Sabri Kaliç

100 büyük düşünür


Скачать книгу

hakimi sensin” adlı şarkısı 1950 yılında Hindistan’ın ulusal marşı haline getirilen ve aynı zamanda Bangladeş ulusal marşının da bestecisi olan düşünür Rabindranath Tagore 7 Ağustos 1941’de, 80 yıl önce doğduğu kent olan Kalküta’da öldü.

       Tagore’un Yapıtları:

      Roman: Gözündeki Kum (1903), Deniz Kazası (1906), Ev ve Dünya (1916), Baharın Dönüşü (1916), Kırmızı Zakkum (1924), Dört Bölüm (1934) Şiir: Adak (1901), Karşıya Geçiş (1906), İlahiler (1910), Şarkılar (1914), Şarkılar Dizisi (1914) Oyun: Postane (1912) Anı/Deneme: Yaşamdan Anılar (1912), Uygarlık Buhranı (1941)

      9

      GANDİ

1869 – 1948

      Hayatı savaş içinde geçmesine rağmen, mücadelesini şiddet içermeden sürdüren Gandi modern dünyada “erdemli insan”ın bir temsilcisidir adeta. Sadece kendisi veya ülkesi için değil, tüm insanlık için barış ve huzur isteyen düşünürün bir suikast sonucu ölmesi ise tarihin en çarpıcı çelişkilerinden biri olmuştur.

      2 Ekim 1869 tarihinde Hindistan’ın Porhandbar kentinde doğan Mohandas Karamçand Gandi Hindistan’ın ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideridir. Kötülüğe karşı aktif, ama şiddet unsuru içermeyen direniş ile ilgili olan “satyagraha” felsefesinin öncüsüdür. Bu felsefe Hindistan’ı bağımsızlığına kavuşturmuş ve dünya üzerinde vatandaşlık hakları ve özgürlük savunucularına ilham kaynağı olmuştur. Gandi Hindistan’da ve dünyada, kendisine Tagore tarafından verilen ve “yüce ruh” anlamına gelen “mahatma” ve “baba” anlamına gelen “bapu” sanlarıyla anılır. Hindistan’da resmî olarak “Ulus’un Babası” ilan edilmiştir ve doğum günü olan 2 Ekim Gandhi Jayanti adıyla ulusal tatil olarak kutlanır.

      Gandi; Mayıs 1883’de, 13 yaşındayken, ailesinin isteğiyle yine 13 yaşındaki Kasturba Makhanji ile evlendi. İlki bebekken ölen beş çocukları oldu. Gandi, 4 Eylül 1888’de 18 yaşında iken hukuk okumak üzere University College London’a girdi ve 1915’te o sırada bulunduğu Güney Afrika’dan Hindistan’a geri döndü. 1920’lerde gözlerden uzakta kaldı. Swaraj Partisi ile Hindistan Ulusal Kongresi arasındaki ayrılıkları çözmeye çalıştı ve paryalık, alkolizm, cehalet ile yoksulluğun yok edilmesi için girişimlerini yaygınlaştırdı. Tekrar öne çıkması 1928 yılında olmuştur. Bir yıl önce İngiliz hükümeti aralarında bir tek Hintli bile barındırmayan, Sir John Simon başkanlığında yeni bir anayasal reform komisyonu atamıştı. Bunun sonucunda Hindistan siyasi partileri komisyonu boykot etmişti. Gandi Aralık 1928’de Kalküta kongresinde, İngiliz hükümetinden Hindistan’a İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı yönetim hakkı verilmesini, yoksa bu sefer amacı tam bağımsızlık olan yeni bir kampanyayla yüz yüze kalacaklarını bildiren bir kararın kabul edilmesini sağladı. Britanyalılar bunu cevapsız bıraktı. 31 Aralık 1929’da Lahore’da Hindistan bayrağı açıldı. 26 Ocak 1930, Lahore’da toplanan Hindistan Ulusal Kongresi tarafından Hindistan’ın Bağımsızlık Günü olarak kutlandı. O gün hemen hemen tüm Hintli örgütler tarafından kutlanmıştır. Sözünde duran Gandi, Mart 1930’da tuz vergisine karşı yeni bir “satyagraha” başlattı. Kendi tuzunu yapmak için Ahmedabad’dan Dandi’ye 12 Mart’tan 6 Nisan’a kadar 400 kilometre yürüdüğü “Tuz Yürüyüşü” bu pasif direnişin en önemli bölümüdür. Denize doğru yapılan bu yürüyüşte Gandi’ye binlerce Hintli eşlik etti. Britanya idaresine karşı en rahatsız edici kampanyası bu olmuştur ve Britanyalılar buna karşılık olarak 60.000’den fazla kişiyi hapse atmıştır.

      Nazi Almanyası 1939’da Polonya’yı işgal edince II. Dünya Savaşı başladı. Başlarda Gandi Britanya saflarında “şiddete katılmayan manevi destek” verilmesinden yanaydı ancak Kongre liderleri halkın temsilcilerine danışılmadan Hindistan’ın tek taraflı olarak savaşa sokulmasından rahatsız olmuştu. Bütün kongre üyeleri toplu olarak görevlerinden istifa etti. Üzerinde uzun süre düşündükten sonra Gandi görünüşte demokrasi için verilen bu savaşa, Hindistan’a demokrasi verilmesi reddedilirken katılmayacağını deklare etti. Savaş ilerledikçe Gandi bağımsızlık için isteklerini daha da yoğunlaştırdı ve hazırladığı çağrı ile Britanyalılardan Hindistan’ı terk etmelerini istedi.

      Hayatını barışa adayan Gandi 30 Ocak 1948’de, Yeni Delhi’de bulunan Birla Bhavan’ın (Birla Evi) bahçesinde gece yürüyüşünü yaparken vuruldu ve öldü. Suikastçı Nathuram Godse, Hindu bir radikaldi ve Gandi’nin Hindistan’ı zayıflattığını savunan aşırı uç görüşteki Hindu Mahasabha ile bağlantısı vardı. Godse ve yardakçısı Narayan Apte daha sonra çıkarıldıkları mahkemede yargılandılar ve suçlu bulunarak 15 Kasım 1949’da idam edildiler.

      Mahatma Gandi’nin felsefesini oluşturan temel ilkeler şunlardır: Doğruluk, pasif direniş, etyemezlik, Brahmaçarya (tinsel ve pratik anlamda saflığı öğütleyen Hindu felsefesi), sadelik ve inanç.

      10

      KRİŞNAMURTİ

1895 – 1986

      Konuşmalarında ortaya koyduğu düşünce yapısıyla 20. yüzyıl düşünürleri arasında önemli bir yere sahip olan Krişnamurti, felsefenin amacının insanı güzelliğe taşımak olduğunu altını çizmiş ve ölümünden sonra kendisine bir peygamber muamelesi yapılmamasını özellikle istemişti.

      Fizyolojik evrim, zihnin doğası, meditasyon, insan ilişkileri ve toplumda olumlu yönden değişimler gerçekleştirme konularındaki yazıları ve konferanslarıyla tanınan 20. yüzyıl düşünürlerinden Jiddu Krişnamurti 12 Mayıs 1895 tarihinde Hindistan’ın Madanapalle kentinde doğdu. Ailesi Brahman sınıfından seçkin bir aileydi. Babası İngiliz sömürge hükümetinde çalışan bir memurdu. Babası 1907’de emekli olduktan sonra Teozofi Derneği’nde yazman olarak işe başladı ve Jiddu’nun teozofiyle tanışması bu sıralarda gerçekleşti. Krişnamurti 1909 yılında ünlü teozofist Charles Webster Leadbeater tarafından “keşfedildi” ve 13 yaşındayken Teozofi Derneği tarafından “dünya öğretmeni” olarak seçildi. Derneğin o zamanki yöneticileri Annie Besant ve Leadbeater tarafından yetiştirildi. Krişnamurti bu “dünya öğretmenliği” sıfatını kabul etmediğini ve herhangi bir dinle, ulusla, milletle, felsefeyle ve politikayla bağlantılı olmadığını özellikle belirterek dünyanın çeşitli yerlerinde insanları kendilerini keşfe çağıran konuşmalar yapmaya başladı. Konuşmaları ve yazıları herhangi bir dinle bağlantılı değildi. Kendisine mesihlik yakıştırılmış olmasına rağmen bunu kesinlikle reddetmişti. Bütün dünyada geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmış olmasına rağmen çevresindekiler tarafından oluşturulan örgütü kendisi dağıtmıştı. Hiçbir zaman kendisini bir otorite olarak görmedi ve çevresinde müridlerin oluşmasını istemedi. Her zaman bir insanla, başka bir insan olarak konuşmayı tercih etti. Konuşmalarının hemen tamamı kitap olarak basılan Krishnamurti 17 Şubat 1986’da California’da, pankreas kanserinden ölene dek gezilerini ve konuşmalarını sürdürdü. Vasiyeti üzerine, cesedi yakıldı ve külleri hayatını geçirdiği üç ülke olan Hindistan, Britanya ve ABD’de çeşitli yerlere serpildi. Konuşmalarında gerçeğin “yolları olmayan bir ülke” olduğunu ve bireyin ancak sessiz/dingin bir farkındalıkla ve tüm yaşam ile bütünleşerek yaşaması halinde gerçeğin kendiliğinden geleceğini söylemiştir. Ölüm ile yaşamın bir ve tekliği, yaşamın durağan olamayacağı, korku,