“Ve çalıntı araba alım satımı. Geçen sene boyunca izi sürülemeyen çalıntı arabaların sayısı öylesine artmış ki bir ya da daha çok organize büyük çetenin çalıntı araba satımıyla uğraştığını düşünebiliriz. Tahminen, aynı zamanda bu araçları ülke dışına da kaçak çıkarmışlardır. Malm büyük ihtimal bu makinedeki dişlilerden biriydi.”
“Büyük bir dişli mi, küçük mü?” diye sordu Rönn.
“Küçük bence,” dedi Martin Beck. “Hatta bayağı küçükmüş.”
“Ne yapmış da yakalanmış peki?” dedi Kollberg.
“Bir dakika, en baştan başlayacağım,” dedi Martin Beck.
Notlarını aldı, dosya dolabında yanına koydu; sonra rahatça ve akıcı bir şekilde konuşmaya başladı.
“24 Şubat gecesi saat on sularında Göran Malm, Södertälje’nin üç kilometre kuzeyindeki bir çevirmede durdurulmuş. Rutin bir trafik kontrolüymüş ve adam tesadüfen o yönde seyrediyormuş. 1963 model bir Chevrolet Impala kullanıyormuş. Arabanın durumu iyi görünüyormuş fakat anlaşılan, Göran Malm aracın sahibi değilmiş, ruhsat numarasını o günkü çalıntı arabalarla karşılaştırmışlar. Numara tutuyormuş ancak listeye bakılırsa, o plaka bir Chevrolet’ye değil Volkswagen’e aitmiş. Anlaşılan, arabaya yanlış numara verilmiş ve yanlışlıkla ya da şans eseri, bu numara da çalıntı bir araç plakası çıkmış. İlk sorgulamada Malm bu arabayı sahibinden ödünç aldığını söylemiş, sahibi arkadaşıymış. Sahibinin adı Bertil Olofsson’muş. Bu ismi Malm vermiş ve aracın ruhsatında da aynı isim geçiyormuş. Sonradan anlaşıldığı üzere, Olofsson polisin tanımadığı bir isim değilmiş. Doğrusu, tam da bu tarz bir araba hırsızlığı şüphelisiymiş. Malm’ın yakalanmasından birkaç hafta önce, Olofsson’un aleyhinde deliller bulmayı başarmışlar ancak sonrasında ona erişememişler. Adam hâlâ bulunamamış. Malm, Olofsson’un ona arabayı ödünç verdiğini ısrarla yinelemiş çünkü Olofsson yurt dışında olacağından arabasına ihtiyacı olmayacağını söylemiş. Olofsson’dan şüphelenen ve zaten onu aramaya başlamış olan çocuklar bu Malm’ın adını duymuş ve polis de şans eseri onu yakalayınca nezarette tutmaya çalışmışlar. Malm ve Olofsson’un bir şekilde suç ortağı olduğundan eminlermiş. Bunu başaramayınca yani adam nezarette tutulamamış, kısa süre sonra duyacağınız üzere Gunvald’ı, Hammar’ın rızasıyla, Malm’ı takip etme görevine getirmişler. Bu yolla Olofsson’a ulaşacaklarını umuyorlarmış, o da sonuçta çetedekileri ifşa edebilirmiş. Öyle bir çete varsa tabii. Yani eğer Olofsson ve Malm bu çeteye üyeyse.”
Martin Beck birkaç adım attı ve sigarasını küllükte söndürdü.
“Eh, durum bu,” dedi. “Hayır, bu kadarla bitmiyor. Kayıt belgesi ve ruhsat tabii ki naylondu, üstelik çok hünerli ellerden çıkmış.”
Rönn burnunu kaşıyıp şöyle dedi:
“Malm’ı neden serbest bırakmışlar?”
“Delil yetersizliği,” dedi Martin Beck. “Dinleyince anlayacaksın.”
Teybe eğildi.
“Savcı, Malm’ın yataklık şüphesiyle nezarette kalmasını talep ediyor. Ardında yatan sebep de şu, Malm serbest bırakılırsa, kovuşturmanın gidişatını karmaşıklaştırabilir deniyor.”
Teybin düğmesine bastı ve teybi ileri sardı.
“İşte burada Malm’ın sorgusu var. Savcı tarafından yapılıyor.”
S: Evet, Bay Malm, bu akşamla ilgili olarak savımı mahkeme önünde dinlediniz, yani bu yılın 24 Şubat akşamı. Şimdi bize neler olduğunu kendi sözlerinizle anlatır mısınız?
M: Eh, tam sizin söylediğiniz gibiydi. Södertälje yolunda araba kullanıyordum ve orada, yoldaki bariyerlerin orada bir polis arabası duruyordu, ben de durdum ve… ve polis, arabanın bana ait olmadığını görünce beni polis merkezine getirdi.
S: Ah, evet. Şimdi Bay Malm, siz nasıl oldu da şahsınıza ait olmayan bir aracı kullanıyordunuz?
M: Hımm, ben bir arkadaşımı görmeye Malmö’ye gidecektim ve Berra’nın demesiyle…
S: Berra? Bu Bertil Olofsson mu oluyor?
M: Evet, doğru. Berra yani Olofsson, bana arabasını iki haftalığına ödünç verdi. Ben zaten Malmö’ye gidecektim. Araba bendeyken gitme fırsatını değerlendirdim, böylece trenle gitmek zorunda kalmayacaktım. Hem de daha ucuza geliyor. Neyse, arabayı alıp oraya gittim. Arabanın çalıntı plaka olduğunu nereden bileyim?
S: Peki Olofsson arabasını nasıl bu kadar uzun size verebildi? Kendisinin ihtiyacı yok muymuş?
M: Hayır, yurt dışına çıkacaktı, öyle dedi, o yüzden ihtiyacı yokmuş.
S: Evet, anladım, demek yurt dışına çıkacaktı. Ne kadar süre ülke dışında kalacaktı?
M: Söylemedi.
S: O dönene kadar arabayı kullanmayı düşünüyor muydunuz?
M: Evet. İstersem. Yoksa onun otoparkına park edecektim. Oturduğu apartmanın kendine ait otoparkı var.
S: Olofsson evine döndü mü?
M: Bildiğim kadarıyla hayır.
S: Nerede olduğunu biliyor musunuz?
M: Hayır. Belki hâlâ Fransa’dadır ya da her nereye gidecekse oradadır.
S: Bay Malm, sizin kendi arabanız var mı?
M: Yok.
S: Fakat eskiden vardı, değil mi?
M: Evet ama çok uzun zaman önceydi.
S: Başka zamanlarda da Olofsson’un arabasını alır mıydınız?
M: Hayır, sadece bu seferlik.
S: Olofsson’u ne zamandır tanıyorsunuz?
M: Yaklaşık bir senedir.
S: Sık sık buluşur muydunuz?
M: Çok sık değil. Bazen.
S: Bazen derken neyi kastediyorsunuz? Ayda bir mi mesela? Haftada bir mi? Ne sıklıkta?
M: Eh, belki ayda bir. Ya da iki.
S: O hâlde gayet samimiydiniz?
M: Eh, sayılır.
S: Ama arabasını size böyle verdiğine göre birbirinizi yakından tanıyordunuz demektir.
M: Evet, elbette.
S: Olofsson’un mesleği neydi?
M: Ne?
S: Olofsson ne iş yapıyordu?
M: Bilmiyorum.
S: Onu en azından bir yıldır tanıyordunuz ve işini bilmiyor muydunuz, öyle mi?
M: Hayır. Hiç bahsetmezdik.
S: Siz ne iş yapıyorsunuz?
M: Şu anda herhangi bir işte çalışmıyorum… yani sadece şu an böyle.
S: Genelde ne iş yaparsınız?
M: Çeşitli işler. Ne iş bulursam.
S: En son ne yaptınız?
M: Blackeberg’de bir tamirhanede kaportacıydım.
S: Ne kadar zaman önceydi?
M: Eee, geçen yazdı. Sonra temmuz ayında tamirhane kapandı ve ayrılmak zorunda kaldım.
S: Ondan sonra? Başka iş aradınız mı?
M: Evet ama bulamadım.
S: Peki bakalım, sekiz aydır, işsiz hâlde geçiminizi nasıl