Necib Âsım Yazıksız

Türk Tarihi


Скачать книгу

araladı. Yazı hayatına Tercüman-ı Hakikat gazetesinde fen bilgisi ile ilgili yazılarını yayımlayarak adım attı.

      Kuleli’de okurken Ahmed Mithat Efendi’nin evinde Veled Çelebi (İzbudak) ile tanıştı. Devrin Türkçüleri arasında yer aldı. O günleri ve sonrasını Yusuf Akçura şöyle değerlendiriyor:

      Necib Âsım Bey, 1897 senelerinde hemen her Cuma Ahmed Mithat Efendi’nin Beykoz’daki yalısına gelirdi. Daha sonra Türkçülük hareketinde ayrılmaz arkadaşı olan Veled Çelebi Efendi ile Mithat Efendi’nin yalısında tanıştı. Necib Âsım Bey, Mithat Efendi’yi de Veled Çelebi Efendi’yi de kendisinin ‘Türkçü ettiğine’ inanır. Muhakkak olan şudur: Necib Âsım ile Veled Çelebi, bu iki ‘Vavlı Türkler’, Abdülhamid devrinin en tanınmış Türkçülerinden idi.

      1893 senesinde Ahmed Cevdet Bey, İstanbul’da İkdam gazetesini çıkarmaya başlamıştı. İkdam başlığında ‘Türk Gazetesidir’ diye yazan ilk Türkçe gazetedir. Zaten İkdam’ın Türkçülüğü, ilk nüshalarından itibaren göze çarpar. Yirmi iki yıl evvel yazdığım Üç Tarz-ı Siyaset’de ‘İkdam’ın Türkçülük organı olduğunu kayd ve tespit etmiştim; Ahmed Cevdet Bey, gazetesinin yazı heyetine Necib Âsım Bey, Veled Çelebi ve Emrullah Efendi’leri almıştı. “İkdam Kütüphanesi adı altında pek çok faydalı eseri bastıran Ahmed Cevdet’e Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ni ve Kamus-ı Türki’yi yayımlatanın Necib Âsım olduğunu kaynaklar yazmaktadır (Böler, 2009:199).

      Milliyetini açıktan açığa ilândan çekinmeyen bu Türk gazetesinde Necib Âsım Bey, arkadaşı Veled Çelebi’nin dediği gibi ‘Ortak konular ile ilm-i mevzû el -kütüb ve lügat felsefesi vesair gerçekliği belli konularda makaleler yazagelmiş’ ve muharrirliğine ‘bahse muktedir olduğu konular o fennin uzmanlarına hakikaten beğendirmek suretiyle başlamış, gitgide çalışmasının ürünü o derece artırarak İslâm fazılları ve Avrupalı müsteşrikler (Türkologlar) arasında bugünkü haiz olduğu dereceye’ ulaşmıştır. Gerçekten Necib Âsım Bey, 1890 senelerinde Avrupaca da tanınmıştı; bir Rus müsteşriki Necib Bey’den bahsederken der ki “Necib Âsım’ın ismi, Avrupa edebiyatında meçhul değildir. Türkiye’de yeni bulunmuş yazılar yahut Osmanlıcanın Anadolu lehçelerinden birini tarif eder yolda yazılmış makaleleri, Keleti Szemle Mecmuası’nda yayımlanmaktadır.” Necib Âsım uzun müddet, vatandaşlarıyla Avrupa ilim âlemi arasında bağlantıyı sağlayan hemen yegâne Osmanlı âlimi idi. Peşte’nin Keleti Szemle’sinden başka Paris’in Journal Asiatique’inde de Necib Âsım Bey’in makaleleri yayımlanmıştır. Hatta bu mecmuayı çıkaran Fransızların Asya Cemiyeti (La Societe Asiatique), bir Türk âlimini 1895’de üyeleri arasına seçmiş ve kabul etmiştir (Akçura, 1981:89-90).

      Necib Âsım Bey, Osmanlı Tarihi’nin belgelerin toplanması ve yazılması için Sultan Mehmed Reşat önderliğinde, 27 Kasım 1909’da kurulan ve kendisine her türlü aracı kullanma, arşivlerde inceleme yapma yetkisi verilen Tarih-i Osmanî Encümeni’nde yer aldı. Encümen, yazacağı Osmanlı Tarihi’nin ilk cildini yazma görevini 9 Şubat 1910’daki ilk toplantısında Necib Âsım ile Mehmed Arif Bey’e verdi. Bu iki araştırmacı, yedi yıllık çalışmadan sonra Osmanlı Tarihi’ni tek cilt olarak yayımlayabildi. Bu cilt, pozitivizme dayalı olmadığı gerekçesiyle Köprülüzade Mehmet Fuat, Akçuraoğlu Yusuf ve Ahmet Refik tarafından ciddi biçimde eleştirilmişti.

      Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında Necib Âsım’ın tarih çalışmalarıyla ilgili şu tespitleri yapıyor: “Türkçülüğün ilk devrinde, Deguignes tarihinin müessir olduğunu görmüştük. İkinci devrinde de, Leon Cahun’un Asya Tarihine Giriş adlı kitabının büyük tesiri oldu. Necib Âsım Bey, birçok ilavelerle, bu kitabın Türklere ait olan kısmını Türkçeye aktarmıştı. Necib Âsım Bey’in bu kitabı, her tarafta, Türkçülüğe dair temayüller uyandırdı. Ahmed Cevdet Bey, İkdam gazetesini Türkçülüğün organı haline koydu. Emrullah Efendi, Veled Çelebi ve Necib Âsım Bey bu Türkçülüğün ilk mücahidleri idi.”(Ziya Gökalp, 1972:16)

      Ziya Gökalp, yazılarında ve şiirlerinde zaman zaman Necib Âsım Bey’den alıntılar da yapmıştır. Ötüken Ülkesi başlıklı şiiri bunlardan biridir. Bu şiirin baş tarafına Necib Âsım’ın Türk Tarihi adlı kitabından şu bölümü almış ve sonra da bu şiirinde Necib Âsım’ın söz konusu kitabından hareketle 30 mısrada Oğuz Han’ın Yasası’nı anlatmıştır (Gürel, 2006:20-21).

      Ötüken Ülkesi

      Ey Türk milleti eğer oraya gidersen öleceksin. Ötüken toprağında oturup kervanlar, kafileler gönderirsin. Ötüken ormanlarında kalır isen, orada ne zenginlik ve de ne türlü kederler ve elemler vardır. Ebedî bir hükûmeti burada muhafaza edeceksin. (Necib Âsım’ın Türk Tarihi)

      Ziya Gökalp’ın Altın Işık adlı kitabında yer alan Polvan Veli adlı masalda anlatılan olayın birebir Necib Âsım’ın Türk Tarihi adlı kitabında geçtiğine şahit olmaktayız (Gürel, 2010: 105-119).

      Zamanın Türkçüleri arasında Necib Âsım Yazıksız’dan etkilenen ve onun eserlerinden kendi yazdıkları yazılara alıntılar yapan sadece Ziya Gökalp değildir, bu isimler arasında Ziya Gökalp’ın ülkü arkadaşı Ömer Seyfeddin de vardır (Gürel, 2020:21). Ömer Seyfeddin’in; bugün için bile çok önemli olduğuna inandığımız “Türklerin Millî Bayramı: Yenigün, 9 Mart” başlıklı yazısı 18 Mart 1914’te Tanin gazetesinde yayımlanmıştır. Ömer Seyfeddin bu yazısında “Ergenekon Bayramı” olarak nitelendirdiği “Nevruz Bayramı”nı Türklerin millî bayramı olarak anlatmaktadır. Ömer Seyfeddin bu yazısında önce kısa bir giriş yapıyor ve sonra da Necib Âsım’ın tarih kitabından bu konuda uzunca bir alıntı yapıyor (Gürel, 2016:1405-1410):

      Her milletin kendi tarihine, kendi eski an’anelerine dokunan millî bayramlar vardır. Biz Türkler milliyetimize ait ne varsa kalbimizde bir acı duymadan unuttukça millî bayramımızı da muhafaza edememişiz. Türklerin millî bayramını Acemler benimsemişler ve “Yenigün” tabirini “Nevruz”a çevirmişler. Bu nasıl olmuş? Necib Âsım Bey’in tarihini açacağım. Yalnız Küçük Türk Tarihinden birkaç sahife… İşte yazıyorum:

      Necib Âsım, Türk milliyetçiliği alanında kurulan ilk dernek olan Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve bu derneğin başkanlığına getirildi. 25 Aralık 1908’de kurulan derneğin kurucuları arasında Necib Âsım Bey (Yazıksız), Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Hikmet Bey (Müftüoğlu), Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı), Bursalı Mehmet Tahir Bey, Veled Çelebi (İzbudak), Akçura-oğlu Yusuf, Fuat Raif Bey, Emrullah Efendi yer aldı. Dernek, kurs ve konferanslar düzenledi ve bir de Türk Derneği adı ile bir dergi çıkarttı. Mehmet Arif Bey ile birlikte yürüttüğü Osmanlı tarihi ile ilgili çalışmalarını bu derneğin tüzel kişiliği altında yürütmeye başladı. Derneğin kimi üyeleri ile birlikte 1915 yılında kurulan Âsâr-ı İslâmîye ve Millîye Tetkik Encümenine katıldı. Osmanlılık düşüncesinin iyice yerleşmiş olduğu Abdülhamid devrinde Türkçü ve Türkçeci olarak faaliyetleriyle tanınan en güçlü fikir adamlarımızdandı. O günlerde Türkçeciler grubunda Ahmet Mithat Efendi ve Şemsettin Sami ile birlikte yer almıştır.

      1910’larda Türk kelimesinin Arap harfleriyle nasıl yazılacağı konusunda bir belirsizlik sürüyordu. Necib Âsım’a gelinceye kadar bu kelimenin yazımında “ü” sesini veren “vav” harfi kullanılmıyordu. Necib Âsım Bey, “Türk” kelimesini “vav” ile yazmaya başlayan ilk iki kişiden birisidir. İkinci kişi ise Veded Çelebi’dir. Veled Çelebi, Yeni Türk Devleti’nin Öncüleri adlı kitabın yazarı büyük Türkçü Yusuf Akçura’ya yazdığı bir mektupta bu konuyu şöyle açıklamaktadır: