bir formuna uyarladılar. Bu dilin metinlerinden yapılan çeviriler, Mikenlerin Poseidon, Apollo ve Zeus gibi pek çok Klasik Yunan tanrısına tapındıklarını ortaya koymuştur. Önemli ölçüde Minoslulardan etkilenmekle birlikte kendine özgü olan Miken sanatında savaş sıkça işlenen bir temaydı. Bronz kaplar, zırhlar, silahlar ve altın maskeler ürettiler. Mikenlerin inşa ettikleri oda mezarları ve gömütleri de oldukça ünlüydü.
Efsaneye göre, M.Ö. 1200’de Mikenler Truva’yı (Anadolu’nun Akdeniz sahillerinde bulunmaktadır) yağmaladılar. Bu yolculuk Homeros’un İlyada’sında oldukça abartılı bir biçimde ele alınmıştı. Miken Medeniyeti M.Ö. 1120 civarında çöktü. Buna tam olarak neyin sebep olduğu bilinmemektedir. Öte yandan bu çöküş Doğu Akdeniz’deki genel bir karmaşa döneminde gerçekleşmişti (Hitit İmparatorluğu da M.Ö. 1205 yılında aniden çökmüştür). Bu durumun Egeli deniz halklarının istilaları ile bağlantılı olması mümkündür.
KUZEY VE GÜNEY AMERİKA
Amerika’da ortaya çıktığı bilinen ilk medeniyet olan Olmekler, Doğu Meksika ve Meksika Körfezi sahillerinin bataklık halindeki Veracruz ovalarında kurulmuştu. M.Ö. ikinci binyıldan itibaren Orta Amerika’da çiftçilik, köy tipi yerleşimler ve çömlekçilik ortaya çıkmıştı. Olmekler M.Ö. 1500 yıllarında bu zeminin üzerinde yükseldi.
Olmek’in odak noktası büyük törensel siteler gibi görünmektedir. Sitelerdeki oyulmuş devasa taştan kafaların yakınında peribacaları bulunur. Buralarda yöneticilerini anmak için törenler yaptıkları düşünülmektedir. Törensel siteler binlerce kişilik bir nüfusu barındırabilmektedir. En büyüklerinden biri La Venta’dadır. Bölge M.Ö. 400’lere kadar gelişimini sürdürmüş oldukça zengin bir balıkçılar, çiftçiler, tüccarlar ve sanatçılar kolonisini beslemiştir. M.Ö. 800’den sonraki birkaç yüzyıl boyunca, karakteristik Olmek sanat tarzı (Genellikle çocuk ve jaguar benzeri figürler işlenmektedir) Orta Amerika boyunca, bugünkü El Salvador’a dek yayılmıştır.
Olmek kültürü M.Ö. 400’lerde yok olmuştur. Mayalar gibi (Bkz. sayfa 80-82) yeni medeniyetler onların yerini almıştır. Olmeklerin üstünü örten sır perdesi halen varlığını korumaktadır. Hangi dili konuştukları ya da yok oluşlarına tam olarak neyin sebep olduğu bilinmemektedir.
Daha güneyde, Peru’da, Chavín Medeniyeti, kendisine Chavín de Huantar’ı merkez almıştır. And Dağları’nın yükseklerinde bulunan Chavín de Huantar törensel bir yerleşim bölgesidir. Chavín Medeniyeti, M.Ö. 900’lerden M.Ö. 200’lere dek varlığını korumuştur. Usta birer taş işçisi olan halkın sanat tarzları, And bölgesinde büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Chavín de Huantar’da yaklaşık iki yüz tane işlenmiş taş ürün bulunmuştur. Bölgenin, Peru genelinde yaşayan insanların toplandığı bir hac merkezi olabileceği düşünülmektedir.
II
ANTİK DÜNYA
M.Ö. 800 – M.S. 450
ORTADOĞU VE AFRİKA
M.Ö. 559 yılında II. Kiros (“Büyük Kiros” olarak da bilinir) Pers Ülkesi’nde başa geçti ve 10 yıl içinde de dünya nüfusunun neredeyse beşte birine hükmeden büyük bir imparatorluk kurdu. Pers Hanedanı’nın kralları, İran Kralı Ahamenes adından yola çıkılarak Ahamenid adıyla anıldılar.
M.Ö. 549 civarında Kiros insanlarını harekete geçirdi. Medleri egemenlikleri altına aldılar (İran’da yaşayan ve daha önce Persleri kontrol eden Hint-Avrupalı bir topluluk). Zamanla Asur’u ele geçirdiler. İki yıl sonra Kiros’un orduları İyonya şehirlerini de kontrol etmeye başladılar. Kiros M.Ö. 539’da Babil’i ele geçirdi. Burada yaşayan sürgündeki Yahudileri serbest bıraktı ve onlara Kudüs’e dönerek tapınaklarını yeniden inşa etmeleri için izin verdi. M.Ö. 529 yılında ölmeden önce imparatorluğun sınırlarını Hindistan’a kadar genişletmişti.
I. Darius (M.Ö. 522-486) döneminde imparatorluğun sınırları Mısır’ın çevresini kuşatıyordu. Kuzey Hindistan’dan batıda Türkiye’nin doğusuna dek uzanmıştı. Dünyanın o güne dek gördüğü en büyük imparatorluk ortaya çıkmıştı. Bu geniş coğrafyanın kontrolünü kolaylaştırmak için Kral I. Darius etkin bir yönetim ve vergi sistemi geliştirdi. M.Ö. 500’de günümüz İran’ındaki Susa’dan Türkiye’deki Efes’e dek uzanan yaklaşık 2400 km’lik bir yol inşa ettirdi.
Bu dönemde Antik Pers dini Zerdüştlük oldukça yaygınlaştı. Esasen İran’da yaklaşık olarak M.Ö. 600’lerde ortaya çıkan bu dinin, ölümden sonraki hayat, kıyamet, nihai yargılama gibi argümanları İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dünya dinleri üzerinde önemli bir etki yarattı.
M.Ö. 500’lerden itibaren İyonya şehirlerine yerleşen halk başkaldırmaya başladı. M.Ö. 490’da Darius Atina’ya bir ordu yolladı. Başkaldırılara yardım edenleri cezalandırmak istiyordu. İsyanı bastırmasına rağmen daha sonra ünlü Maraton Savaşı’nda yenilgiye uğradı. Bu olayla birlikte Persler ve Yunanlılar arasındaki Pers Savaşları başlamış oldu. Darius’un halefi Serhas Yunanistan’ın kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. M.Ö. 480’de Atina’yı ateşe verdi. Ne var ki aynı yılın sonlarına doğru yenilgiye uğradı. Bu olay Perslerin gerilemesinin başlangıcı oldu. Gerileme süreci, imparatorluk 330 yılında Büyük İskender tarafından tamamıyla fethedilene kadar devam edecekti.
Makedonya ve Yunanistan hakimiyetindeki bir dönemin ardından (Selevkos İmparatorluğu olarak anılır), M.Ö. 247 yılında İran, Part İmparatorluğu’nun kontrolünü ele geçirdi. Burası Pers Ülkesi’nin kuzeydoğusunda bulunan küçük bir krallıktı. Birkaç yüzyıl içerisinde Part-lar kendi imparatorluklarını kurdular (Bu imparatorluk aynı zamanda Arsak Hanedanlığı adıyla bilinmektedir). Toprakları Fırat’ın kuzey ucundan İndus’a kadar uzanıyordu. Aynı zamanda Çin ve Roma İmparatorluğu arasındaki İpek Yolu (Bkz. sayfa 53, 65, 98, 101) üzerinde bulunan Part İmparatorluğu, önemli bir ticaret merkezi oldu.
Önemli Part hükümdarlarından biri de kendisine I. Darius’u örnek alan I. Mithridates’ti (y. M.Ö. 171-138). Onun yanı sıra II. Mithridates (y. M.Ö. 123-88) ve III. Phraates de (y. M.Ö. 70-57) önemli Part kralları arasında yer almaktadırlar. Partlar usta savaşçılar ve maharetli binicilerdi. Part okçuları at binerken arkalarına dönüp ok atabiliyorlardı (Bu atış, “Part atışı” adıyla bilinir). Bu yetenekleri onlara savaşta büyük bir üstünlük sağlıyordu.
Part İmparatorluğu Pers, Yunan ve diğer bölge kültürlerinin bir karışımıydı. Arsak sarayı Yunan etkileri taşısa da daha ziyade İran geleneklerinin tekrar dirilişi olarak görülmüştür. Part İmparatorluğu batıya doğru genişledikçe Roma ile sorunlar yaşamaya başladı. Bu sorunlardan öncelikli olanı da Ermenistan’ın kontrolü üzerineydi. Partlar, Carrhae Savaşı’nda (M.Ö. 53) Marcus Licinius Crassus’u yenilgiye uğrattılar (Bu olay Roma tarihinin en büyük askeri felaketlerinden biridir. 44.000 Roma askerinin katıldığı savaştan geriye 10.000 asker sağ olarak dönebilmiştir). Bu savaş Roma’nın doğuya ilişkin hırslarının sonu oldu. Birbirini izleyen Roma-Part Savaşları’nda (M.Ö. 66-M.S. 217) çeşitli Roma imparatorları bölgeyi işgal etmişlerdir. Hatta bir keresinde Part İmparatorluğu’nun başkenti Tizpon ele geçirilmiştir. En sonunda istikrarsızlık ve Part İmparatorluğu’nun kendi yöneticileri arasındaki savaşlar İran’ın Fars bölgesinden bir hükümdar ve Sasani İmparatorluğu’nun kurucusu olan I. Ardeşir döneminde Part İmparatorluğu’nun çöküşüne neden olmuştur.
M.S. 224 yılında Ardeşir tarafından kurulan Sasani İmparatorluğu İran