içerleme ve öfke biriktirebilirler.
Jessica’nın deneyimlediği şey buydu. Çalışmamız sırasında Jessica, işitildiğini hissetmediği zaman ayak uydurmakta özellikle zorlandığını keşfetmişti. İnce duyarlılıklara sahip bir insan olarak en ufak değişiklikler bile gözünden kaçmıyordu. Yeni tanıdığı insanlarla gündelik sohbetlerini banal ve sinir bozucu buluyordu. Anlaşıldı ki çocukken ailesinin onun iyi davranışlarını görmezden geldiğini hissetmişti; ancak onların yardımını gerektiren bir tür kriz yaşadığında kendisine anlamlı bir ilgi gösterilmişti. Jessica’nın içselleştirdiği anlam, kendisini yoğun bir biçimde ifade etmesinin ihtiyaçlarının karşılanması için temel önemde olduğuydu, bu onun duygusal alışkanlığı haline gelmişti.
Şimdi, köylüler duygularını gayet kuvvetli hissettiklerinden, duygularına dayanarak hareket etmemeleri çok zordur. Bu Jessica’nın sık sık söz ettiği bir zorluktu, kendisi duygularından ötürü paralize olduğunu açıklardı. Duygularının algıları üstündeki etkisini engelleyen şato sakinlerinin tersine, köy sakinleri duygularıyla yönetilme eğilimindedir. “Hissediyorsam, gerçek olması gerekir!” inancı vardır burada. Bunun köyde nasıl çok fazla kargaşa ve krize yol açabileceğini görebilirsiniz.
Köy ilişkilerinin de birçok inişi ve çıkışı olabilir. Köylüler kavga eder, barışır. Severler, nefret ederler ama bu tipler sahicidir! Başka türlü olmak onlara acı verir. Duyarlı ve hisseden köylüler için sorun, kimi zaman köydeki bütün iniş çıkışların ve yaşam yoğunluğunun ezici bir ağırlığa sahip olabilmesidir. Köylülerin içindeki güçlü duygular içlerindeki en iyi yönleri ortaya çıkarabilir ve onların sevdikleri şeyleri yapma, yaratma ve bağ kurma becerilerini etkileyebilir.
ARA Hangi tarzla daha fazla ilişkilisiniz? Aşağıdaki tablodaki hangi nitelikler sizi betimliyor? Hangi yöne meylettiğinizi görmek için hepsini günlüğünüze not alın.
Tablo 1.1 Duygusal Alışkanlık Kalıplarının İki Kutbu
Hemen herkes kendisinin şato sakini ya da köy sakini ya da her ikisi birden olduğunu görebilir. Kimi zaman farklı durumlar bir moda karşı diğerini daha fazla öne çıkarır. Köy modunda olduğumuzda, iç huzursuzluğumuzla “oturmak” daha zordur. Sıkıntı toleransının düşük olması uzun vadeli hedeflere bağlı kalmayı çok zorlaştırabilir. Köylüler daha tutarlı bir biçimde güçlü, derin duygular hisseder. Duygular güçlendiğinde odak noktasını kaybetmek, uzun düşünceler ve kaygılarda kaybolup gitmek kolaydır. Duyguların yeterince düzenlenmemesi ruh hali, kaygı ya da davranış sorunlarıyla ilgili kronik mücadelelere yol açabilir.
Öte yandan duygularını aşırı düzenleyen şato sakinleri duyguları, ihtiyaçları ve arzularıyla bağlantı kurup onları “dinleme” konusunda daha büyük bir zorluk çeker. Bu durum bir motivasyon, ilgi, hayatiyet eksikliğine, gerçekten neyi dert ettiklerini bilmemelerine neden olabilir. Tehdit duygusu yüksek olabilir, ödüllendirilmeye duyarlılık da daha az olabilir, bu da aşırı kontrolcü olma girişimlerini artırır (Lynch 2018). Renk vermeyen gerçek şato sakinlerinin yardım çağrısında bulunması sıklıkla daha uzun zaman alır. Ama yardım istediklerinde bunun nedeni genellikle, önemsedikleri birinin yardım almalarında ısrar etmesi ya da şato duvarlarının ciddi bir darbe almasıdır. Çektikleri zorluklar kişilerarası anlaşmazlık olarak sızma eğilimi gösterir, kimi zaman bunlar öfke yönetimi, çok büyük bir sıklıkla da sosyal kaygılarla ilgilidir. Nihayetinde nüfuz edici yalnızlık ve yalıtılmışlık hisleri sonucu depresyon ortaya çıkabilir.
Nina klasik şato, Jessica ise klasik köy kalıpları sergiler. Onların betimlemeleri ofisimde tekrar tekrar gördüğüm kalıpların derlenmiş halidir. Araştırmalar bu gözlemleri haber veren olası etkenleri de betimler. Araştırmalar, ebeveynler (performansa dayalı) koşullu sevgiyi vurguladıklarında mükemmeliyetçi özeleştiri ve kendi kendini büyük görmek gibi yararı olmayan şato özelliklerinin gelişebileceğini ortaya koyuyor (Curran, Hill ve Williams 2017). Öte yandan iki uçta yer alan ebeveyn müdahalesi daha ziyade köy özellikleriyle ilişkili bulunmuştur: çocukların sorunlarını ve krizlerini çözmeye aşırı odaklanmak ya da tam tersine çocuğun iç duygularına ya da hislerine kulak vermemek ya da onları değersizleştirmek. İlk davranış biçimi daha sonradan kaygıya, depresyona, hayattan memnuniyetin ve refahın daha düşük olmasına neden olabilir (LeMoyne ve Buchanan 2011; Nelson, Padilla-Walker ve Nielson 2015; Schiffrin vd. 2014). İkincisi ise sıkıntı toleransının düşük olması ve kişilerin ilişkilerde duygularını düzenleme konusunda çektiği zorluklarla ilişkilendirilmiştir (Fruzetti, Shenk ve Hoffman 2005; Sturrock ve Mellor 2013).
Hedeflerimizin peşinden giderken duruma bağlı olarak duygularımızı idare etmekte her iki kutuptan özellikleri en etkili biçimde kullanmamız gerekir, en iyisi budur. Kimi zaman bağımsızlığınızı korumak için şato duvarlarını yükseltmek, dolayısıyla bağlantısızlık ve yalıtılmışlık hislerine tahammül etmek en etkili yoldur. Kimi zaman da başkalarıyla bağ kurmak ve birlikte yaratmak için kırılgan olmanın rahatsızlığını hissetmek en etkili yoldur. Yetişkinliğe başarılı bir geçiş yapmanın ve yetişkinlikte başarılı geçişler yaşamanın anahtarı, belli bir bağlamda işe yarayan şeylere beceriyle ve esneklikle nasıl uyum sağlanacağını öğrenmekte yatar.
Bundan sonraki bölümlerde kendi kendinizi keşif yolculuğunuzda size kılavuzluk edeceğim. Her bölüm kendi kendinizi anlamanıza yeni bir katman ekleyecek ve size hayatınızın hikâyesini, okumayı istediğiniz gibi kurma yolunda bir yol haritası sunacak. Bütün büyük keşif gezileri gibi bunda da korku, sıkıntı ve hayal kırıklığı yaşadığınız anların yanı sıra huşuya kapıldığınız, zafer duygusunu hissettiğiniz anlar olacak. Peki diğer seçeneğiniz ne? Aynısının daha fazlası mı? Gelin: Bu sözcükleri yetişkin olma yolculuğunuzdaki ekmek kırıntıları olarak kabul edin.
İKİNCİ BÖLÜM
Zihin-Beden Aracınız: Bütüncül Sisteminiz
New Mexico’da bir kelebek kanadını çırparsa Çin’de bir kasırga görebiliriz.
Her şey birbirine bağlı, ey insanlar!
Her şeyin bir nedeni var. Bu nedenlerin ne olduğu her zaman bilinemeyebilir. Yine de neden yakın da olsa uzak da olsa her şey birbirine bağlıdır. Bir toplantıya geç kaldığınızda bunun bir nedeni vardır. İlişkiler çetin olduğunda bir nedeni vardır. Bir kargaşaya takılıp kaldığınızda, kendinizi çekip çıkaramadığınızda bir nedeni vardır. Hedeflerinizi belirleyip onlara