Sabri Kaliç

100 büyük düşünür


Скачать книгу

“atom veya bölünmeyen öz” teorisi ile ünlenmiştir.

      Demokritos’un doğduğu yerin İonia’da, Teos’ta (Urla’nın güneyinde) olduğu tahmin edilir. Kendisine “Abderalı filozof” deniyorsa da, belki de sonradan buraya gelip yerleşmiştir. Uzun yolculuklara çıkmış, bütün Yunanistan’dan başka, Mısır’ı, Anadolu’yu, İran’ı dolaşmıştır. İlkçağın en büyük doğa araştırıcısı sayılır. “Varolan” ona göre, meydana gelmemiştir, yok olmayacaktır, değişmezdir, hep kendi kendisiyle aynı kalır. Ama “varolan”ın dışında bir de “varolmayan”; yani “boşluk”, uzay da vardır. Uzay yüzünden “varolan”, kendileri artık bölünmeyen, görülemeyen kılıklara (ideai) ayrılır. Bunlara da Demokritos “atom” (bölünemeyen) adını verir. Atomlarda olabilen biricik değişiklik harekettir, yani yer değiştirmedir. Atomların birbirlerinden ayrılmaları, sadece nitelik bakımındandır, sadece büyüklük, küçüklük, yer, düzence vb. ayrılıklarıdır. Onun için Demokritos atomlarda (bu gerçek varlıklarda) renk, ses, sıcaklık, soğukluk vb. niteliklerin bulunmadığını söyler. Renkleri görmemiz, sesleri işitmemiz, sıcaklığı hissetmemiz, tatlıyı, acıyı tatmamız, ancak, bir duygu yanılmasıdır, bir “karanlık” bilgidir. Duyular asıl gerçeği, yani nesnelerin artık bölünemeyen son parçalarını (atomları) bilebilecek kadar keskin değildirler.

      Demokritos Anaxagoras’ın anlayışı ile savaşarak, onun teleolojik açıklama denemesi karşısına çok kesin bir mekanist görüşü koyar: Evren yalnızca atomların çarpışmaları ve birbirleri üzerindeki basınçları ile oluşmuştur; evrendeki oluşa kesin bir zorunluluk egemendir; bütün olup bitenler, nedenlerden zorunlu olarak meydana gelmişlerdir. Böylece Demokritos, Anaxagoras’ın öğretisinde belirir gibi olan erek (telos) kavramını kabul etmediği gibi, rastlantı kavramını da açık olarak reddeder: Rastlantının sözünü etmemiz yalnız bilgisizliğimizden ileri gelir; bir olayın nedenini bilmedik mi, bunu rastlantıyla açıklamaya kalkışırız. Bu görüşüyle de Demokritos mekanist bir doğa biliminin temellerinin atmış oluyordu. Demokritos “gerçek, atomlar ve atomların hareketleridir” öğretisini ruhu açıklamada da kullanır. Örneğin, algı ile düşünme; bu iki ruh olayı ona göre vücudumuzdaki atomların en incesi, en hafif ve en düzü olan ateş atomlarının (bunlar vücudu sıcak tutarlar, hareketli, dolayısıyla canlı kılarlar) bir hareketidir. Bu da açıkça materyalist bir anlayıştır. Gerçi Demokritos’tan önceki filozoflar da “var olanı”, bu arada ruhu da, cisimsel saymakla materyalisttirler, ama Demokritos’unki çok bilinçli bir materializmdir.

      Demokritos’a göre duygular ile istekler bile ateş atomlarının hareketleridir. Bu hareketler durgun, ölçülü iseler insanı mutlu yaparlar, çok kızışmış iseler mutsuzluk yaratırlar. Onun için mutluluk, ruhun dinginliğidir. Mutluluğa erişmek isteyen, yararına olanla olmayanı ayırt etmeyi bilmelidir. Bunun ölçüsünü de insan haz ve acı duygularında bulabilir; ama göreceli olarak iyi olanla, mutlak olarak iyi olanı ayırmayı da bilmelidir. Göreceli olarak iyi olanlar: maddi-duyusal sevinçler, güzellik, şeref ve zenginlik gibi şeylerdir. Mutlak iyi ise, ruhun iyi bir durumda bulunmasıdır. Ruh böyle bir durumda olunca, insan yalnız iyi olandan sevinç duyar, kötüyü yapmak şöyle dursun, duymak bile istemez. İnsanın ahlakça değerinin ölçüsü düşünüşüdür. İnsan dışarıdan bağımsız olarak, sevinçlerini kendisinden devşirebilecek durumda olmalıdır. Mutlu olmak için yapılacak şey ruh dinginliğine erişmek, bunun için de her türlü sarsıcı tutkulardan, duygulanımlardan kaçınmaktır. Demokritos bu duruma en iyi bilgelikte varılacağı kanısındadır.

      16

      SOKRATES

M.Ö. 470 – M.Ö. 399

      Felsefe dünyasının en tanınmış adlarından biri olan Sokrates doğru bilip söylediği sözleri geri almaktansa zehir içip kendini öldürecek derecede değerlerine bağlı biriydi. Kendini anlattığı “Sokrates’in Savunması” günümüzde bile en çok okunan felsefi metinlerden biridir.

      Sokrates (doğumu: MÖ 470 Alopeke, Attika – ölümü: MÖ 399 Atina) Antik Yunan felsefesinin kurucularındandır. Heykelci Sofroniskos ile ebe Fenarete’nin oğlu olan Sokrates’in kimliği de başlı başına bir felsefi sorundur. Sokrates üzerine pek çok eski öykü anlatılmıştır. (Platon, Ksenofon, Aristofanes, Aristoteles, Aristoksenos vd.) Sokrates edebi verimin yüksek olduğu bir dönemde hiçbir şey yazmadığı gibi, profesyonel “bilgi hocaları”nın ortaya çıktığı bir dönemde de öğretmenliği resmi bir meslek olarak seçmedi. Hayatı boyunca ancak üç kez Atina’dan ayrıldığı söylenir.

      Sokrates genellikle ahlak felsefesinin, yani değer öğretisinin kurucusu olarak bilinirse de, ondan geriye kalan şey, bir öğretiden çok, kişilerin bilincine, özlerinin ne olduğunu göstermeye yönelik bir çabadır. Sokrates önceleri doğa bilimleriyle, özellikle de canlı varlıkların çoğalması ve kaybolup gitmesi olgusuyla ilgilendi. Bu amaçla, matematiği ve doğa filozoflarının dünyayla ilgili öğretilerini incelemesi gerekti.

      Yüzeysel bilgiyi aşma ve şeylerin gerçek bilgisine ulaşma isteğiyle, bireylerin davranışlarında ve yaşamlarında temel aldıkları inançları sorgulamaya yöneldi. Sokrates inançlarını ayrım gözetmeksizin yadsımak için toplumun bütün kesimlerine seslendi; bu tutumu da şiddetli tepkilerle karşılaşması ve trajik bir biçimde ölmesi sonucunu doğurdu.

      Sokrates her türlü edinilmiş bilgiyi yadsıyan bir düşünceden yola çıkan yöntemiyle, yani diyalog sanatı ya da diyalektikle, insanlara bilgiye sahip olduklarını sandıklarını, oysa sahip olmadıklarını kanıtlıyordu. Bir karara varmak gerektiğinde, çaresiz kalan muhatapları, kendisinden, sorunla ilgili düşüncelerini aktarmasını talep ettiklerinde, filozofça geri çekiliyor, bu da genellikle muhataplarının öfkelenmesine yol açıyordu. Aynı dönem Atina’sının düşünürleri, Sokrates’in halkı toplayıp, belirli zamanlarda ders vermesini çekemediler ve Sokrates’in bilinenlerin aslında yanlış olduğu söylemi üzerine Sokrates’i mahkemeye verdiler. O günlerde Sokrates’in, halk tarafından çok sevilen bir filozof olması sebebiyle, Atina halkı mahkemeyi yakından takip etti. Mahkeme idam cezasını onaylanmadan önce, hakim Sokrates’e söz konusu söylemlerin kendisine ait olmadığını, bu söylemleri inkar ettiğini söylemesi durumunda, idam kararını bozacağını söyledi. Sokrates bu teklifi reddetti ve “Ben söylemedim dersem, düşüncelerimin insanlar için hiçbir önemi kalmaz. Beni idam edin, çünkü idam ederseniz, düşüncelerim sizin sayenizde bütün dünya insanlarına ulaşacak ve bundan binlerce sene sonra bile Sokrates adı biliniyor olacak” dedi. Hakim idamın iptali şartını yineleyince Sokrates “Evet ben bunları söyledim. Sözümün ve düşüncelerimin, hayatım pahasına arkasındayım” demiş ve af teklifini reddetmiştir. Bunun sonucunda da idam cezası baldıran zehiri içirilerek uygulanmıştır.

      Sokrates’in bütün düşüncesi, bütün çalışmaları ahlaka yönelmişti. Bu konuda çıkış noktası da “erdem ile bilginin özdeş, aynı oldukları” görüşüdür. Bu görüşün felsefe dışındaki nedeni için şu söylenebilir: Yunan toplumu o arada çok sarsıntılı bir değişim geçirmektedir. Bu yüzden öteden beri bilinen, alışılmış yaşama kurallarına ayak uydurmak çok güçleşmiştir. Bu değer anarşisi içinde bir sürü yaşama kuralı öğütleniyordu. Öbür yandan demokratik gelişme bir savaşmaya, yarışmaya yol açmıştı. İşte Sokrates bu kanıyı ahlaka aktarmakla, bu duruma en keskin anlatımını kazandırmıştır.

      Sokrates “Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir” der. Yine bu yüzden bütün öteki erdemler, ana erdem olan bilginin (episteme) içinde toplanmışlardır ve bilginin kendisi edinildiği ve öğrenildiği gibi, öteki erdemler de elde edilir ve öğretilebilir.

      Sokrates’in