İskender Fahrettin Sertelli

Fetih 1453


Скачать книгу

adam ise, bu memlekette tek bir vatanperver yok demektir…”

      Klio, muhatabının sözünü kesti.

      “Sarayın kanlı ve yüksek duvarları haricinde kalan bütün halkın memleketle samimi bağı vardır. Fakat saraydaki sefahat düşkünleri, Bizans’ın akıbetini görmeyecek kadar kör ve halkın ıstıraplarını duymayacak kadar sağır olmuşlar! Teofilos bana ilanıaşk ederken, mücevher dolu bir sandığı boşaltarak içine yılan ve akrep dolduran bir mecnun gibi kalbini yalnız benim aşkıma hasretmiştir. O, benden başka bir şey sevmiyor. Şimdi anladınız mı büyük vatanperverin mahiyetini?”

      Orhan Bey, Teofilos’un da kendine rakip olduğunu anlayınca düşünmeye başladı.

      Klio, bu eski vatanperverin, vazifesini unutarak, kendisine nasıl musallat olduğunu anlattı.

      “Orhan Bey,” dedi. “Eğer siz İmparatorun samimi dostu iseniz ve hayatınızın tehlikeye düşmesini istemiyorsanız, Anivas’ı derhâl tahliye ettiriniz. Çünkü dışarıdaki isyanın önüne ancak o geçebilir!”

      “Bu isyandan bana ne? Bizans’ta sonu gelmeyen bu galeyan ve isyanları çok gördük. Yarın yine Hipodrom’ un önünde beş on kişiyi idam ederler ne isyan kalır ne de bir yüksek ses işitilir.”

      Klio, Orhan Bey’i kışkırtmakla emeline ulaşacağını tahmin ediyordu.

      “Fakat bunun aksini de düşünün, Orhan Bey! Bu, yalnız halkın isyanı meselesi değil. Türklerin niyeti çok fena ve katidir!”

      “Hâlâ o eski terane… Bizans’ı zaptedecekler, değil mi?”

      “Fakat sizin gibi hayat ve kaderi siyasi cereyanlara bağlı olan bir kimsenin biraz derin düşünmesi, uzak ihtimalleri de dikkate alması gerekmez mi?”

      Orhan Bey hiddetlendi.

      “Bu hayal gerçekleşmeyecek, Klio!”

      “Emin misiniz?”

      “O kadar eminim ki…”

      “Fakat iyi düşünün. Çünkü ben Edirne’de, Sultan Mehmed‘in ağzından kulağımla işittim. ‘Orhan elime geçerse derhâl asacağım!’ diyordu.”

      “Sayıklasın dursun Bizans’ı alacağım diye…”

      “Yaptığı hazırlıklar acaba gösteriş mi dersiniz?”

      “Sultan Mehmed azimli ve irade sahibi bir gençtir. Fakat hazırlığı boşa gidecek, Klio! O, Bizans’ı zaptedemeyecek.”

      “Mademki azim ve irade sahibi bir hükümdardır; mademki Bizans’ı zaptetmeye karar vermiştir, arkasında koskoca bir millet de kendisini takip ederse, emeline neden muvaffak olmasın?”

      Orhan Bey bağırdı:

      “Muvaffak olmayacak, Klio! Ben öyle istiyorum. Bu iş, ancak o benimle barışır ve benim istediklerimi yaparsa düşünceden uygulamaya geçebilir. Aksi takdirde hedefine vasıl olması imkânı yoktur!”

      “Onun bu azmini nasıl kırabileceksiniz?”

      “Sultan Mehmed‘in azmini kırmaya teşebbüs etmek, büyük bir kaleyi ufak bir çocuğun kendi kendine zaptetmeye kalkışması kadar gülünç olur. Ben kaleyi içerden fethedeceğim.”

      “Yani?”

      “Yani, onun bütün planlarını suya düşürmek için, herkesten fazla itimat ettiği veziriazamdan söz aldım.”

      “Halil Paşa’dan mı?”

      “Evet.”

      İhtilal Şarkıları

      Klio bir sabah yatağından kalktığında, sokaktan gelen hazin bir kitara sesi işitti. Pencereye koştu. İzmit çingenelerinden birkaç kadın, tesadüfen Orhan Bey’in hanesi önünde durmuş, kenardaki yalakta hayvanlarını suluyordu. İzmit çingeneleri, elbiseleri ve konuşmaları ile derhâl yerli çingenelerden ayırt edilebilirlerdi. Çingene kadınlarından biri, Klio’yu pencerede görünce, atın üstünde kitarasını çalmaya başladı. Diğer biri de şarkı söylüyordu. Orhan Bey, “Klio! Kulak ver. Bak ne söylüyorlar?” dedi. İzmit çingenesi şu şarkıyı söylüyordu:

      Bizans uyuyor,

      Düşman uyanık!

      Bizans uykuda!

      Düşman uyanık!

      Romanos Kapısı teshir edilmiş.

      Türklerin eli var içimizde…

      Gözler kör olmuş!

      Kalpler kör olmuş!

      Vicdanlar kör olmuş!

      Felaket,

      Saadet…

      Hepsi müsavi!

      Gören bir göz var:

      Milletin gözü!

      Çarpan bir kalp var Milletin kalbi!

      Ağlayan bir vicdan var!

      Milletin vicdanı!

      Bizans uyuyor,

      Düşman uyanık!

      Saray uyuyor,

      Düşman uyanık! 5

      Çingeneler atlarına bindiler. Şarkı söyleyen kadın,

      “Yaşasın Priamos,” diye bağırdı.

      Klio, bu ismi işitince pencereden dışarıya sarktı.

      Çingeneler Klio’yu görerek gülüştüler ve hep bir ağızdan tekrar bağırdılar:

      “Yaşasın Priamos!”

      “Yaşasın Priamos!”

      Orhan Çelebi’nin çenesi tutulmuştu. Şaşkın şaşkın Klio’nun yüzüne bakarak mırıldandı:

      “İşler ilerlemiş, yavrum…”

      Klio pencereden çingenelere seslendi:

      “Niçin yaşasın Priamos diye bağırıyorsunuz?”

      Şarkı söyleyen kadınlardan biri kahkahayla gülerek cevap verdi:

      “Siz sahiden uyuyorsunuz galiba! Bizans’ın altı üstüne geliyor. Bir şeyden haberiniz yok mu?”

      “Hayır.”

      “Sağır mısınız?”

      “Yalnız sağır değil, aynı zamanda körüz!”

      Çingene kadın, hayvanının dizginlerini çekerek pencerenin altında durdu.

      “Priamos’un ihtilal şarkılarını dinlemediniz mi?”

      “Hayır.”

      “Ne yazık!”

      “Bu söylediğiniz şarkı onun mudur?”

      “Evet.”

      “Bu tehlikeli şarkıyı ne cesaretle söylüyorsunuz?”

      “Ne cesaretle mi?”

      “Öyle ya! Bütün bunlar İmparatorun aleyhinde değil mi?”

      “Ah, ne yazık! Ne yazık! Sizin, sarayın önünde asılan, öldürülen insanlardan da mı haberiniz yok?”

      Çingene karısı fazla bir şey söylemeden kitarasını boynuna takarak hayvanını sürdü.

      Klio, on beş günden beri dışarıda neler olduğundan haberdar değildi. Çingenelerden bu bilgiyi alınca Orhan Bey’in üzerine yürüdü.

      “Dışarıda olup bitenlerden beni niçin haberdar etmiyorsun?”

      Orhan