Aynı zamanda şarabın ve esrikliğin tanrısı olduğum için ‘özgür’ anlamına gelen ‘Eleutheros’ da denmektedir.
Adlarımdan Dithyrambos ve Bakkhos, Euripides’in Bakkhalar tragedyasında geçmektedir.21 Bakkhalar tragedyasının bir korosunda babamın yani baş tanrı Zeus’un ağzından şu sözler dökülüverir:
Gel, Dithyrambos, baldırıma gir,
bir erkeğin rahminde büyü.
İstiyorum ki, ey Bakkhos, Thebai seni
iki kere doğmuş tanrı diye
ansın ve kutlasın.
Euripides’in dizelerinden de anlaşılacağı gibi Dithyrambos ve Bakkhos adları benim için kullanılmış olsa gerek, yoksa benden başka Zeus’un baldırında kim büyüyebilir ki?
‘İki kez doğmuş’ anlamına geldiği söylenen Dithyrambos, beni övmeye, kutlamaya yarayan sözcük olarak kabul edilmektedir.22 Açıkçası bu durumdan gayet memnunum. Beni bu şekilde övgülerle yüceltmelerine bayılıyorum. Şimdi siz aman ne kendini beğenmiş Tanrı diyeceksiniz, ama hiç de öyle değil. Ben sizin varlığınızla varım yokluğunuzla da yokum. Unutmayın ki ne Tanrı’nın ne insanın evrende önceliği yoktur; birlikte varolmuş ve birlikte anlam kazanmışlardır.
Benim için söylenen sözlü, müzikli eserlere de Dithrambos denmektedir ve tragedyaya doğrudan kaynak olması yönüyle de önemlidir.
Bromios, Bakkhous, Dionysos gibi adlarımı yine Bakkhalar tragedyasının bir korosunda görüyoruz:
Asya’yı dolaştım,
Yüce Tmolos’u aştım,
Tanrımız Bromios uğrunda
durmadan, yorulmadan koşuyorum.
Euhoi diye bağırarak
Bakkhous’un şerefine.
Kim o, yolda gezen?
Kim o, kim o, yolda gezen?
Çekilsin herkes damının altına,
temizlenip kapansın bütün ağızlar;
şimdi ben, Euhoi sesleriyle
Dionysos’u kutluyorum. 23
Görüldüğü gibi birçok adla anılıyorum. Anılmak güzel şey tabii; ama önemli olan nasıl anıldığındır. Olympos’ta benim kadar çok adla anılan bir tanrı görmedim daha; çünkü sizin varlığınızla hayat buldum ve sizin için yaşıyorum, oysa diğerleri… Anadolu’da da böyle çok adla anılan Tanrıçalar varmış. Bunlar Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kybele ve Artemis imiş.24 Benzerlikler hakkında siz ne düşünüyorsunuz acaba, çok merak ediyorum. Bu konuda bir şeyler işitirseniz bana da haber etmeyi unutmayın sakın.
Lakaplarıma bakacak olursak: Akratophoros, ‘saf şarap’; Arretos, ‘kelimelerle ifade edilemez, tarifsiz’; Arsenothelys, ‘kadınımsı adam’; Botryophoros, ‘üzüm salkımlarının taşıyıcısı’; Hagnos, ‘saf, kutsal, tanrısal’; ‘sağlık pınarı’; Kissobryos, ‘sarmaşık sarılı’; Pyrigenes, yeni çıkan yangın’ anlamına gelmektedir.25
3. bölüm
Benim de diğer bütün tanrılar gibi çeşitli sembollerim var. Sembollerin gizemli bir dili vardır biz tanrılar için. Sahip olduğum her sembol beni konuşturur, onlar gölgem gibidirler ve her zaman beni işaret ederler. Bunlardan biri olan thyrasos, ucunda çam kozalağı ya da sivri bir demir bulunan, sarmaşık ve asma dallarıyla sarılı uzun bir değnektir. Bu değnek hem dini bir sembol hem de silahtır.26 Tabiatta, ruhlarda ve bitkilerde uyuyan coşkunluğun sembolü olan narteks de sembollerimden biridir. Bir tür kamış olan narteksin içindeki öz, kabuğu hiçbir zarar görmeden uzun süre yanar.27 Hazır yeri gelmişken şunu da hatırlatmak isterim, sembolüm olan nar-teks var ya, Prometheus gökten ateşi çalarken kullanmış onu. Hayretler içindeyim. İnanamıyorum! Hem de Olympos’ta! Evrenin yöneticileri arasında! Olympos tanrılarının kuvvet ve kudretinin karşılık, Prometheus’ta kurnazlık, cesaret ve zeka vardır, derler. Dedikleri kadar da varmış. Prometheus’un insanlara ateşi armağan etmesi, insanlık tarihinin en büyük şansıdır.
Yalnızca bitkilerin tanrısı sayıldığım zamanlarda boğada tecelli ediyordum. Bu nedenle boğa da, çoğunlukla “boğa boynuzlu” olarak anılan simge de sembollerimden biri olagelmiştir. Euripides, Bakkhalar tragedyasında, “Zeus doğurdu boğa boynuzlu tanrıyı”28 sözleriyle boğa ile özdeşleştirilmeme değinmektedir. Boğa aynı zamanda Anadolu’nun erken dönemlerinden beri hayvansal, eril bereketi simgelemesi ve çoğu kez fallik semboller arasında gösterilmesi yönüyle de önem taşımaktadır.29 Simge; bir geneli, bir cinsi temsil eder ama kendisi de bu cinse ait, cinsin bir parçası olan, hatta başlangıçta cinsin bütününü içine alan bir tekildir. Mesela fallus, bereket tanrılarını temsil eder, yani tanrısal yaratma gücünün simgesidir. Lakin fallus; insanın simgesi değildir, gerçek varlıkların yarattığı bir organdır. Yani yaratıcı doğal gücün ta kendisidir. Kırsal dionysialarda ve daha sonraları kutlanan kent dionysialarında30 bedenden ayrı halde, erekte olmuşken tasvir edilen falluslar, beni ve tarımsal bereketimi temsil eder. Euripides’teki bu “boğa boynuzlu tanrı” betimiyle ise eril bereket tanrısı kimliğime gönderme yapılır. Diyonizyak sahnelerde görülen Satyrler, Pan ve Priapos da bir yönüyle, doğanın eril seksüel gücünü temsil eden karakterler olarak kabul edilebilir.
Tarımın, bolluğun ve feyzin tanrısı olduğumu, sepet sembolünden daha güzel bir sembolle anlatamazlardı herhalde. Çiftçilerin ürün devşirmede tohumu samandan ayırmak için kullandıkları sepetin içinde şerefime düzenlenen şenliklerde fallus da bulunur. Liknon adı verilen –ve aynı zamanda beşiğim olarak da tanımlanan– yassı tahıl sepeti, sadece çocukların kutsanmasında kullanılmıyordu, aynı zamanda benim ve Demeter’in dini için de önemli bir semboldü. Attis, düğününde de bir oğlan çocuğu içi ekmek dolu bir liknon taşırdı. Liknon denen bu sepet genellikle meyvelerle dolu olurdu. Flaccus’un yazıtlarından birinde Bakkhalardan biri, “Bir başlığın içinde bağlanmış saçların taşıdığı liknon,” diyordu.31
Üzüm ve asma yapraklarının sembollerim arasındaki yeri apayrıdır; kutsal olana gizemli bir biçimde ulaştıran ve bunu başarabildiği ölçüde önemi artan şarap, üzüm ve asmadan yapılır. Onun içindir ki en önemli sembollerim arasında yerlerini almışlardır. Ayrıca aslan ya da leopar da sembollerimdendir. Bu iki sembolü kapsayan bir söylence vardır. Bilirsiniz belki de, kral Lykurgos’un hışmından kaçan ben denizin dibine Tethis’in yanına sığınırım.