eğitimli ve acımasız savaşçıları ile ünlü Sparta, komployu MÖ 474’te açığa çıkarmıştır. Plan ortaya çıktıktan sonra kral, bir tapınağa sığınmış ve kapana kısıldığı bu yerde açlıktan ölmüştür.
Pausanias’ın ihaneti, Sparta ordusunun efsanevi disiplini bilindiğinden büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Sparta, Atina ile birlikte antik dünyanın süper güçleri arasında yer alıyordu. Atina’dan farklı olarak Sparta, büyük savaşçıları ile ünlüydü. Bunlar çocukluklarından itibaren savaş eğitimi alıyorlardı. Gerçekten de Sparta sanatçıları, filozofları ya da yazarları ile değil, savaşçıları ile tanınırdı.
Aslında hasım olmalarına rağmen Sparta ve Atina, Persler’e karşı ittifak kurdular. Ancak MÖ 480 yılında Thermopylae Savaşı’nda yenilgiye uğradılar. Savaşta Sparta’nın iki kralından biri öldürüldü. Pausanias, daha sonra Platea (MÖ 479) ve Bizans (MÖ 478) savaşlarında muzaffer Yunan ordularının yönetiminde bulundu.
Zaferden sonra Yunan ittifakı çözülmeye başladı. Şehir devletleri Atina ve Sparta’nın etrafında kümelenmeye başladılar. Pausanias’ın baskıcı idaresi bu devletlerin büyük bölümünü Atina’ya yaklaştırdı. Bu yetmezmiş gibi Pausanias’ın Perslerin safına geçmek için onlarla görüşmeler yaptığı ve Helot olarak bilinen Spartalı kölelere onunla birlikte savaşmaları karşılığında özgürlük vadettiğine dair dedikodular bardağı taşıran son damla oldu. İçinde yer aldığı komplonun ortaya çıkması Pausanias’ın çöküşünü de beraberinde getirdi.
1- Sparta MS 396’da Gotlar tarafından yok edildi. Günümüzdeki Sparta şehri, 1834 yılında kurulmuştur. Antik kalıntılara ulaşmak için 20. yy’ın başlarında kazı çalışmalarına başlanmıştır.
2- Pausanias’ın oğlu Pleistoanax, MÖ 458 yılından itibaren şehri aralıklarla da olsa tam elli yıl boyunca yönetti. Atinalılar’a karşı verilen Peloponez Savaşları onun döneminde başlamıştır.
3- Perslere karşı kurulan Atina-Sparta ittifakı, 2007 yapımı 300 Spartalı filmine konu olmuştur. Filmin yönetmeni Zack Snyder’dir (1966-).
Phidias
Yunan olimpiyatlarının yapıldığı Olimpia dağındaki bir kazı sırasında arkeologlar küçük bir kap buldular (1958). Kabın üzerine Yunan harfleriyle bir cümle yazılmıştı: “Ben Phidias’a aidim.”
2400 yıllık kap belki de Yunan heykeltıraşa ait olduğu kesin olarak bilinen tek kalıntıdır. Phidias (MÖ 490-430) kendi döneminde büyük bir üne sahip olsa da, altın kaplı başyapıtları olan Zeus ve Athena heykelleri de dahil olmak üzere tüm eserleri yok edilmiştir.
Phidias antik dünyada çok ünlüydü. Öyle ki Olimpia’daki Zeus heykeli antik dünyanın yedi harikasından biri sayılmaktadır. Arkeologlar Phidias’ın, kabını yaklaşık 13 metre yüksekliğindeki bu heykeli yaparken açtığı atölyede kaybettiğini tahmin etmektedirler (MÖ 430).
Phidias’ın hayatı hakkında bunun dışında pek az şey bilinmektedir. Atinalıdır. MÖ 5. yy’ın önemli bir bölümünde şehrin politik lideri olan Perikles’in (495-429) taraftarlarından biridir. Perikles sayesinde Parthenon’daki Athena heykelini yapma görevi Phidias’a verilmiştir. Bu heykel fildişinden yapılmış ve altınla kaplanmıştır. 11,58 metre uzunluğundadır. 900 yıl sonra bina talan edilene dek Panthenon’un merkezinde yer almıştır.
Phidias aynı zamanda binanın duvarlarını süsleyen heykellerin yapımına da eşlik etmiştir. Bunların büyük bölümü halen sağlam durumdadır. Bazıları Phidias’ın asistanlarının onun tasarımlarını temel alarak ürettikleri sanat eserleridir. Bu projenin beklenenden daha maliyetli oluşu Phidias’ı zor durumda bırakmıştır. Kullanılan altınların hesabını veremediği için bir süre hapis yatmıştır.
Zeus heykeli Phidias’ın tamamladığı bilinen son eseridir. Zeus, Antik Yunan Pantheon’undaki en önemli tanrıdır. Heykeli fildişi ve altından yapılmıştır. Heykelde elinde asası ile otururken tasvir edilmiştir. Yüzyıllar boyunca ilgi odağı olan heykel, madeni paraların üzerine bile işlenmiştir. Ziyarete gelen Yunan ve Roma yazarları onun güzelliği karşısında hayranlıklarını gizleyememişlerdir.
Tarihçi Plutarch’a göre (46-120) Phidias daha sonra tekrar tutuklanmış ve hapiste ölmüştür. Günümüzde kimi tarihçiler bu iddiaya şüpheyle yaklaşmaktadırlar.
1- Tapınak süsleri İngiltere ve Yunanistan arasında uzun tartışmalara neden olmuştur. 7. Elgin Kontu aristokrat Thomas Bruce (1766-1841), 1801 yılında heykelleri alarak Londra’ya getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bunun için izin aldığını ileri sürmüştür. Ne var ki günümüzde Yunan liderler heykellerin taşınmasının yasadışı olduğunu iddia ederek İngiltere’den bunların iadesini talep etmektedirler. Mesele halen çözümlenememiştir.
2- Olimpia’daki Zeus heykeli yapıldıktan 800 yıl sonra, içinde bulunduğu tapınak, 426 yılında Bizans İmparatorluğu tarafından yerle bir edilince yok olmuştur.
3- Phidias’ın heykellerinin günümüze ulaşamamasının nedenlerinden biri de yapımında kullanılan malzemeler olabilir. Mermer yerine bronz ve altın kullanmıştır. Bunlar değerli metaller olduğundan heykeller ya çalınmış ya da eritilerek başka amaçlar için kullanılmıştır.
Tiberius Gracchus
MÖ 133 yılına gelindiğinde Roma İmparatorluğu antik dünyanın en büyük gücü haline gelmişti. Yunanistan’dan İspanya’ya kadar uzanan bir coğrafyaya yayılmıştı. Roma lejyonları, Akdeniz’in neredeyse her köşesini egemenlik altına almıştı. Yüzlerce yıl sürecek bir Roma üstünlüğü kurulmuştu ve bu sayede Roma’ya büyük zenginlikler akmaktaydı.
Ne var ki gerçek savaşçılar Roma’nın başarılarından pek az istifade ediyorlardı. Gerçekten de, pek çok lejyoner savaş meydanlarından geri döndüklerinde kendilerine ait çiftliklerin iflas etmiş olduğunu gördüler. Sahip oldukları şeyler yok olmuş, aileleri harap olmuştu. Tahmin edilebileceği üzere yıllarını ülkeleri için harcamış olan bu insanlar karşılaştıkları bu manzaraya içerlediler.
“Dünyaya hükmetmişlerdi ama kendilerine ait bir parça toprakları bile yoktu” diye yakınır Romalı politikacı Tiberius Sempronius Gracchus (MÖ 168-133). Tiberius, Gracchi kardeşlerin büyük olanıdır. Her ikisi de zengin aristokratların gücünü sınırlayarak Roma’da daha eşit bir hayat kurmak isteyen sosyal reformculardı. Gazilerin, ülkelerine döndüklerinde çiftliklerinin onları bekliyor olmasını garanti altına almak istiyorlardı. Plutarch’a göre, hem Tiberius hem de kardeşi Gaius (MÖ 154-121) vahşi bir şekilde katledilmeden önce halk kesiminden pek çok kişiye ilham kaynağı olmuştur.
Tiberius ünlü bir generalin torunuydu. İspanya ve Yunanistan’da savaşmıştı. Roma’ya döndüğünde halk koruyucusu seçildi. (MÖ 133) Amacı büyük bir bölümü işsiz ve evsiz olan gazilerin gelirlerini arttırmaktı. Bunun için bir dizi eşitlikçi reform önerdi. Bunların arasında latifundia olarak bilinen büyük topraklara el konulması da vardı. Tiberius bu toprakları Roma’nın yoksullarına dağıtacaktı.
Senato’daki güçlü muhalefete rağmen, Tiberius önerisini kanunlaştırmayı başardı. Tekrar seçilmesini engellemek için bir yıllık görev süresinin sonunda rakipleri tarafından öldürüldü ve cesedi Tiber nehrine atıldı. Kardeşi Gaius on yıl sonra toprak reformunu yeniden gündeme getirdi, ancak reforma karşı çıkan muhafazakarlar