Baltasar Gracián

Kahramanların cep aynası


Скачать книгу

ismiyle yayımlamasıydı. Değiştirilen Kahraman, art niyetli bir Katalan keşiş tarafından tekrar İspanyolcaya çevrildi. Olacakların habercisiydi bu. Sonraki üç yüzyıl boyunca Gracián’ın eserleri taklit edilecek ve Macarcadan Latinceye, Japoncadan Finceye dünyanın önemli dillerine çevrilecekti. Fransa’da La Rochefoucauld, Gracián’ı taklit etti; Almanya’da ise eserleri 17. ve 18. yüzyılda en az on kez çevrildi. Gracián’ın en büyük hayranlarından ikisi ise Alman filozoflar Nietzsche ve Schopenhauer’di.

      Gracián, Niccolo Machiavelli’nin Prens kitabının “devlet değil de ahır” yönetmek için daha uygun olduğunu söyleyerek buna cevap niteliğinde yazdığı Kahraman’da, herhangi bir meslekte “kahramanlık” mertebesine erişmek için gerekli nitelikleri yirmi beş kısa bölümde anlatıyor. Siyasi ve askerî güç edinmek ve bunu korumak üzerine yoğunlaşan Prens’in aksine Kahraman, Gracián’ın dediğine göre okuyucuya kendini “yönetme siyaseti” sunuyor. Devlet idaresini ise başka bir yerde, Kastilya Kralı III. Ferdinand’a içtenlikle biat ettiği El Político (Devlet Adamı, 1640) adındaki küçük bir kitapta ele alıyor. El Discreto (1646), Kahraman’la aynı çizgide ilerleyerek yeni nitelikler ekliyor, daha zengin deneyimleri bir araya getiriyor ve bunu okuyuculara hem daha çeşitli hem de daha özlü bir üslupla iletiyor. El Discreto ve Akıllı Yaşama Sanatı’ndaki alegoriler, tahkirler ve diyaloglar Gracián’ı ve okurlarını, insan varoluşu üzerine kapsamlı bir alegorik roman olan yazarın ölümsüz eseri El Criticón’a (Eleştirmen, 1651, 1653, 1657) hazırlıyor. Schopenhauer bu kitaptan “dünyanın en iyi kitaplarından biri” olarak bahsediyor. Kitapta, bilge Crítilo ve çaylak Andrenio adındaki iki arkadaşın hayatlarının bir döneminden, çocukluğun baharından yaşlılığın karakışına ihtiyatlı bir şekilde geçişlerini anlatıyor. İki arkadaşın İkiyüzlülüğün Büyük Çölü’nden geçip Hiçlik Mağaraları’na, “Ama”lar Köprüsü’ne uzanan bu dolambaçlı yoluyla Gracián, tüm İspanyol toplumuna ve Avrupa’nın çoğuna hicivli üslubuyla ulaşıyor. Şans unsuru, diğer eserlerinde olduğu gibi burada da yetenek ve hesaplarla öylesine iç içe geçmiş ki hayat, kocaman bir macera oyunu gibi. Her akıllıca adımın peşinden gizli bir tehlike çıkıyor; her düşüş kahramanlık yoluna çıkıyor. Her zekice stratejinin bir de karşı stratejisi var. Yalnızca değişim sabit kalır: “Mutluluk ayağını yerden keserken hüzün sürüne sürüne ayak izlerini takip eder”. Erdem tek başına bizi oyunun merkezine, Ölümsüzlük Adası’na götürür.

      Gracián’ın tüm eserlerindeki itici güç, ahlaki duyarlılığın hizmetine sunulan nükte. En muhteşem kitaplarından biri, Agudeza y arte de ingenio (Aklın Nüktesi ve Sanatı, 1642,1648), insan aklının mekanizmaları ve kaynaklarının hem sözlü hem fiili analizi. Nükte sayesinde Gracián klasik yazarlardan seçip topladığı gerçekleri “tazeleyebiliyor” ve “nükteli sözlerin öğrenme üzerine söylenmiş olan sözlerden çok daha fazla alıntılandığı” bir dünyada zafer kazanıyor. Ama nükte estetik bir değerden ya da bir üslup unsurundan çok daha fazlası. Nükte sayesinde sahtekârların hilelerini açığa çıkarabiliyor, “köpekbalıklarıyla dolu sularda yüzebiliyor”, aynaya şüpheyle bakabiliyor ve kendimizi “en iyi şekilde” tanıyabiliyoruz. Zor bir metin gibi yaşamın da üstünde çalışabilir, şifrelerini çözebiliriz. Okuma sanatı, yani yazarın amacını derinden hissetme sanatı, aynı zamanda yaşama sanatıdır. Gracián’a göre sıkıcı her şey acınasıdır, ama aptallık doğrudan şeytanidir: “Kötü niyetli olmayan bir ahmak yoktur.”

      Bu görüş Gracián’ı kötümser mi yapar? Gracián’ın tüm eserlerini dikkatle okuyan ve onun en sevdiği yazar olduğunu söyleyen Schopenhauer’in yargılarına göre evet, yapar. Schopenhauer defterine, Gracián’ın aptalların kötü niyetli olması üzerine yazdığı özlü sözü geçiriyor ve sonrasında “Her şey elde edildikten sonra farklı görünür,” diyerek ekliyor:

      Şimdiki zaman asla tatmin etmez, gelecek belirsizdir, geçmişin ise telafisi olmaz. Bu yüzden hayattaki daimi desengaño diğer her şey gibi bizi şu hükmü vermeye zorlamak için tasarlanmıştır: Hiçbir şey, ama hiçbir şey eylemlerimize, çabalarımıza ve yaşadığımıza değmez. Her güzel şey boş ve beyhudedir. Dünya eninde sonunda iflas eder. Hayat masrafını bile çıkaramayan bir ticarettir.

      İspanyol filozof Miguel de Unamuno ise aksini düşünüyor:

      Kötümser mi? Kabaca, ödleklerin ve trajediden anlamayanların, anti-trajiklerin bu terime atfettiği anlamla evet, Gracián kötümser görünüyor. Ama “Ah, kavga etmek zorunda kalmadan nereye gidebilir ki insan?” diye yazabilen bir adam kötümser değildir. Hayır, hayır, değildir. Çünkü daha da kötüsü, lo pésimo, iyimserlerin barışı, barışseverlerin barışıdır. Savaşı bilenlerin barışı çok, çok farklı olur.

      Varoluş savaşında çok az yazar Gracián’dan daha kuvvetli ve yoğun yazabilmiştir. Yine de tüm bu mağrur desengaño içinde sayfaları karıştıranlar, insanoğlunun zengin kaynaklarına karşı yoğun bir hayranlık, derin bir yaşam sevgisi, ahlaki ve sanatsal mükemmeliyet arzusu görebilir. Gracián okuyucularına “değişken talih karşısında neşe, sert kanunlar karşısında sağlık, kusurlu doğa karşısında iyi sanat ve hepsi için de bir tam doz anlayış” diliyor (sayfa 59). Hem umutlu hem de insanın gözünü açan şu satırlar Gracián’ın mezar yazısı olabilir (sayfa 65):

      Ah hayat, hiç başlamamalıydın.

      Ama madem başladın, hiç bitmemelisin!

Christopher Maurer Vanderbilt University Nashville

      KAHRAMAN

      Okuyucuya

      Eşsiz olmanızı ne kadar da istiyorum! Ufacık bir kitapla bir dev yaratmak istiyorum. Sözün kısası ölümsüz eylemleri yazmak istiyorum. Sizi olası en harika insan, bir mükemmeliyet mucizesi, eylemlerinizle bir kral yapmak istiyorum, doğuştan bir kral olmasanız bile.

      Seneca ihtiyatlı bir insan yarattı, Ezop ise kurnaz. Homeros bir savaşçı yarattı, Aristo ise filozof. Tacitus devlet adamı, Castiglione ise saray mensubu yarattı.

      Bu muhteşem üstatlardan seçtiğim kısımları da kullanarak bir kahraman, evrensel bir dâhi tasarlamayı amaçladım. Bu yüzden diğerlerinin camından ve benim hassas doğamdan oluşan bu cepaynasını yaptım. Bu ayna size bazen keyif verecek; bazen de akıl verecek ve yol gösterecek. Bu aynada olduğunuz ya da olmanız gereken insanı tanıyacaksınız.

      Bu kitap ne devlet işleri ne de iktisat üzerine yazıldı. Bu kitap bir kendini yönetme politikası, mükemmeliyete doğru yelken açan bir pusula, ve aklıselimin yalnızca birkaç kuralını kullanarak fark yaratma sanatı üzerine.

      Ben öz yazıyorum ki siz çok şey anlayın. Kelimelerim kısa çünkü konu uzun. Sizi alıkoymayayım; böyle devam edin.

      Derinliğinizi Saklayın

      Öğüt verme sanatımızdaki ilk beceriniz bu olsun; bir durumu ölçüp tartmak için bu beceriyi kullanın. Bu stratejiyi kullanırsanız insanlar sizi anlar ama kavrayamaz, beklentileri karşılarsınız ama tamamen tatmin etmezsiniz. Daha fazlasını vaat edersiniz. En iyi eylemler daha da iyilerini arzulatır.

      Saygı görmek istiyorsanız kimsenin derinliğinizi anlamasına izin vermeyin. Nehirler ancak geçitleri bulunana kadar nefes keser. İnsanlar da ancak yeteneklerinin sınırları keşfedilene kadar saygı görür. İhtiyatla saklanan derinlikler itibarınızı korur.

      Keşif hâkimiyet sağlamak demektir; zaferin bir kişiden diğerine geçmesine neden olur. Kavrayan, hâkim olan ve kendini saklayan kişi asla başını eğmez.

      Bazı oyunlarda