C. J. Cutcliffe Hyne

Kayıp kıta: atlantis efsanesi


Скачать книгу

devletin daha iyi yönetilmesine dair kendi şahsi fikirlerini ifade edebiliyorlardı. Eğer yirmi yıllık yönetimim sırasında bana ya da uyguladığım maddelere karşı hiçbir sesin yükseltilmediğini söylersem bu konudaki kibrim bağışlanabilir sanıyorum. Geleceğe yönelik olarak yapılacak değişiklikler için de kimseden herhangi bir ses çıkmadı. Evet, kural gereği üç kere yaptığımız tur sırasında, orada bulunan herkes cömert bir sessizlik içinde onayladıklarını gösterdiler.

      Sonra, yeni Genel Vali ve onun arkasındaki selefi, ben, piramidin altındaki meclis salonunun altın yer çinilerinin üzerinde resmi adımlarla yürüdük ve büyük devlet memurları yerlerinden kalkarak bizim yürüyüşümüze katıldılar, peş peşe yürüyerek dipteki duvarda bir saat öncesine kadar bana ait olan özel odaların kapısına geldik.

      Ah, evet! Şu anda Yucatan’daki o muhteşem şehirlerin hiçbirinde bir evim yoktu ve elimde olmadan içimde bir acı hissettim; ama aslında Atlantis Kıtası’na başım hâlâ omuzlarımın üzerinde dururken dönebildiğim için halime bin kere şükretmeliydim.

      Tatho, ritüelin emrettiği şekilde, “Vali’ye kapıları aç!” diye bağırdı ve içerdeki köleler kapının yekpare taştan yapılmış kanatlarını araladılar. Tatho içeri girdi, ben de onun peşinden girdim; diğerleri durdular ve eşikten veda sözcükleri söylediler, sonra kapının kanatları arkamızdan gürültüyle kapanıp kilitlendi. İçerdeki odaya geçtik ve sonra, ilk defa yalnız kaldığımız ve sarayın zorunlu görgü kurallarını arkamızda bıraktığımız için, yeni Genel Vali uysalca kavuşturduğu kollarıyla bana doğru dönerek önümde eğildi.

      “Deukalion,” dedi, “inan ki ben bu makamın peşinde değildim. Bana zorla verildi. Eğer kabul etmeseydim bunu başımla ödeyecektim ve senin yerine başka bir adam -senin düşmanın- Genel Vali olarak gönderilecekti. İmparatoriçe, kendi isteklerinin sorgulanmasına asla izin vermez.”

      “Dostum,” diye cevap verdim, “kendi kanımdan olmayan kardeşim, tüm Atlantis’te ya da ona ait topraklarda yaşayanların arasında, makamımı devretmekten memnun olabileceğim başka hiç kimse yok. Yirmi yıl boyunca, önce eski kralın hükümdarlığı altında, sonra da bu yeni imparatoriçenin vekili olarak, Yucatan ülkesini ve onun ötesinde Meksika’yı yönettim. Ben kolonimi avcumun içi gibi bilirim. Onun bütün harika şehirleriyle, saraylarıyla, piramitleriyle ve insanlarıyla içlidışlı oldum. Ormanlarda canavarlar ve vahşi hayvanlar avladım. Yollar inşa ettim ve nehirleri nakliye yapabilecek hale getirdim. Sanatı ve el sanatlarını bir tüccar gibi destekledim; her gün üç kere, Tanrılar’a olan bağlılığımı kendi dudaklarımla tekrarladım. Hüküm sürdüğüm hem kötü hem de iyi yıllar boyunca sadece ülkemin refahı ve Atlantis’in güçlenmesi için uğraşıp ulusumu bir baba gibi sevdim. Onları sana miras bırakıyorum Tatho ve onların menfaatlerini kollaman için sana samimiyetle yalvarıyorum.”

      “Ben, Deukalion’un işlerini Deukalion’un gücüyle devam ettirebilecek kapasitede biri değilim; ama için rahat olsun dostum, senin izinden harfiyen gitmek için naçizane elimden gelenin en iyisini yapacağım. İnan bana, ben bu göreve bin bir pişmanlıkla geldim; ama bunun sana bu kadar rahatsızlık vereceğini bilseydim senin yerini almaktansa ölmeyi tercih ederdim.”

      “Burada yalnızız,” dedim, “resmi meclislerin formalitelerinden uzaktayız ve insan burada bir törene leke sürme korkusu yaşamadan kendi öz kişiliğini ortaya koyabilir. Senin gelişin çok ani oldu. Bir saat öncesine kadar, sen huzura kabul edilmeyi talep ettiğinde, ben daha uzun bir süre yönetime devam edeceğimi düşünüyordum ve şimdi bile hangi sebeple görevden azledilmiş olduğumu bilmiyorum.”

      “Bildiride şöyle diyordu: ‘Sevgili Deukalion’umuzu halihazırdaki görevinden alıyoruz, çünkü onun gücüne kendi ülkemizde, Atlantis krallığımızda çok ihtiyacımız var.’”

      “Bu yalnızca formalite.”

      Tatho huzursuz bir şekilde odadaki duvar halılarına doğru baktı ve beni kendisiyle birlikte odanın ortasına doğru çekerek sesini alçalttı.

      “Sanmıyorum,” diye fısıldadı. “İmparatoriçe’nin sana ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Şu anda sıkıntılı zamanlar yaşanıyor ve Phorenice, krallıktaki en yetenekli kişinin emre amade olarak elinin altında olmasını istiyor.”

      “Gizlice dinleyenlerden korkmadan açık konuşabilirsin,” dedim. Burada her yanı bir adam boyu büyüklüğündeki masif taşlardan inşa edilmiş piramidin tam ortasındayız. Buradaki her taşın döşenme sürecini ben kendim denetledim. Hem burada, Yucatan’da, sizin eski dünya diplomasinizin inceliklerine sahip değiliz ve kimseyi gizlice dinlemeyiz, çünkü bunu yapmayı utanç verici addederiz.”

      Tatho omuzlarını silkti. “Ben sadece kendi aldığım eğitime göre hareket ettim. Ülkemde boşboğazlık etmek, boş bir kafa demektir ve orada dedikodu yapmayı iş edinmiş insanlar var. Ama yine de sana şunu söylüyorum: Taht sallanıyor ve Phorenice sağlam desteklere ihtiyacı olduğunun farkında. Bu yüzden bu bildiriyi gönderdi.”

      “Ama neden beni istesin? Benim gemiyle bu koloniye gelişimin üzerinden yirmi yıl geçti ve ben o günden sonra Atlantis’e bir defa bile dönmedim. O eski ülkenin politikasını çok az biliyorum. Okyanusun ötesinden bize gelen birtakım haberler burada fazla ilgi görmez. Yönetimin süresince senin de göreceğin gibi, Yucatan başka bir dünyadır sevgili Tatho; yeni çıkarlar, yeni insanlar ve daha niceleri. Burada bizim için Atlantis, sadece bir hayal ürünü, suların karşı kıyısındaki bir gölgedir. Ben bunca yıl yeni Yucatan dünyası için çalışıp çabaladım.”

      “Keşke Deukalion, en azından muhteşem evladının başarılarından hayranlık duymaya yetecek kadar boş zaman bulan anavatanı Atlantis’in iyiliğini düşünmek için yönetim işlerinden bir parça zaman ayırabilse. Çünkü efendim, senin adın anavatanında sihirli bir kelime gibi anılıyor. Senle ben iki gençken, geçmişte yaşamış adamların dünyanın gördüğü en büyük insanlar olduğunu öğretmek üniversitede bir gelenekti; ama günümüzde bu öğreti artık değişti. Şimdi bir model ve örnek olarak Deukalion gösteriliyor. Anneler, sanki verebilecekleri en büyük doğum armağanı gibi, oğullarına Deukalion adını veriyor. Deukalion her gün kullanılan bir kelime gibi. Gerçekten, bilinirlikte ona yakın olan tek bir isim var.”

      “Beni huzursuz ediyorsun,” dedim, kaşlarımı çatarak. “Ben görevimi hem görevin kendi hatırı hem de ülkenin hatırı için yapmaya çalıştım, herkesin sırtımı sıvazlayıp beni pohpohlaması için değil. Ayrıca, eğer birilerinin ağzında devamlı dolaşan isimler varsa onlar Tanrılar’ın isimleri olmalı, benim değil.”

      Tatho omuzlarını silkti. “Tanrılar mı? Son yıllarda onlarla pek meşgul olmuyoruz. Modern bilimle birlikte eski Tanrılar’la bağlarımızı kopardık ve henüz hiçbir yeni Tanrı ortaya çıkmadı. Hayır, Yüce Efendim Deukalion, eğer senin rakibin olarak insanların dilinde dolaşan sadece Tanrılar olsaydı senin adın onlardan bin kat daha fazla bilinirdi.”

      “Efendimiz yaşlı kral artık öldüğüne göre,” dedim, “insan isimleri içinde Atlantis’te önce bu yeni İmparatoriçe’nin adı gelmeli.”

      “Kesinlikle öyle olacaktır,” diye cevapladı Tatho, ses tonunda sözlerinin arkasında daha fazlasını kastettiğini anlamamı sağlayan bir şey vardı. Onu mermer koltuklardan birine çektim ve samimiyetle ona doğru eğildim. “Şimdi ben, Yucatan’ın yeni Genel Valisi’ne değil, benim gibi Rahipler Klanı’nın bir üyesi olan, çok sayıda küçük yurt görevlerinde, mezralarda, köylerde, küçük kasabalarda, büyük kasabalarda yan yana çalıştığım, birlikte savaş tecrübesi kazandığım ve insanları yönetme sanatını öğrendiğim, büyük meşakkatle yüksek mevkilere eriştiğimiz eski dostum Tatho’ya konuşuyorum. Burada iki saatten daha az bir süre önce bana ait olan Tatho’nun özel mekânında