Sabri Kaliç

100 büyük düşünür


Скачать книгу

Yasaları

      MÖ 1760 yılı civarında Mezopotamya’da yazılan, tarihin en eski ve en iyi korunmuş yazılı yasalarından biridir. Bu dönemden önce toplanan yasa koleksiyonları arasında Ur kralı Ur-Nammu’nun yasa kitabı (MÖ 2050), Eşnunna yasa kitabı (MÖ 1930) ve İsin’li Lipit-İştar’ın yasa kitabı (MÖ 1870) da yer almaktadır.

      Hammurabi Yasalarının Özellikleri:

      1. Sümer yasalarına göre biraz daha serttir. Ancak toplumun bütün kesimlerinin hakları güvence altına alınmıştır. Medeni hukuk, ceza hukuku, ticaret hukuku, miras hukuku gibi alanları düzenleyen bu yasalar Sami geleneklerinden ve Urukagine yasalarından yararlanılarak hazırlanmışlardır.

      2. Hammurabi yaptığı yasalarla, ilan ettiğinin aksine “Tanrı Kral” yerine “Hayırsever Kral” kavramını getirmiştir. Kendini “Adaletin Çobanı” , “Kavimler Çobanı” gibi sanlarla anması buna örnektir.

      3. Tarihte ilk defa hukuk devleti anlayışını getirmişlerdir.

      Babil Kralı Hammurabi’nin çeşitli meselelerde verdiği kararlar Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı’na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştı. Hammurabi kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş olduğunu söyleyerek yasalarının da tanrı sözü sayılmasını sağlamıştır.

      Arkeolog Jean Vincent Scheil’in 1901’de Elam’da bulduğu (bugünkü Huzistan, İran) ve Fransa’ya taşıdığı Hammurabi Yasaları’nın yazılı olduğu levha Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Yaklaşık iki metrelik silindirik bir taşın üstüne çivi yazısı ile yazılmış olan kanunlar tam 282 maddedir, ancak bu maddelerin 30’u şu anda okunamayacak durumdadır. 13 sayısı o dönemde de uğursuz sayıldığı için 13. madde yazılmamıştır.

      3

      LAO TSE

M.Ö. 604? – M.Ö. 531?

      Konfüçyusçuluk ve Budizm’le birlikte, Uzakdoğu’nun en yaygın felsefelerinden biri olan Taoizm erdemli bir insan olmaya verdiği değerle, tüm insanları barış ve huzura davet etmektedir.

      Taoizmin kurucusu Lao-Tse’nin hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Bazı kaynaklara göre MÖ 604 yılında doğduğu sanılmaktadır. Yunan filozoflarından Thales, Anaximandros ve Pisagor’un çağdaşı olduğu, bunlarla karşılaştırılırsa birbirlerine benzeyen yanlarının çok olduğu görülür. Lao-Tse’nin doğumu ile ilgili, halk arasında yayılmış bir de efsane vardır. Buna göre, Lao-Tse’nin annesi göksel bir nurdan gebe kalmış, seksen yıl sonra da ak saçlı, ak sakallı bir çocuk doğurmuş. İşte Lao-Tse (yaşlı usta) adı buradan geliyor. Lao-Tse’nin doğum tarihi kesin olarak saptanamadığı gibi hangi yılda ve nerede öldüğü de belli değildir. Bir iddiaya göre, Chau hanedanının yavaş yavaş çökmeye yüz tuttuğunu gören düşünür bu fena sonuca tanık olmamak için hükümet merkezi olan Lo-Yang kentini bırakarak Batı’ya doğru gitmiş. Hotan geçitine geldiği zaman buranın koruyucusu ve kendi öğrencisi olan Hsion mesleği hakkında ve düşüncelerini içeren bir eser yazmasını istemiş, o da tek yapıtı olarak bilinen (“Tao Te Ching” ya da “Erdem Kitabı”) adlı eseri yazıp vermiş.

      Lao-Tse varlıkların kaynak ve kaderini inceler ve temel olarak bir ilk neden ve hareket noktası olarak da bir “en ilkel birlik” kabul eder. Tao Okulu ya da Taokiya adını da alan bu felsefe bir çeşit mutlak Panteizm, yani kamutanrıcılık ya da Tanrı’yı dünya ile özdeşleştiren bir sistemdir. Bu sisteme göre, hissedilir âlem her türlü yetkisizliklerin ve sefaletlerin nedenidir ve insani kişilik tüm varlıkların kaynak ve sonu olan “Varlık”ın, “Büyük Birlik”in aşağı ve geçici bir tarzıdır.

      Lao-Tse “Erdem Kitabı” adlı eserinde bu birinci ilkenin mutlak ve özel karakterini ve ayrı olanla olmayan, sınırlıyla sınırsız, boşa gidenle gitmeyen arasındaki derin ve geçilemez alametleri saptamaya çabalar. Âlem’de ayrı, sınırlı ve boşa gidebilen her şey Tao (yol, akıl) adını verdiği ilk ilkenin olaysal tarzına aittir; tüm ayrı olmayan, sınırsız ve boşa gitmeyen şeyler bu ilkenin deneyüstü varlığının tarzıdır. Ona göre, bu ilk nedenin iki varlık tarzı da birlikte ebedi değildir. Deneyüstü tarz olaysal tarzdan daha önceliğe sahiptir. Tüm deneyüstü güçler kendi ilk varlık tarzını seyretmek etmek suretiyle meydana gelirler, ikinci varlık tarzını seyretmekle de tüm olaysal tarzlar belirmiş olur.

      Lao-Tse insanın “Tanrı” ya da “ilk neden” hakkında tam uygun bir fikir verme gücüne sahip olmadığını ve Tanrı’yı tanımlamak için yapacağımız tüm zihin çabalarının, kendi acizlik ve zayıflığımızdan başka bir şeyi ispat etmeyeceğini pozitif olarak ve açıkça bildiren en eski ve ilk filozoftur. Lao-Tse’nin genel olarak varlık hakkındaki düşünceleri insan doğası hakkındaki görüşlerini de kavramamıza yardım eder.

      Lao-Tse Tao sözcüğünü (zihinli gidiş-doğru yol) anlamında ve yalnız onu anlatmak için kullanmıştır. Bu sözcüğü bazen de Yunanlıların (Kelam-Logos)’u gibi (en yüce yönetici zihin- ilk akıl) anlamında kullanır. Lao-Tse bu terimleri hem özel, hem de mecazlı olarak, hem maddesel hem de tinsel anlamda karmaşık düşünce olarak kabul eder. Özel ad olarak TAO, içinde tüm varlıkların hareket ettikleri evrenin “büyük yolu”dur. Mecazî anlamı ise tümel hareketin ilk nedeni ve her şeyin ilk neden ve aklıdır. Yani ideal evren ile gerçek evrenin, cisimsizle cisimlinin, güç hâlindelikle olayın birinci ilkesi ve ilk nedenidir. Tao’ya ilk kez metafizik anlamı veren ve kullanan Lao-Tse olmuştur.

      Lao-Tse’nin ahlak anlayışına göre, kamu mutluluğu sürekli olarak ve riyazat (dünya nimetlerinden el çekme) içinde Erdem’i işlemekle mümkündür. Ona göre Erdem hayat eylemlerinin, tüm deneyüstü ve olaysal varoluşların şekilsel ilkesi olan “en yüce akıl”a uygunluğudur. “En yüce akıl”dan başka bir ahlaksal varlık olmadığı gibi, onun kanunundan başka bir kanun, onun biliminden başka bir bilim de yoktur. İnsan için en üstün iyilik “en yüce akıl”la özdeşleşmesi, bu kaynak içinde ve bu her varlığın ereği içinde emilmiş olmasıdır. İnsan devamlı bir cisimsiz hale kavuşabilmek için tensel şeklinden arınmalıdır. Duyularına hakim olarak, bunları olduğunca güçsüz kılmak yolu ile duygusuz hale erişmelidir.

      4

      BUDA

M.Ö. 563? – M. Ö. 483?

      Yeryüzünde milyonlarca takipçisi olmasına karşın bir dinden çok, bir felsefe akımı olarak kabul edilen Budizm’in kurucusu olan Gotama Buda şiddete karşı olması, yaşayan her canlıya değer vermesi gibi özellikleriyle bugün de birçok insan için yol gösterici özelliğini korumaktadır.

      Budizm’in kurucusu olan Buda, Kuzey Hindistan’da Lumbini koruluğunda doğmuş bir filozoftur. Buda “aydınlanmış” manasına gelir. Buda bir gün “Bilgi Ağacı” denilen incir (Bo) ağacının altında dalmış iken, birden içinde aydınlanma hissetmiş, ilhamlarını halka duyurmak için memleketini dolaşmaya başlamıştır. Seksen yaşında iken Kusingara’da ölen Buda yaşadığı sürece kendisinin bir Tanrı olduğunu iddia etmediği gibi, sıradan bir insan olduğunu da açıkça söylememiştir. Bazıları ona büyük bir toplumbilimci gözüyle bakmışlardır. Bununla beraber, onun gerçekten yaşayıp yaşamadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Buda güçten kuvvetten kesilince Nirvana’ya girme kararı almıştır.

      Onun vaazlarından etkilenenler “Sangha” adında bir teşkilât kurmuşlardır. Dünyanın en eski