Emma Marriott

Bir nefeste dünya tarihi


Скачать книгу

bir aileden gelen Siddhartha, 29 yaşında sahip olduğu her şeyden vazgeçer. Hayatın gerçek anlamını araştırmak için bir dilenci gibi yaşamaya başlar. M.Ö. 528 yılında bir bodhi ağacının altında otururken büyük bir aydınlanma yaşar. Bundan sonraki hayatını öğrendiklerini başkalarına anlatmaya adar.

      Gautama’nın öğretilerinin (Dhamma) ve Budizm inancının temel teması, bütün fenomenlerin bir zincirle birbirlerine bağlı olduğudur. Dünyanın tüm acılarının temel kaynağı bencil arzulardır. Bir insan ancak Buda’nın yolunu izleyerek yeniden doğum döngüsünden kurtulabilir. Hayatın amacı “Nirvana’ya” ermektir, kelimesi kelimesine ifade edilirse “arzuları söndürmek”.

      Siddhartha Gautama “aydınlanmış olan” anlamına gelen “Buda” lakabıyla tanındı. M.Ö. 482’deki ölümün ardından keşişler, öğretilerinin Kuzey Hindistan’da yaygınlaşmasına yardımcı oldular. M.Ö. 3. yüzyılda Hindistan Maurya İmparatoru Asoka (Bkz. sayfa 45) Budizm’in güneyde Seylan (Sri Lanka), kuzeyde Kaşmir’e (Pakistan) kadar ulaşmasına aracılık etti. Bugün Tayland sınırları içerisinde yer alan Syan’a (Siyam, günümüzde Tayland) ve Burma’ya misyonerler yolladı. Pek çok Budist anıtı ve manastırı inşa ettirdi.

      2 Antik İmparatorluklar: Amerika ve Uzakdoğu y. M.Ö. 3500-M.S. 900

      M.S. 150 yıllarında Hindistan, Çin ve Roma İmparatorluğu arasındaki ticaret Mahayana keşişlerinin Buda öğretisini Çin’e taşımalarına imkan sağladı. Temel Budist metinler M.S. 3. yüzyılda Çinceye çevrildi. M.S. 4. ve 5. yüzyıllarda Budizm Çin’in inanç sistemi haline geldi. Budizm M.S. 4. yüzyılda Kore’de ve son olarak M.S. 550-600 yılları arasında Japonya’da yaygınlaştı. Aynı süreçte Hindistan’da gerileyen Budizm, Hinduizm ile yer değiştirdi.

Maurya İle Gupta İmparatorlukları ve Hindistan’ın Altın Çağı

      Maurya İmparatorluğu (y. M.Ö. 321-185) Hindistan’da kurulmuş büyük ve politik olarak güçlü bir imparatorluktu. Bölgedeki ilk devlet sistemi Chandragupta Maurya tarafından kuruldu. Maurya, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Nanda Krallığı’nı devirmişti. Büyük İskender’in generallerinden olan Selevkos’a karşı kazandığı zaferin ardından M.Ö. 305’te Afganistan’ın ve günümüz Pakistan’ının pek çok bölgesini ele geçirdi.

      Maurya’nın oğlu Güney Hindistan’ın büyük bölümünü, torunu Asoka ise küçük bir krallık olan Kalinga’yı ele geçirdi ve bütün hayatını Budizm’in yayılmasına adadı (Bkz. sayfa 43). Asoka’nın M.Ö. 232 yılında ölümünün ardından imparatorluk küçük krallıklara ayrıldı. M.Ö. 170 yılında Pencap’ta Yunan prenslikleri kuruldu. M.S. 50’te Kuzey Hindistan’da Kushana İmparatorluğu gelişti. Bu imparatorluk M.S. 240 yılında Sasani İmparatorluğuna bağlanacaktı (Bkz. sayfa 36)

      M.S. 320 senesinde Magadha Krallığı’nın hükümdarı I. Chandragupta ülkesinin sınırlarını genişletti. Sonra gelen Gupta Krallarının faaliyetleri ile birlikte ülkenin sınırları Hindistan’ın büyük bölümünü içine alacak şekilde genişledi. Gupta Hanedanlığı’na kimi zaman “Hindistan’ın Altın Çağı” adı verilmektedir. Uzun barış ve refah dönemi boyunca sanat, mimari ve edebiyat alanında önemli ilerlemeler yaşanmıştır. Muazzam tapınak ve saraylar inşa edilmiş, Sanskrit dilinde Mahabbarata ve Ramayana gibi epik metinler kaleme alınmıştır. Bu metinlerin Hinduizm’in gelişimi için son derece büyük bir önemi bulunmaktadır. Günümüzde halen Güneydoğu Asya’da okunmakta ve dilden dile yayılmaktadırlar. Guptalar, Brahmanizmin teolojik bir kavram olarak gelişmesinden de sorumludurlar.

      Araplardan Avrupalılara geçen, aslında Guptaların bulduğu “Araplara özgü” diye bilinen sayı dizilimi, ondalık sayı sistemi ve sıfır konsepti, sıklıkla yanlış bir şekilde Araplara atfedilmiştir. Gupta İmparatorluğu 6. yüzyılda çökmüştür. Orta Asya’dan gelen Akhunların istila hareketleri, yıkılmalarında büyük ölçüde rol oynamıştır.

Çin’in Qin ile Han Hanedanlıkları ve Konfüçyus

      M.Ö. 485 – 221 yılları arasında, Çin çeşitli rakip krallıklara ve kent devletlerine bölünmüştü. (Bunlardan biri de Zhou’dur (Bkz. sayfa 27). Qin Krallığı (Çin kelimesi de bu imparatorluğun adından türemiştir) M.Ö. 221 yılında Çin’in ilk birleşik imparatorluğunu teşkil edecektir.

      Qin imparatoru katı bir yönetim sistemi uyguladı. Tek biçimli bir yazı ve ölçü sistemini geliştirdi. Kuzeyin göçebe kabileleri ile mücadele etti. Çin Seddi’ni inşa etmeye başladı (Önceki savunma duvarlarını birleştirdi). Gerçek boyutlu heykellerden oluşan bir ordu inşa edilmesi emrini verdi. Bu heykellere “Terakota Ordusu” adı verilmektedir. Qin Hanedanlığı M.Ö. 207 yılına kadar yaşayabildi. Buna karşılık kısa bir dönemde neredeyse bugünkü Çin’le bire bir aynı olan sınırlara ulaştı ve kendine özgü bir yönetim sistemi yarattı.

      Daha sonra uzun bir dönem başta kalan Han Hanedanlığı (M.Ö. 206-M.S. 220) Çin kültürünü şekillendirdi (Öyle ki Han kelimesi genel olarak Çinlileri tanımlayan bir sözcük haline gelmiştir). Sahne sanatları büyük bir gelişme gösterdi. Resim ve heykel alanında da önemli eserler verildi. Bilim ve teknolojide son derece önemli ilerlemeler yaşandı (Bu dönemde ortaya konulan yenilikler çok uzun bir süre Batı dünyası tarafından öğrenilemeyecekti). Dönemin teknolojik ilerlemelerinin arasında kağıdın keşfi, güneş saati, sismograf ve pusula bulunmaktadır. Han yöneticileri sınırlarını Kore’yi ve Vietnam’ın kimi bölgelerini içine alacak şekilde genişlettiler. Dış dünya ile başka ilişkiler de kuruldu. Çinli tüccarlar M.S. 100 yılı itibariyle, özellikle 6 bin kilometrelik ticaret rotası olan İpek Yolu üzerinden Batı dünyasına ipek kumaşlar taşıdılar.

      Han liderleri, büyük Çin filozofu Konfüçyüs’ün (y. M.Ö. 551-479) öğretilerine saygı göstermelerine rağmen; Qin’in merkezi yönetim biçimini devam ettirdi. Konfüçyüs’ün öğretileri, günümüzde Çin, Kore, Japonya ve Vietnam’da etkileri devam etmekte olan bir sosyal kod olarak; mütevazi ve erdemli olmayı, bireyin kaderini kendisinin belirleyebilmesi imkanını vurgular. M.S. 189 yılından itibaren Hanlar, kendi aralarında mücadele eden savaş lordlarının yönettiği küçük bölgesel rejimlere ayrılmıştır.

      AVRUPA

Etrüskler ve Roma’nın Kuruluşu

      Etrüskler, Antik Etruria’nın yerleşimcileriydi (Bu bölge hemen hemen bugünkü İtalya’nın Toskana’ya karşılık gelmektedir). Etrüsk kültürü İtalya’da M.Ö. 800’lerden itibaren gelişmeye başladı. Etrüskler, M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Orta İtalya’nın büyük bölümünde hakimiyet kurmuşlardı.

      Etrüsklerin kökeni bir gizem olarak kalmıştır. Bir teoriye göre Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Asya’dan İtalya’ya gelmişlerdir. Etrüskler Yunan alfabesinden türemiş olan bir alfabe kullanmaktaydılar. Dilleri tam olarak tercüme edilememiştir. Zengin arkeolojik kalıntılar; etkileyici bronz işlerini, figüratif oymaları ve Roma’yı etkisi altında bırakan mimari anlayışı da biçimlendiren güçlü bir sanatsal geleneğin varlığını ortaya koyar. Etrüskler, planlı bir şehir inşa eden ve kadınların kamu hayatına dahil olmasına izin veren ilk toplumdur. Aynı zamanda önemli bir deniz gücüne sahiplerdi.

      M.Ö. 6. yüzyılın sonlarına doğru Yunanlılar tarafından Orta İtalya’nın güney bölgelerinden çıkarıldılar (Yunanlılar güneyde Magna Graecia’yı kurdular). Aynı zamanda antik Hint-Avrupa kabileleri olan Latinler ve Samnitler ile de karşı karşıya geliyorlardı.

      Roma şehri Roma söylencelerine göre M.Ö. 753 yılında kurulmuştu. Aralarında Etrüskler ve Latinlerin de bulunduğu çeşitli topluluklar bu bölgede yerleşik durumdaydılar. İlk kralı ve kurucu babası olan