tanıtmış:
Ben Lydia’nın altın ovalarından geliyorum. İran’ın güneşten kavrulan kırlarını, Baktria’nın (bugünkü Afganistan ve civarı) uzun surlarını, Media’nın buzlarla örtülü topraklarını, saadet diyarı Arabistan’ı, tuzlu denizin kıyısında uzanan bütün Asia ülkesini, 3 Barbarlar’la Hellenlerin karışık yaşadığı, güzel hisarlı, süslü şehirleri dolaştım. Korolar kurdum; dinimi, ayinlerimi öğrettim; şimdi kendimi Hellenlere tanıtmak istiyorum.4
Bakkhalar tragedyasında Lydia kökenli olduğuma dair bir ipucu daha varmış. Sanki benim ağzımdan çıkmış gibi ifade edilmiş:
Haydi Bakkhalar alayı, Lydia’nın kalesi Tmolos Dağı’ndan 5 gelen sizler, yabancı ülkelerden toplayıp kendime eş ve yoldaş ettiğim kadınlar, alın Phrygia’dan getirdiğimiz davulları, anamız Rhea 6 ile benim için icat edilmiş olan davulları (…) 7
Rhea’dan söz açılmışken, Manisa Dağı eteklerindeki kayaya oyulmuş heykelin Ana Tanrıça Rhea olma ihtimali uzun zamandır kafamı kurcalayıp duruyor. Benim törenlerimle Kybele’nin bayramlarının aynı olduğunu Bakkhalar da söylemiş. Kybele dininin ve benim dinimin özünde bulunan orgiastik coşku, yani kendinden geçme yaşanırken karakterlerin aynı simgelere, aynı davranışlara, araç ve gereçlere başvurduğu söylenegelir. Meğer ne çok ortak yönümüz varmış da haberim yokmuş! Bakkhalar’ın çılgınlığı, Kybele törenlerinde kendini hadım eden Pessinus rahiplerinin ruh halini andırır. Kaldı ki, yine aynı dini bayramlarda geçen Korybant ve Kureta8 gibi deyimler, benim yarattığım kültü, hem Kybele hem de Giritli Zeus kültüne bağlar.9 Kuretalar ile Korybantlar da tıpkı benim gibi ayinlerini baş döndürücü rakslarla, bağrışmalarla, flüt, davul ve tunç sesleriyle yapıyorlardı. Demek ki Kybele de coşturucu, sarhoş edici ayinlerle kutlanıyordu. Bu ayinlerde de gaye, kendinden geçerek tanrıyı bulmaktı. Her üçünün de Anadolu-Girit kaynağından olduğuna hiç şüphe yokmuş güya.10 Benzer yönlerimizin olması, aynı kökten geldiğimizi göstermez elbette; bu sadece bir ihtimal olsa gerek. Fakat yüksek bir ihtimal olduğunu da unutmamakta fayda var.
Bakkhalar tragedyasında Kral Pentheus ile aramda geçen bir konuşmada benim yine Lydia kökenli olduğuma değinilmektedir:
Dionysos: (…)
Çiçekli Tmolos Dağı’nı bilirsin elbet;
Adını duymuşsundur?
Pantheus:
Bilirim, Sardların şehrini bir çember gibi kuşatır.
Dionysos:
Ben oralıyım işte, memleketim Lydia’dır.11
Nonnos da Phrygia kökenli olduğumu söyler.12 Phrygia ve Lydia’da bana, Özgür Adam13 denilirdi. Eleutheros ve Atina’da Eleutherae kökenli olduğuma inanılıyordu ve bana Eleutheros ya da Eleuthereus isimleri verilmekteydi.14 Bu kadar çok isimle anılmam ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmiyor da değil hani.
Herodot’a göre bana inanan insanların ortaya çıkması, ta Mısır’a kadar dayanır. Melampus adlı bir kişi bu dini, Tyr’li Kadmos ve onunla beraber Boiotia topraklarına yerleşmiş olan Fenikelilerden öğrenmiştir.15
Nereden geldiğim konusunda ortaya sürekli yeni fikirler atılıyor ve tartışmalar sürüp gidiyor. Girit, Hindistan ve Yakın Doğu gibi ortaya çıkmış olma ihtimalim olan diğer yerlerde yapılan çalışmalar, kökenimin daha geniş bir coğrafyada aranması gerektiğini ortaya koymuş. Orası ya da burası, ne fark eder ki? Kökenim nerede olursa olsun, Antik Çağ insanının üzümden şarap yapmayı ve şarabın insan üzerindeki rahatlatıcı ve yaratıcı etkisini keşfetmesi fazla uzun sürmemiş. Sonra da yeni bir doğa, bereket ve mutluluğun yansıması olan, ‘Dionysos’ adını verdikleri Şarap Tanrısı’nı, yani beni Yunan Panteonu’na16 katmışlar işte.17
Bunları size neden mi anlatıyorum? Anlatıyorum, çünkü benim gerçekte kim olduğumu bilmenizi istiyorum.
2. bölüm
Bakkhalar
Dionysos dışında hem pek çok lakabım, hem pek çok ismim var. Bu yüzden isimlerimin etimolojisini, gerçekçi ve kesin bir çizgiye oturtmak zor gibi görünüyor, en azından şimdilik. Bu adların anlamlarını ve bana nasıl verildiklerini ben de bilmiyorum. Antik ve mitolojik kaynaklarda Bakkhos, Euhios, Bromios, Iakkhos, Eleutheros ve Dithyrambos gibi adlara çok sık rastlarsınız. Bunlar dışında, daha ziyade lakap niteliğinde Akratophoros, Arretos, Arsenothelys, Botryophoros, Hagnos, Hugiates, Kissobryos, Pyrigenes gibi isimlerle de anılırım.18
Dionysos (Διòνυσος) adına ilk olarak Pylos’daki Nestor Sarayı’nda bulunan tablette ‘di-wo-nu-so-jo’ olarak (Levha I- Tablo 1) rastlanmıştır.19
Bu adın nereden geldiği hakkında birkaç farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birine göre Dionysos, “di” kökünden gelen ve “tanrı” anlamını taşıyan “dio” ile “nysa” sözcüğünün birleşmesinden oluşmuştur. “Nysa” Euripides’in Bakkhalar’ında “vahşi hayvanların yatağı” ve büyüdüğüm dağ olarak nitelenmektedir. Bu dağ, Homeros’un İlyada’sında Trakya’da gösteriliyor ama Tesalya’da, Makedonya’da, Hindistan’da ve Arabistan’da da Nysa dağları vardır. Anadolu’da Aydın yöresinde de Nysa adlı bir kentin yıkıntıları bulunmaktadır.20 Doğruyu söylemek gerekirse ben de hatırlamıyorum hangi Nysa dağı olduğunu. Daha bebekken acımasız Hera’nın gazabından korunmak için gönderilmişim Nysa’ya. Orada da izimi bulunca Nysa’dan ayrılmak zorunda kaldığımı biliyorum; bir tek o kadar ama Aydın yöresindeki Nysa kenti bana daha yakın geliyor. Sanki aramızda görünmeyen gizemli bir bağ var. Bir şeyler yaşanmış aramızda lakin hatırlamıyorum. Geçmişin sırları bir yerlerde… Geçmiş bu sırları saklamaya devam edecek. Sizler onu bulana dek.
Dionysos, Zeus sözcüğünün yalın hali dışında kullanılan ve ‘tanrı’ anlamını taşıyan ‘Di’ (Dio, Dios, Dia, Dii) kökünden gelir. Διòς (Dios), oğul anlamına gelen Νυσος (Nisos) ile birleştiğinde ‘Zeus’un oğlu’ anlamını verir. Zeus’un oğlu olduğuma göre bu normal olsa gerek.
Bakkhos, ‘coşkuma kapılıp dinin gizemlerine erişmek’ anlamını taşır. ‘Bakkheuo’ fiilinden türetilmiştir. Iobakkhos olarak da karşımıza çıkan bu ad ‘söyleyen, bildiren’ anlamını da içermektedir.
Euhios, bana tapan kadınların,