İskender Fahrettin Sertelli

Deliler saltanatı


Скачать книгу

olursa, kendisi de saray haricindeki işlerle uğraşacak vakti daha rahat bulacaktı. Hatta hükümet erkanı arasından mali işlerden anlayan tek kişi olan Mustafa Paşa, ilk fırsatta, halkı sıkıştırmaya ve birikmiş vergileri zorla almaya başlamıştı bile!

      Bir anda halkın üstüne karabasan gibi çöken Paşanın zulmünden bıkan ipekçiler, dericiler ve zahirecilerden mürekkep çalgı esnafı, Edirnekapı’da ve Çukurbostan’da bir araya gelerek sadrazamdan gördükleri zulüm ve zorlamaları Padişaha şikâyet etmeye karar verdiler. Aralarından birkaç kişi seçerek saraya yolladılar.

      Esnafın belirlediği kişiler Padişahın huzuruna çıkarıldılar ve kararlaştırdıkları istekleri Padişaha şöyle bir izahatle sundular:

      “Kara Mustafa Paşa’nın zulmünden, artık terk-i diyar etmeye karar verdik, Padişahım! Defterdar tarafından tahsil edilen vergiler yeterli gelmiyormuş gibi, bir de Mustafa Paşa’ya vergi vermek gücümüze gidiyor, Padişahım! Siz emrediniz, canımızı, malımızı, bütün varımızı verelim!”

      Padişah, esnafın bu şikayetini duyunca fena halde hiddetlendi. Heyete iltifat ederek onları yolladı, dairesine geçti. Kösem Sultan’la görüştükten sonra adamlarına “Çabuk Kara Msutafa Paşa’yı çağırın!” emrini verdi.

      Kara Mustafa Paşa, o gün Rumelihisarı’ndaki Feridun Bahçesi’ne gitmişti. Paşayı çağırmak için hisara atlılar gönderildi.

      Duydukları karşısında oldukça hiddetlenen Sultan İbrahim’in aslında aklı iktisada ve maliye dairesindeki işlere ermezdi. Birikmiş vergilerin toplanmaya teşebbüs edilmesini Sadrazamın ortalığı haraca kesmesi olarak anlamıştı

      Sultan İbrahim, bu olayı bir türlü hazmedemedi. O kadar sinirlendi ki, Kara Mustafa Paşa Feridun Bahçesi’nden geri dönünceye kadar onu Sadrazamlık konumundan azletti.

      Akşamüstü hiddeti iyice artan Padişah “Mustafa’yı gözüm görmesin!” deyip Sadrazamlık mührünü ondan alarak Sultanzâde Mehmet Paşa’ya verdi.

      Kara Mustafa Paşa, tüm bu olanları duyup, Sadrazamlık makamını kaybettiğini öğrenince, gizlice Yeniçeri Ocağına geçip, elli altmış kişiyi gizliden gizliye Padişah aleyhine teşvik ederek ocağı baştan basa ayaklandırmayı denemeye karar verdi.

      Ancak Kara Mustafa Paşa’nın bu tehlikeli teşebbüsünden, Kösem Sultan hemen haberdar oldu. Kara Mustafa Paşa’dan intikam almanın yollarını arayan Kösem Sultan’ın fırsat ayağına gelmişti. Mustafa Paşa’nın vücudunu ortadan kaldırmak ve bu suretle intikamını almak için, bu olaydan daha iyi bir sebep bulamazdı.

      Valide Sultan’ın, Mustafa Paşa ile günlerden beri devam eden mücadelesinin kanlı bir facia ile nihayet bulacağı zaten başından beri belliydi.

      Mustafa Paşa’yı artık mağlup edeceğini anlayan Kösem Sultan bir yandan da eğlencesine devam ediyordu. Bir gece Çengi Afet’i gizlice odasına çağırıp eğleniyordu.

      Tebdil-i kıyafetle Mustafa Paşa’yı adım adım takip eden Kösem Sultan’ın kethüdası Behram Ağa, yatsı ezanından yarım saat sonra Çengi Afet’le eğlenen Valide Sultan’ın dairesine gitti.

      Behram Ağa, eğlenceyi bölerek:

      “Affedersiniz Sultanım!” dedi, “Saraya hücum hazırlığı tamamlanmak üzeredir. Şimdi bu saatte Kara Mustafa sarayın etrafında dolaşmaktadır. Eğer arzu ederseniz herifçiği derhal tutuverelim.” dedi.

      Kösem Sultan, hasmını mağlup etmek için bu fırsatı kaçırmak istemedi. Derhal oğlunun yanına giderek “Yeniçeriler sarayı basmadan herifi hemen yakalatalım. Yoksa tacını başından alıp vücudunu Âdem’e gönderecekler!” dedi. Padişahın gözleri korkudan fal taşı gibi açıldı. Valide Sultan’ın elini öperek Bostancıbaşına “Şimdi o melunu yakalayıp huzuruma getirin!” diye emretti.

      Bu emirle hemen sokağa fırlayan Bostancıbaşı, Kara Mustafa Paşa’yı kimseye görünmeden kucakladığı gibi saraya getirdi.

      Tedbiri elden bırakmak istemeyen Kösem Sultan, bu esnada, muhafız kollarını silâhlandırıp sarayı içeriden koruma altına aldırdı.

      Kara Mustafa Paşa’nın Bostancıbaşı tarafından yakalandığı duyulur duyulmaz, Yeniçeri Ocağında Mustafa Paşa’yı destekleyenleri bir korku aldı. Çünkü Mustafa Paşa’nın peşine takılacak olan elli altmış kişi, çok az olduklarını görerek, esasen, birer birer ocağa dönmeye ve tehlikeye düşen kellelerini de bu suretle cellâtların yağlı satırlarından kurtarmaya karar verdiler.

      Yeniçeriler korkuyla ocaklarına dönerken, Kara Mustafa Paşa, Sultan İbrahim’in huzurunda hiç endişeye kapılmadı. Adamlarına güveni tam olan Paşa kendi kendine, “Ben Padişahı oyalarım. Bu müddet zarfında, ocaktan kazan kaldıran yeniçeriler de sarayı basmış ve beni kurtarmış olurlar,” diyordu.

      Sultan İbrahim, Mustafa Paşa’yı karşısında görünce hiddetlendi.

      “Bre nankör,” dedi, “Hazineyi soyduğun yetmedi mi? Şimdi de yeniçerileri ayaklandırıp devlete ihanet edersin!” diye haykırdı.

      Mustafa Paşa, Padişahın gazabından kurtulmak için, binbir yeminle olayı inkâr etti.

      “Ben nankör değilim, Padişahım!” dedi, “Size Kuran üzerine yemin ederim ki, kulunuzun Yeniçeri Ocağıyla en ufak bir alâkası bile yoktur. Ben bu derece hakarete lâyık değilim.”

      Sultan İbrahim, eski Sadrazamının sözlerine inanmadı.

      Mustafa Paşa’nın başı dik, cesaretle cevap verdiğini gören Padişah, hiddetle yerinden fırladı ve cellâtlara hitaben “Ne duruyorsunuz? Götürün bu melunu!” diye bağırdı.

      Padişah dairesinden divanhaneye geçerken, Mustafa Paşa da diğer kapıdan çıkıp gitti.

      Bostancıbaşı, eski Sadrazamın idam edileceğini hatırından bile geçirmediği için, Padişahın götürün sözünü dışarı çıkarın olarak yorumlamış ve işin arkasını takip etmemişti.

      Fakat yarım saat sonra Padişah, Bostancıbaşını çağırarak:

      “Mustafa’nın başı nerede?” diye sordu ve Mustafa Paşa’nın kaçtığını öğrenince hiddetinden küplere bindi.

      “Şimdi o godoşu bulup başını gövdesinden ayıracaksın. Yoksa ben senin başını kopartacağım!”

      Bostancıbaşı, eski Sadrazamı bulamadığı takdirde kendi kellesenin gideceğini anlayınca, derhal bütün Bostancıları Paşayı aramaları için saraydan yolladı. Cellâtlar sokak sokak aradılar. Şüpheli evleri bastılar. Su mahzenlerine indiler. Fakat Mustafa Paşa’yı hiçbir yerde bulamadılar.

      Hâlbuki Mustafa Paşa, Bostancıbaşının gafletinden istifade ederek, Padişahın dairesinden ayrılınca, hemen sarayın bahçesine inmiş ve büyük havuz etrafındaki sazlıkların arasında gizlenmişti.

      Yeniçerilerden umduğunu bulamayan Kara Mustafa Paşa, kendi fikrince, cellâtların elinden kurtulduktan sonra, sular kararana kadar sazlıklar arasında kalacak ve gece karanlığından istifade ederek eski cariyelerden birinin evine gidecekti.

      Kara Mustafa Paşa, henüz derin bir nefes almışken havuzun etrafında iki kişinin ayak seslerini duydu.

      “Eyvah, beni arıyorlar!” dedi. Korkudan yüreği ağzına geldi.

      Cellâtlar, Kara Mustafa Paşa’yı bulmakta gecikmediler ve Paşayı sazların arasında yatarken gördüler. Üzerine çullandılar.

      Mustafa Paşa cellâtlara karşı koymak istediği için, bir kazma darbesiyle başı yarıldı ve sol gözü kör oldu.

      Kara Mustafa Paşa’nın yakalandığı