de Almanya’da ve daha nice ülkede durum böyledir. Hekimlerin, melankolinin türleri hakkında kitaplarında ne yazdığı çok da önemli değildir çünkü bu türler, hastalarının bedenlerinde genellikle karışmış olarak bulunur. Semptomlar bu kadar belirsiz, çeşitli ve birbiriyle karıştırılmaya müsait olunca, iki adam aynı hastalıktan her bakımdan farklı etkilenince, vakaları birbirinden ayrı ayrı değerlendirip farklı türlerinin tedavisini bulmak ne zordur! İtiraf etmeliyim ki bu zor bir iş ama bu hileli yola cesaretle çıkmaya ve en iyi yazarlarımızın bıraktığı ipuçlarının kılavuzluğunda kendimi kuşkular ve yanlışlarla dolu bu labirentten çıkarmaya karar verdim. Böylece melankolinin sebeplerini tartışmaya başlayabiliriz.
Melancholy – Giovanni Benedetto Castiglione (1630 – 1670)
3
Melankolinin Sebepleri – Tanrısal Bir Sebep
Galen, Glauco’ya “Bir hastalığın sebebini düşünmeden onun şifasından veya tedavisinden bahsetmek boşunadır,” der ve hastalık sebepleri araştırılmadan verilen tedavilerin eksik, sakat veya faydasız olduğu pek çoklarının deneyimi ile sabittir. Prosper Calenius, Cardinal Caesius için yazdığı de Atra Bile risalesinde bunu güzelce ortaya koyar. Aynı şekilde Fernelius, “sebepleri bilmeye bir tür zorunluluk” getirir “ve sebepler bilinmeden hastalığı iyileştirmek veya önlemek imkânsızdır,” der. Deneme yanılma ile bulunmuş tedaviler bazen hastalara yardım edip onların sıkıntısını azaltabilir, ancak hastalığı bünyeden söküp atamazlar. Eski bir sözün dediği gibi: Sublata causa tollitur effectus, yani sebebi ortadan kaldırmak sonucu ortadan kaldırmaktır. İtiraf etmeliyim ki bu sebeplerin ne olduğunu belirlemek çok zordur. Bu işin üstesinden gelen adam kendini bahtiyar saysın. Ben, riski alıp elimden gelen en yakın tahminlerde bulunacağım ve her bir melankoli türü için baştan sona, genelden özele sebepleri tahmin etmeye çalışacağım.
Genel olarak, bir şeyin nedeni ya doğaüstü ya da doğaldır. Doğaüstü sebepler Tanrı’dan ve meleklerinden veya Tanrı’nın izin vermesi ile şeytan ve onun uşaklarından kaynaklanır. Tanrı, günahların cezalandırılmasının bizzat kaynağıdır; onun adaletinin yerine getirilmesine, kutsal kitaplarda yazılı pek çok örnekte ve tanıklıkta rastlarız. Zebur 107:17’de “Cezalarını buldu aptallar / Suçları, isyanları yüzünden”12 denir. Krallar 2, 5:27’de Gehazi cüzam ile çarpılmıştı; Kronoloji 2, 21:15’te Jehoram en kötü bağırsak hastalıklarından dizanteri ve kanlı ishale tutulmuştu. Kronoloji 1, 21’de Davud, vebaya yakalanmıştı. Sodom ve Gomore’yi yer yutmuştu. Konumuz olan hastalık da Kutsal Kitap’ta belirtilmiştir: “Ağır işlerle hayatı onlara zehir etti / Çöktüler, yardım eden olmadı,” (Zebur, 107:12). “Tanrı sizi delilikle, körlükle, şaşkınlıkla cezalandıracak / Kötü bir ruh Tanrı tarafından Saul’a sıkıntı vermek için gönderildi,” (Tesniye, 28:28). Nebukadnezar, bir öküz gibi otla beslenir olmuştu ve “yüreği hayvanlarınki gibiydi.” Putperestlerin öyküleri de böyle cezalarla doludur. Lycurgus, memleketindeki üzüm asmalarını kestiği için Bacchus tarafından delirtilmişti; tıpkı kurban etme vazifelerini ihmal eden Pentheus ve annesi Agave gibi. Talih tanrıçası Fortuna adına yaptırdığı tapınağın çatısını kaplamak için Juno tapınağından kiremit söktüren Censor13 Fulvius bu saygısızlığı yüzünden çıldırmış, “kederden ve kalbine çöken üzüntüden ölmüştü.” Kserkes, içindeki sonsuz hazineleri için Delphi’deki Apollo Tapınağı’nı yağmalamaya niyetlendiğinde, semadan korkunç bir gök gürültüsü gelmiş ve dört bin adamını öldürmüş, kalanları da delirtmişti. Bir süre sonra bunun bir benzeri, zındıkça bir davranışı yüzünden Brennus’un başına geldi; yıldırımlar, gök gürültüleri ve depremler yaşandı. Kilise yazarlarına inanırsak, azizlerin gazabıyla gelmiş pek çok tuhaf ve olağanüstü cezaları bize anlatacaklardır. Bir dönemin Fransız Kralı Dagobert oğlu Clodoveus’un, Aziz Denis’in naaşını mezardan çıkardığı için aklını yitirdiğini ve günahkâr bir Fransızın, Birgburge kentinde Aziz John’un gümüşten bir ikonasını çaldığı için ansızın cinnet geçirip kendi etini parçaladığını; Radnor Lordu’nun, avdan geç saatte dönünce köpeklerini, Aziz Avan Kilisesi’ne koyduğunu, avcıların âdeti olduğu üzere sabah erkenden uyandığında tüm köpeklerini çıldırmış, kendini de kör olmuş vaziyette bulduğunu anlatırlar. Ermenistan krallarından Tiridates, bazı kutsal rahibelerin ırzına geçtiği için aynı şekilde, aklını yitirerek cezalandırılmıştı. Fakat iş efsanelere gelince şairler ve Katolikler el ele giderler, bırakalım istedikleri yere gitsinler. Onlar, ilahi intikamın ve azizlerin öyküleri yahut şeytanın yardımıyla kimi kandırırlarsa kandırsınlar, biz ultor a tergo Deus “O, öç alan tanrıdır,” sözünde Tanrı’yı, Davud peygamberin gösterdiği şekilde görüyoruz. Dionysius’un dediği gibi, başımıza gelen bütün illetlerin nedeni, bizim ayyuka çıkmış kendi günahlarımızdır; Tanrı, yardımcısı olan melekler yoluyla hem cezalandırır hem de iyileştirir, günahımız nedeniyle Tanrı, yarattığı canlılarla, güneş, ay ve yıldızlarla bize azap edebilir, Zanchius’a göre, bir çobanın kullandığı balta gibi kar, dolu ve rüzgârlar da Tanrı’nın kullandığı birer alettir. Et conjuranti veniunt in classica venti (Rüzgarlar hep birden onun çağrısına kulak verirler).14 Yüşa’nın zamanında ve Mısır’da Firavun devrinde görüldüğü gibi, onun adaletinin birçok uygulayıcısı vardır. Onun gücü en gururlu ruhlara boyun eğdirebilir, Kâfir Julian’ı Vicisti, Galilaee15 diye haykırtabilir. Chrysostom’un anlattığı o Apollo rahibine O Caelum! O terra! Unde hostis hic? (Ey gökler! Ey yerler! Nasıl bir düşman bu?) dedirtebilir. Davud, Tanrı’nın gücünü takdir ederek dua eder: “Tükendim, ezildim alabildiğine / İnliyorum yüreğimin acısından,” (Zebur 38:8). “Tanrım, öfkelenip azarlama beni / Gazapla yola getirme!” (Zebur 38:1). “Neşe, sevinç sesini duyur bana / Bayram etsin ezdiğin kemikler,” (Zebur 51:8). “Geri ver bana sağladığın kurtuluş sevincini / Bana destek ol, istekli bir ruh ver,” (Zebur 51:12). Bu nedenlerle Hipokrat, hastalığın doğaüstü ilahi bir sebepten mi kaynaklandığına yoksa tabiatın doğal seyrinin bir neticesi mi olduğuna dikkat etmelerini tavsiye eder hekimlere. Fran. Valesius de Sacr. Philos.’un sekizinci bölümünde bu konuyu işler, Fernelius ve J. Caesar Claudinus da Hipokrat’ın bu tavsiyesinin nasıl yorumlanacağını tartışırlar. Paracelsus, bu tür ruhani hastalıkların (böylesi hastalıkları öyle adlandırır) yalnızca ruhani yollarla iyileştirileceği kanısındadır. Bu vakalarda normal yöntemler fayda etmeyecektir: Non ist reluctandum cum Deo (Tanrı ile mücadele etmemeliyiz). Canavar terbiyecisi Hercules, olimpiyatlarda herkesi alt ettiğinde, Jupiter kılık değiştirerek onunla güreşmişti; kimin galip geleceği belirsizdi, ta ki Jüpiter kendini tanıtana ve Hercules pes edene kadar. Kimse, kendinden üstün güçlerle rekabete tutuşmamalı. Nil uvat immensos Cratero primattere montes (Craterus’a altın madenleri vaat etsen de deva bulamazsın), yani hekimlerin ve cerrahların bir yararı dokunmaz, “günahlarımızı kabul edip kendimizi Tanrı’nın güçlü ellerine teslim etmeli ve merhamet dilemeliyiz.” Eğer o bize bela göndermişse, una eademquye manus vulnus opemque feret (yarayı açan el şifasını da temin edecektir), tıpkı Aşil’in mızrağı ile yaralananlara olduğu gibi. Yalnızca o bize yardım etmelidir, aksi takdirde hastalıklarımız şifasızdır ve deva bulamayız.
Mélancolie – Domenicco Fetti (1620)
4
Ruhların Tabiatı, Kötü Melekler veya Şeytanlar ve Bunların Melankoliye Nasıl Yol Açtığı Üzerine Yan Bahis
Başıboş